Türkiye'nin radyo günleri
Radyo modern devirlere damgasını vuran bir kültür vasıtasıdır. Matbaanın keşfi, medeniyetin gidişi üzerine nasıl eşsiz tesir yapmışsa, radyonun keşfi ve halk yığınları arasında yayılması da çağdaş insanlık üzerinde onun kadar ve belki de daha kuvvetli bir tesir yapmaktadır.
1946 yılı sonraları… Türkiye’de radyo alıcısı sayısı 180 bin rakamına ulaşmıştı. Halkın radyo yayınlarına olan ilgisi, Başbakanlık Basın Yayın Müdürlüğü’nü -o zamanki ismiyle Başvekâlet Matbuat Umum Müdürlüğü’nü- Radyo adında bir dergi çıkarmaya yöneltmişti. Dergi her ayın 15’inde gazete satıcılarındaki yerini alıyordu. 15 Aralık 1941 tarihini taşıyan ilk sayısının önsözünde şöyle deniliyordu: “…Radyo modern devirlere damgasını vuran bir kültür vasıtasıdır. Matbaanın keşfi, medeniyetin gidişi üzerine nasıl eşsiz tesir yapmışsa, radyonun keşfi ve halk yığınları arasında yayılması da çağdaş insanlık üzerinde onun kadar ve belki de daha kuvvetli bir tesir yapmaktadır… Yeni Ankara istasyonumuz yapılarak, radyo neşriyatı devletin eline geçtiği günden beri, radyo bizler için de hem günlük hayatımızın oldukça mühim bir meşguliyeti, hem de Devlet neşriyatının esaslı bir vasıtası olmuştur. Bu suretle Türk radyosu kendi mecmuasına da kavuşmuş bulunmaktadır.” Ankara Radyosu sabah 8.30’da yayına başlar 13.30’da sona erer, 18’de ikinci yayın başlar 22.50’de son bulurdu. O yıllarda gazete okuma alışkanlığı olmayanlar pazar günleri dışında haftanın her günü saat 20.15’te başlayıp 20.45’de sona eren “Radyo Gazetesi” programını dinlerlerdi. Nurettin Artam hazırlayıp sunardı programı. Artam Ankara’da yayınlanan Ulus Gazetesi’nin 2. sayfasında her gün “Yankılar” isimli köşesini yazıyordu. Ahmet Şükrü Esmer ve Hazım Atıf Kuyucak da güncel olaylar üzerinde değerlendirmelerde bulunurlardı. Nurettin Artam programı, “Sevgili dinleyiciler günün siyasi manzarası şöyle görünüyor…” sözleriyle açar, “Sevgili dinleyiciler, Nurettin Artam, Radyo Gazetesi’ni bitirirken, hepinize şen ve aydın geceler diler…” sözleriyle bitirirdi. “Radyo Gazetesi” o yıllarda çok geniş bir dinleyici kitlesine ulaşmış adeta tiryakilik yaratmıştı. O yıllarda günün büyük bölümünü evde geçiren hanımların programı ise “Evin Saati” idi. Cumartesi dışında her gün saat 8.15’te başlayan program eğlendirici bir üslupta yararlı olabilecek her konuda bilgi verirdi. Programı ünlü dil bilimci ve eleştirmen Nurullah Ataç’ın kardeşi olan Dr. Galip Ataç hazırlar, Baki Süha Ediboğlu seslendirirdi. İkinci Dünya Savaşı’nın devam ettiği günlerde, Başbakan Refik Saydam 1 Şubat 1942 Pazar günü saat 20.15’te radyodan halka hitap etmişti. Türkiye radyolarından ilk “Ulusa Sesleniş” olarak niteleyebileceğimiz konuşma halk tarafından dikkatle dinlenmişti. Önemli mesajlar vermişti Başbakan: “Güzel yurdumuz harp dışındadır. Fakat dünya buhranının içindeyiz. Dışımızdaki savaşın yarattığı sıkıntıdan biz de çekiyoruz. Gün geçtikçe bu sıkıntılar daha ziyade artacaktır. Bu buhranda bizim değişmez davamız “Milli Korunma”dır. Yani bir taraftan hudutlarımızın dışından gelecek her çeşit tehlikeye karşı yurdumuzu korumak, öte yandan bu buhranın doğurduğu sıkıntıları zamanla karşılamaktır.” Gerçekçi açıklamalarda bulunmuştu Dr. Refik Saydam: “Üretimi arttıracağız. İthalat ve ihracatımıza, dünya şartlarına ve kendi ihtiyaçlarımıza göre düzen vereceğiz. Üretim maddelerinin millet fertleri arasında adaletle dağıtılmasını temin edeceğiz. Halk zararına menfaat temin etmek isteyenlere hayat hakkı vermeyeceğiz.” Refik Saydam Başbakanın konuşması, büyük bir sıkıntı içinde olan kitleler üzerinde olumlu etkiler bırakmış, Radyo’nun gücü de anlaşılmıştı. Radyo’daki konuşma programları 40 kuşağı çocukları için sıkıcıydı, dinlemezlerdi, ama Radyo Caz Orkestrası, Radyo Tango Orkestrası pekâlâ dinlenirdi. Sevim ve Sevinç Tevs kardeşler beğenilirdi. Dünyaca ünlü “Dorothy Sisters’lere benzetilirdi. Beethoven, Mozart, Chopin, Wagner gibi ünlü bestecileri Cevat Memduh Altar’ın hazırlayıp sunduğu “Büyük Müzisyenler” adlı programda öğrenmiştik. Her Perşembe saat 21.15’te yayınlanırdı program. Caz sanatçısı Sevinç Tevs BBC'de, 19.2.1957 İlkokul çağındaki çocukların gözde programı Feridun Fazıl Tülbentçi’nin hazırladığı Adil Kürşat’ın sunduğu “Geçmişte Bugün” adlı programdı. Her akşam 22.30’da başlar 22.35’de biterdi. Bu 5 dakika içerisinde adeta bir tarih dersi verilirdi. Uykusuz kalmayı göze alır, Radyo’nun başına geçerdik. 1950’li yılların sonuna kadar devam etti “Geçmişte Bugün”. Radyo çok, ama çook şey öğretirdi… “Radyo Çocuk Saati” adlı programı Ayşe Abla Okulu’nun sahibi Neriman Hızır, “Ayşe Abla” adıyla hazırlar, sunardı. Çarşamba günleri 18.45’de yayınlanırdı program. Ayşe Abla programında sık sık, “İster Türkiye’de ister yabancı ülkelerde bulunsun, cumartesi günleri saat 18.45’de radyosunun başında bizi dinleyen her Türk çocuğu kulübümüzün üyesidir” derdi. Çocuk temsilleri, şarkılar, şiirler ve eğitim bölümlerinden oluşan program 45 dakika sürerdi. Bir ara Ayşe Abla için bir dedikodu dolanmıştı ortalıkta; güya Ayşe Abla, “Radyo Çocuk Saati” programlarında yer verdiği çocuk şarkılarıyla, Rusya’ya şifreli mesajlar gönderiyormuş! Ee Komünizmin öcü gibi görüldüğü, dünya’ da ve aynı zamanda Türkiye’de, Amerikalı Senatör McCarthy’nin estirdiği, “Komünist Avcılığı” dönemiydi. Gazeteci-Yazar Çetin Altan’ın da bir programı vardı Ankara Radyosu’nda: “Çetin Altan Konuşuyor”. Altan 1956 yılının başlarında yayınlanmaya başlayan programını uzun süre devam ettirdi. “Dostlarım”, diye başlayan konuşmasında güncel olayları ele alırdı. Falih Rıfkı Atay, “Güzel Türkçemiz”, Muhip Dranas, “Şiir Saati”, Şevket Rado “Yazı Yazmak Sanatı” programlarını Ankara Radyosu’nda hazırladılar, sundular. Behçet Kemal Çağlar uzun soluklu söyleşiler yaptı Ankara Radyosu’nda. Adnan Ötüken, Refik Ahmet Sevengil, Selim Sırrı Tarcan, Burhan Belge, Vildan Aşir Savaşır çok şey kattılar Ankara Radyosu’na. Unutulmaz ses Zeki Müren de ilk canlı programını Ankara Radyosu’nda yapmıştı. 1957 yılının Şubat-Mart aylarıydı. Saatler 18.30’u gösteriyordu, anons yapıldı: “Sayın dinleyiciler, Zeki Müren şarkılar programına başlıyor. Çalanlar, Naci Tektel, Vedia Tunççekiç, Ömer Altuğ, Halil Aksoy ve Vecihe Daryal. İlk olarak, tamburi Cemil Bey’in bir hane hicazkâr peşrevinden sonra, Ahmet Mithat Bey’in aynı makamda şarkısı; “Lezzet almış geçmiyor sevdayı dildardan gönül Geçti aylar, geçti yıllar, geçmedi yardan gönül Var mıdır bir faide bu hale ısrardan gönül Geçti aylar, geçti yıllar, geçmedi yardan gönül.” Ankara Radyosu tam bir okul ve sanat ocağıydı. Hani Ankara ses ve saz’ın da başkentiydi desek hiç de yanılmış olmayız. Türkiye’nin önde gelen ve hatta efsane konumuna ulaşmış sanatçılarının neredeyse tamamına yakını, Ankara Radyosu’nda yetişmişti: Perihan Altındağ, Nevin Demirdöven, Sabite Tur (Gülerman), Semahat Özdenses, Muzaffer İlkar, Sadi Hoşses, Mefharet Yıldırım, Samime Sinan, Melahat Pars, Müzehher Güyer, Mediha Demirkıran, Sevim Çağlayan, Mualla Mukadder, Fikret Kozinoğlu, Behiye Aksoy, Neşe Can, Ahmet Üstün, Nermin Demirçay, Gönül Akkor, Ahmet Üstün, Nusret Ersöz, Mustafa Sağyaşar, Yusuf Gül, Ali Şenozan, Ekrem Güyer, Kutlu Payaslı, Yaşar Özel, Nevzat Güyer, Ziya Taşkent, Emel Sayın, Güneri Tecer, Samime Sanay, Necdet Tokatlıoğlu, Ahmet Melik, Yıldırım Gürses, Cevdet Bolvadin, Zekai Tunca, Kevser Tanrıkut ve adını sayamadığımız pek çok değerli ses sanatçısı… Saz sanatçıları da bir o kadar: Naci Tektel, Ragıp Tanju, Menşure Tunay, Nevzat Sümer, Ömer Altuğ, Necdet Varol, Halil Aksoy, Ekrem Vural, Saffet Gündeğer, Suat Sayın, Selahattin İnal, Ali Erköse, Selahattin Erköse, Nuri Şenneyli, Ahmet Şanal, Teoman Alpay, Ş.Ayhan Özışık, Ferit Sıdal, Sadettin Öktenay, İsmail Akdeniz, Erkan Yüksel, Selahattin Altınbaş, Musa Kumral, Hasan Özçivi, Yücel Aşan, Fikret Karahan, Özer Altun, Cahit Ünyaylar, Yılmaz Pakalınlar ve darbukada Hüseyin İleri, Atilla Mayda… Bayan saz sanatçılarımız Vedia Tunççekiç, Nihal Erkutun, Vecihe Daryal ve Fahire Fersan da Ankara Radyosu’nda yetiştiler. Halk Müziğini kitlelere sevdiren Muzaffer Sarısözen, “Yurttan Sesler” programıyla yıllara meydan okudu. Program Emin Aldemir, Ahmet Yamacı, Ahmet Gazi Ayhan, Osman Özdenkçi, Adnan Şeker gibi ustaları müzik tarihimize kazandırdı. Ama, Radyo siyasallaşınca… Seçenek olmadığından dinleyici ya yayınlananı dinleyecek ya da kapatacaktı radyosunu. O gün yine bir ilk yaşanmıştı. Anons spikeri, Fehmi Ege orkestrasının konserini yayınlayamayacaklarını, onun yerine Vatan Cephesi’ne katılanların listesini duyuracaklarını söylemişti. Biz gençlerin kızgınlığımız küfürlere yansırken spiker devam etmişti: “Aksaray’da Güllüşah mahallesinde oturan Şengül ailesinden Mehmet Şengül, Neriman Şengül, çocukları Tanju, Burak ve Nesrin, aynı sokakta oturan Hüsamettin Çilli, eşi Fatma Çilli, bacanağı Zeki Topsakal, Üsküdar’da Solak Sinan mahallesinde oturan Necdet ve eşi Nigâr… Beykoz’dan Rauf Tatar ve aile fertlerinden beşi, Zeytinburnu’ndan Hasan, Hüseyin ve Ahmet kardeşler, Sarıyer’den Nizamettin… Vatan Cephesine kaydolmuşlardır…” Liste uzayıp gidiyordu. Okunan isimlerin çoğu uydurmaydı. Ölmüş insanların isimleri bile vardı listede. Hiç unutmam… Uzun uzun listelerin okunduğu bir gün babama sormuştum: “Nedir bu Vatan Cephesi, neden kuruldu?” Cevabı kısa ve netti: “Oğlum, Demokrat Parti’nin CHP’ye karşı bir güç göstergesidir Vatan Cephesi… Buraya kaydolanlar bir anlamda, yandaş oluyorlar. İktidar Partisi, ‘Bak bunlar bizden yana, CHP ayağını denk al’ demek istiyor.” Peki, kimin aklına gelmişti bu Vatan Cephesi? İktidar şakşakçılarının tabii ki… Aralarında bürokratlar, siyasetçiler, iş adamları vardı. Bunların çıkarları için yapamayacakları şey yoktu. Bugün olduğu gibi… Hedeflerinde muhalif gazeteciler vardı. Aramızda o günleri yaşayan gazeteciler vardır. Doğruyu yazıyorlardı. Hepsini topladılar içeri tıktılar. Bugün olduğu gibi… Ama arada bir fark vardı: o zamanki gazeteciler önce yargılanıyor, sonra hüküm giyiyor ve ondan sonra hapse atılıyordu. Şimdi ise, bir iddia ortaya atılıyor ve gazeteci hemen tutuklanıyor. Ortada suç yok, yargılama yok, hüküm yok. İddia var… Diyeceksiniz ki, kaç gazeteci attılar içeri? Dönelim 1958 yılına… Zamanın Adalet Bakanı Esat Budakoğlu’nun ifadesine göre içeri tıkılan gazeteci sayısı 238’di. Bize göre sayı daha fazlaydı. Gerekçeler ve hapis süreleri de saç baş yolduracak gibiydi. Örneğin Akis dergisi yazı işleri müdürü Yusuf Ziya Ademhan’a 3 yıl, sahibi ve başyazarı Metin Toker’e bir yıl hapis cezası verildi. Ulus Gazetesi yazarı Şinasi Nahit Berker’i 8 ay hapis cezasına çarptırıldı. Yeni Gün ve Akis dergileri birer ay kapatılırken, Altan Öymen ve Tarık Holulu bir yıl hapse mahkûm edildiler. Eskişehir’de yayınlanan Hür Bilek gazetesinin sahibi Abdülkadir Gürol ile yazarı İsmail Aras birer yıl hapse mahkûm oldular. Gazete bir ay süre ile kapatıldı. Lüleburgaz’da yayınlanan Özdilek gazetesinin sahibi ve başyazarı Gültekin Arda da 9 ay hapis cezasına çarptırıldı. Bu arada CHP lideri İsmet İnönü’nün parti binasında yaptığı basın toplantısına yayın yasağı getirildi. Basın suçlarının affı önerisi DP’lilerin oylarıyla Meclis’te reddedildi. Sıkıyönetim emirlerine uymayan Milliyet Gazetesi 15 gün kapatıldı. 1958 yılı bilançosu elbette bu kadar değil. Hapse atılan yalnızca yazarlar, muhabirler de değil. Gazete patronları da iktidarın balyozundan nasiplerini aldılar. Dünya gazetesi sahibi Bedii Faik, Vatan Gazetesi sahibi Ahmet Emin Yalman, 75 yaşındaki başyazar Hüseyin Cahit Yalçın da hapse atıldılar. Balyoz dedik… 1972’de bir kez daha duyduk balyoz adını… Gazeteci Altan Öymen ve Emil Galip Sandalcı ‘Uçak kaçırmaya teşebbüs’ suçundan içeri atıldılar, iki buçuk ay kaldılar… 1958 yılında iktidarın kamuoyunun duymamasını istediği önemli bir olay vardı. Hiçbir gazeteci bu olayı açıkça yazamadı. Korkutulmuşlar, baskı altına alınmışlardı. Halkın bilgi alma hürriyeti de ellerinden alınmıştı. Daha neler neler… Anılar çoğu zaman yaşayanların duygularını sızlatır… Selim Esen



Gercekedebiyat.com














