Son Dakika



EDEBİYAT MAHFİLLERİ:

KAHVEHANELER, KIRAATHANELER, ÇAYHANELER VE PASTANELER

Edebiyat mahfillerinden biri de kahvehanelerdir. Sonraları kıraathane olarak da ifade edilecek olan kahvehane kültürü kahve çekirdeğinin Osmanlı’ya gelmesiyle oluşmuş bir kültürdür. Kahvaltı kelimesi de kahve kelimesiyle ilintili. Kahve aç karnına içilmesin diye kahveden önce yenilen yemek olarak kahvaltı kültürü ortaya çıkmış.

 

TDK’nin genel ağdaki “Dîvânu Lugât’it-Türk Veri Tabanı” adlı sayfasında tutguç sözcüğünün eski Türkçe’de kahvaltı kelimesinin karşılığı olarak kullanıldığını gördüm. Bu veri tabanında Besim Atalay’ın hazırladığı dizin esas alınmış. Bu dizine dayanarak “kahvaltı, bir parça yemek” şeklinde bir karşılık verilmiş. Bu bilgiden hareketle kahveden önce de kahvaltı kültürümüzün olduğunu görüyoruz; fakat yerleşik bir kültür olarak kahveyle birlikte geldiği ve ismini de buradan aldığı anlaşılıyor.

 

 Kahvenin anavatanı Etiyopya olarak biliniyor İlk olarak 8.yüzyılda keşfedildiği tahmin ediliyor. Keşfi konusunda genellikle bir çobanın keçileri sayesinde keşfettiği hikayesi dolaşmaktadır. Fakat gerçekte Şazelî tarikatı üyelerinin bulduğu bilinmektedir. Süleyman Peygamber’in ilaç olarak kullandığı rivayeti de vardır.

 

Kahve Habeşistan’dan Yemen’e geçmiş. Meşhur eden de onlar. 15.yüzyılda Arap Yarımadası’nda tanınan bir içecek haline gelmiş ve şöhret kazanmış. 16. yüzyılda da Osmanlı’ya geçmiş. Yavuz’un 1517 Mısır Seferi’nden sonra kahveyle tüccarlar vasıtasıyla tanıştığımız düşünülüyor. Kahvenin Yemen’den gelmesi şarkılara, türkülere bile konu olmuş. 17.yüzyılda elçilerimiz vasıtasıyla Avrupa’yı da kahveyle tanıştırmışız.

 

Divan şairlerinin şiirlerinde ve Evliya Çelebi’nin Seyahatnâme’sinde de kahveye genişçe yer verilmiştir. Kahve zamanla meclisler, cemiyetler ve edebiyat muhitleri oluşturmaya başlamış, kahvehaneler bu konuda toplumda yer edinmiştir. Hatta Kanunî döneminde Ebu’s-Suud Efendi tarafından haram olduğuna hükmedilerek yasaklatılmıştır. Özellikle 4. Murat zamanı kahve yasakları herkesçe bilinmektedir. Kahvehanelerde dedikodu ortamı artınca tehlikeli görülmüştür. Büyük yangınların da kahvehanelerde içilen tütünlerden kaynaklanması sebebiyle sık sık yasaklarla karşı karşıya kalmış. Ne kadar yasaklansa da geniş kesimlerce benimsendiği için daha da yayılmıştır.

ESKİ İSTANBUL KAHVEHANELERİ,

CEM SÖKMEN
ÖTÜKEN YAYINLARI

Osmanlı’nın son döneminden itibaren özellikle İstanbul’da edebiyat mahfiline dönen ünlü kahvehaneler ortaya çıkmıştır. Buralar şairlerin ve yazarların uğrak yeri olmuştur. Roman ve öykülere de sık sık konu olmuştur. Edebiyat üretimlerinin, magazininin ve kamuoyunun oluştuğu bu mahfilleri genç edebiyatçılar olarak arzu ediyoruz. Günümüzde edebiyat kanonu dediğimiz yazar ve şairler, genç edebiyatçıları maalesef ortamlarına almaktan yana değiller. Bunu şahsen tecrübe ediyorum. Onların aralarına girebilmek için sermaye dergilerinde yer alabilmek; imza gününden imza gününe, fuardan fuara koşmak gerekiyor belki de.

 

Eskinin kahvehane gibi mahfillerinde bu durum tam tersiydi. Genç edebiyatçılar, ustaları buralarda görüp tanışabiliyor, sohbetlerini ve şiirlerini dinleyebiliyorlardı. Bunlarla ilgili bulabildiğim kaynakları; kitapları, anıları, söyleşileri ve makaleleri imkân buldukça araştırıp okuyorum. Fotoğraf arşivlerinden, genel ağdan ve dergilerden bulabildiklerimle kaynağını belirterek böyle özet bir çalışma yapmaya çalıştım.

 

Edebiyat kıraathaneleriyle ilgili olarak çokça yararlandığım Cem Sökmen’in, Ötüken Yayınları’ndan çıkmış olan Aydınların İletişim Ortamı Olarak Eski İstanbul Kahvehaneleri adlı eserini özellikle belirtmek istiyorum. Edebiyatla uğraşanların kütüphanelerinde mutlaka bulunması gereken bir eser ve okunmasını şiddetle tavsiye ettiğim olağanüstü bir çalışma. Ayrıca Fatih Belediyesi’nin de bu konuda çok değerli çalışmaları mevcut. Örneğin; Profesör Mustafa Koç’un, Cemalettin Server Revnakoğlu’nun İstanbul’u sokak sokak gezerek oluşturduğu meşhur Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki notları /arşivi hakkındaki çalışmasına talip olmuş ve beş cilt halinde basımını sağlamış ve İstanbul’un tarihi konusunda büyük bir araştırma hizmetine imza atmıştır.

 

Yine Prof. Dr. Turgut Anar ile yaptığı çalışmalar tarihi vesika değerindedir. Turgut Anar zaten edebiyat araştırmaları denince akla ilk gelen isimlerden. Onun Haydar Ergülen, Hilmi Yavuz, Ahmet Oktay, Güven Turan, Eray Canberk ve Selahattin Özpalabıyıklar gibi isimlerle konuşarak hazırladığı Yeni Türk Edebiyatında Edebiyat Mahfilleri adlı doktora tezi değerli bir kaynak çalışmadır. Bu çalışmamda daha çok onun bu tezinden yararlandım. Çünkü mahfiller ve özellikle müdavimleri hakkında en geniş bilgiyi onun tezinde ve diğer çalışmalarında bulabildim. Gerçekten ödüle boğulması gereken çalışmalar yapmış Turgut Anar. Hayretle en ince ayrıntısına kadar okudum. Gelelim şimdi bu mahfillere:

 

SARAFİM KIRAATHANESİ

 

Tarihimizde ilk kez bir kahveye kıraathane ismi verilmişti. Bu kıraathane, Beyazıt Okçularbaşı Caddesi’nde Ermeni asıllı Sarafim Efendi tarafından 1857 yılında açılmış Sarafim Kıraathanesi’dir. Burası döneminin kültür merkezi konumundadır. Tanzimat ve Meşrutiyet zamanlarında insanların günlük dergi ve gazete okuyup sosyalleşebileceği ilk mekanlardan biridir bu kahve. Döneminin dergi ve gazetelerini güncel olarak bulunduran bu kahve içerisinde büyükçe bir kütüphane de bulunuyordu. İnsanlar buraya kahve ve çay içmeye geldiklerinde gündemi burada bulunan dergi ve gazetelerden takip edebiliyorlardı.

 

Bu nedenle zamanla kıraathane olarak anılmaya başlanmış. Ali Canip Yöntem, Adnan Adıvar, Ahmet Rasim, Halit Ziya Uşaklıgil, Salah Birsel, Süheyl Ünver, Yusuf Ziya Ortaç bu kıraathane hakkında anılarında genişçe bilgi vermişlerdir. Zamanın paşaları ve askerleri burada toplanırlardı. Vatan şairimiz Namık Kemal de bu kahvenin müdavimleri arasında. Leskofçalı Galip Bey, Ebuzziya Tevfik Bey, Arif Hikmet Bey, Şinasi, Ahmet Mithat Efendi ve Muallim Naci yine buraya takılanlar arasında yer alıyor.

Resim: Beyazıt Okçularbaşı Caddesi / 1930'lu Yıllar

Kaynak: https://www.eskiistanbul.net/tag/beyaz%C4%B1t/

 

KÜLLÜK KAHVESİ

 

Cumhuriyet’in ilk yıllarında önem kazanan bu kahve Beyazıt’ta yer almaktaydı. Beyazıt Cami’si, İstanbul Üniversitesi, Sahaflar Çarşısı ve Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nin bulunduğu meydanda yer alması bu kahveyi cazip hale getirmişti. Özellikle üniversite hocalarının uğrak noktasıydı. Ömer Faruk Akün’ü, Mehmet Kaplan'ı, Ali Nihad Tarlan’ı ve Mükrimin Halil Yınanç’ı arayanlar bu kahvede bulabiliyorlardı. Genç yazar ve şairler, edebiyat üstadlarını bu kahvede tanıyıp sohbetinde bulunabilme imkanına sahip oluyorlardı.

 

Kimler yoktu ki burada: Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Tanpınar, Abdülbaki Gölpınarlı, Orhan Şaik Gökyay, Hilmi Ziya Ülken, Ali Canip Yöntem, Fuat Köprülü gibi büyük hocalar burada takılıyorlardı. Burası edebiyatçılar geçidiydi. Bugün ismini bildiğimiz romancılar, hikayeciler, şairler, ressamlar hep buranın havasını soludular.

 

Bakın kimler kimler var: Reşat Nuri Güntekin, Agah Sırrı Levend, Şukufe Nihal, Sabahattin Ali, Orhan Veli, Oktay Rifat, Neyzen Tevfik, Asaf Halet Çelebi, Tarık Buğra, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Faruk Nafiz Çamlıbel, Necip Fazıl Kısakürek, Halit Fahri Ozansoy, Cahit Sıtkı Tarancı, Sait Faik Abasıyanık, Refik Halit Karay, Abidin Dino, Turgut Cansever, Rıfat Ilgaz, Sabahattin Kudret Aksal, Nurullah Ataç, Peyami Safa, Özdemir Asaf, İbnülemin Mahmut Kemal, Sabri Esat Siyavuşgil, İlhan Berk, Cahit Saffet Irgat, Samim Kocagöz, Suat Derviş, Arif Damar, Cahit Tanyol, Orhon Murat Arıburnu, Güzin Dino, A. Kadir, Oktay Akbal, Kilisli Rıfat Bilge, İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Reşat Ekrem Koçu, Ahmed Caferoğlu, Sabahattin Kudret, Salâh Birsel.

 

Küllük, eserlere de konu oldu. Tarık Buğra “Dönemeçte” adlı romanında ve “Yarın Diye Bir Şey Yoktur” adlı hikâye kitabında, Kemal Tahir de “Yol Ayrımı” adlı romanında Küllük’e yer verdiler. Faruk Nafiz Çamlıbel, 10. Yıl Marşı’nı burada yazdı. Behçet Kemal Çağlar da onun güftesine yine burada katkıda bulundu. Bu edebiyat mahfili tarihi kahve 50’lerdeki meydan düzenlemesinde birçok tarihi eser gibi maalesef yok edildi. Buranın müdavimleri Marmara Kıraathanesi’ne geçtiler. Bulabildiğim aşağıdaki fotoğraflarda Küllük Kahvesi görülüyor.

 

Özellikle Orhan Veli ve Oktay Rifat’ın yer aldığı ikinci fotoğraf görülmeye değer. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Küllük Kahvesi’nin anılarını yaşatmak için İBB Küllük Kafe adıyla tekrar hayata geçirmiş bu tarihi kahveyi. Beyazıt Meydanı’nda meraklılarını beklemektedir. Küllük ve müdavimleri hakkında 1936 yılında Mehmet Sıtkı Akozan “Küllükname” adlı bir kitap yazmış. Salah Birsel de Kahveler Kitabı’nda bu kahvehaneden genişçe bahseder.

(Devam edecek)

Aydın Akyüz
Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)