‘Anadan doğma karikatürcü’: Cafer Zorlu
“Emeklemeden yürümeye başlamış bebek gibi sanki okumadan, yazmadan çizmeye başlamış bir karikatürcü kimliğine sahiptir Cafer. Özelliği de buradadır. Diplomasını mekteb-i hayattan almıştır. Çizgileri daha başından kendisine özgüydü, anadan doğma karikatürcüydü.” İlhan Selçuk böyle demiş ustamız Cafer Zorlu için… Daha başından kendine özgü o savruk çizgilerin gücü kadar, o ‘rahatlığına’ o bilek yumuşaklığına hayran olmayan bir tek karikatürcü yoktur. Akademi eğitimi alanlar dâhil… “Varsa olay çizmek kolay” diyerek ürettiği binlerce güzel espri içinde bir tanesi hâlâ gözümün önündedir: Taraftarı olduğu Fenerbahçe bir maçta, dönemin lig takımlarından PTT’ye 2-0 yenilince, Fener kalesi içine iki adet futbol topu çizer Cafer Zorlu ve karikatürünün altına şöyle yazar: “Postacı kapıyı iki kere çalar.” Çocukluğumda ara sıra evimize giren Akbaba mizah dergisinde gördüm, sevdim karikatürlerini. “İlk karikatürüm Dolmuş dergisinin amatörlere ait Babil Kulesi sayfasında çıktı. Sonra devamlı çizmeye başladım. Bu dergide bir tabak kuru fasulye karşılığında profesyonel oldum. İlk karikatürümün parasıyla kuru fasulye yedim. Kalan parayla da bir paket Birinci sigarası aldım. Bu sırada Dolmuş'ta çıkan karikatürlerimi izleyen Şeyh-ül Mizah Yusuf Ziya Ortaç, 400 lira maaşla beni Akbaba'ya transfer etti. Rahmetli Ortaç, soyadı gibi beni taca atmadı. En ünlü karikatüristler arasında orta sahada oynattı.” Akbaba dergisi sürecini böyle anlatacaktı yıllar sonra… Daha çok spor- futbol konulu çizgileriyle alanında aşılmaz bir ‘gazete karikatürcüsü’ oldu. Karikatürcüler Derneği’nin etkinliklerinde hiç karşılaşmadık, genel kurul toplantılarında da göremezdik onu. Hakkında anlatılan birbirinden güzel anılarla daha da sevdiğim Cafer Zorlu, nasıl olduysa oldu, iletişimde olduğum bir ustamız olmadı ne yazık ki. Kişisel bir karikatür sergisinde, başında aşçı şapkası, misafirlerine ‘kuru fasulye-pilav’ ikramında bulunması anlatılır örneğin ki bayılırım bu “kokteyl” buluşuna! Çizgilerindeki özgünlüğü, sergi açılışındaki özgünlükle örtüştürmüş, ‘alafranga adetlerin’ mutlak olmadığını göstererek, şakayla karışık ufkumuzu açmıştı. Karagümrüklü bir yoksul delikanlının tırnaklarıyla tırmandığı gazete katlarında tepeden tırnağa “yerli ve milli” bir karikatür emekçisi olmanın onuruyla yaşadı. “Frenklerin” ikiyüzlülüklerine de öfkeli bir yurtseverdi Cafer Zorlu. 2000 yılında Fransa’nın sözde Ermeni Soykırımı’nı tanıma kararı almasını protesto için, ‘Cezayir Soykırımı’ ismini verdiği, insan kurukafalarından oluşmuş Eyfel Kulesi çizimini, Fransa’nın İstanbul Başkonsolosluğu kapısına bırakma girişiminde bulunmuştu. Daha sonra dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in huzuruna çıkarak, bu eylemli karikatürünü Türk ulusu adına devletinin en üst makamına armağan etmişti. Köşk’te, Ahmet Necdet Sezer’le birlikte ölümsüzleşen bu tarihi fotoğrafı; ‘Köşk’ten Çizgilerle - Cafer Zorlu Klasikleri’ ismini verdiği karikatür albümünün kapağına aldı. 2001 yılında Karikatürcüler Derneği’nin salonundaki bir etkinlikte nihayet karşılaştığımız Cafer Zorlu, yıllanmış ama sevecenliğini yitirmemiş ışıltılı gözleriyle bakıyordu etrafa. Kendimi tanıtırken uzattığım elimi, o üretken elleriyle candan sıktı. Ve “Köşk’ten Çizgilerle” karikatür albümünü, adıma imzalayarak armağan etti: “Aziz Kardeşim Mustafa Bilgin’e Saygılarımla. Cafer Zorlu 8-12-2001” ‘Aziz’ diye yazdı bana gönlü gani ustamız… Çocukken, su ikram ettiğim büyüklerimiz; “su gibi aziz ol” derlerdi. Su aziz bir şeydi… Su gibi karikatürler çizdi Cafer Zorlu… Aziz olan aslında ta kendisiydi. Mustafa Bilgin
Gerçekedebiyat.com