Dizginsiz kötülük
Dünya, hiçbir zaman bu kadar tehlikeli bir yer olmamıştı. Yaşam, hiç bu kadar pamuk ipliğine bağlı kalmamıştı. Kötülük hiç bu kadar zirve yapmamıştı. .. -Ömrümüzü tüketen savaşlar, kesintisiz yenilgilerimiz, açlık ve yoksulluk, yurtsuzluk ve göç, bizi canımızdan bezdiren kusurlu ve sığ liderlerin artan etkisi ve onlara yönelen bağımlılığımız… Cinnet geçiriyorlar ve uygarlığımızı çökme noktasına getiriyorlar. Düşünce dünyamız rehin… Gayrimeşru işler, yüceltilen mafyatik yönetimler… Atlantik ötesi hangarlardan, çöllerden çıkıp gelen ve ışığımızı karartan silahlar… Kaldırımlarda avuç açanların hemen yanı başında kutlama yapan zevküsefalar; yaşamımızın dokusunu yaralayan kemirgenler, hak arayanın kafasına inen sopalar… Dünyaya gözlerini açtıkları andan itibaren kendilerini sarmal oyunların içinde bulan çocuklar… Nehirlerimiz kuruyor, sularımız kirleniyor, gıdalarımız zehirleniyor. Komşuluk ve kardeşlik ilişkilerimiz tükenmeye yol alıyor, başka şekle evriliyor… Öyle ki enkaz kaldırma yardımına gelen ekibin ekipmanları çalınıyor, yağmalanıyor; benden aldığı parayı iki katı fiyatla bana tekrar satıyor, çekiçle saldırıyor ve bu davranışıyla efendisine köleliğini kanıtlamada sınır tanımaz hale geliyor. Milyonlarca insanın öldüğü, milyonlarcasını sefalete ve açlığa iten iki dünya savaşından ders çıkarmadığımız gibi, üçüncü bir savaşa hazırlanıyoruz. Başımıza nerde, ne zaman bir bombanın düşeceği ya da çatımızın ne zaman çökeceğini kestiremiyoruz… Öfke dolu generaller tedirginlik yaratıyorlar. Bir gülün taç yapraklarında yansıyan parıltıyı görmek zorlaşıyor. Ormanların ve çiçeklerin kardeşliği, yerini sirenlerin kahredici çığlıklarına bırakıyor. Genç nesillerin, gelecekleri ve umutları hakkında kurdukları hayaller tersyüz olmaktadır. Bir yerlerde geleceğe dair bir ışık görebilme sanıları öylesine zayıflıyor ki öngörülmezlik içinde kıvranıyorlar. Birkaç kişinin veya gurubun ihtirasları ve “bizden değildir,” sapkınlığı içinde boğuluyorlar. İhtiras ve “bizden değildir” sapkınlığının birden fazla nedeni vardır ve birinci sırada açgözlülük, kalitesizlik ve doyumsuzluk yatar. Ve küçüktürler… Tıpkı masallardaki işkembesi büyük, kafası küçük yaratıklar gibiler ama bir antilobu tuzağa düşürecek bir grup sırtlan kadar da planlı, örgütlü çalışmaya sahipler… Tarihimiz uzun ve karmaşık kötülüklerle doludur… İşin feci yanı bunca kötülüğe, ıstıraba ve acıyı rağmen, musibetleri gayet doğal karşılıyoruz. Kötülüğü sessiz sedasız kabul etme eğilimimiz artıyor, kayıtsız davranıyor ve kötülük bizi ele geçiriyor. Bu çok üzücü… Bu davranış, insanın kendisini kötülüğün parçası olarak görmesi ve sahte algılara teslim olması demektir. Bir şarlatana, bir sefile verdiğimiz yetkiyi geri alamamak demektir. Kötülüğün kökü derindedir. Bir geçmişi, bir kökü ve kök ile gövde arasında kirli bir bağlantısı vardır. Daha açık söylersem: Kötü bir babadan kötülük öğrenilir. Bunu net olarak biliyoruz artık ve tasavvurumuzdaki şeytanın dışımızda değil, içimizde olduğunu kabullenmek zorundayız. Cüceyiz, pigmeyiz ve dahası hemem hemen hepimiz, karanlık kıvrımlarımızda Gugalanna’nın yıkıcı canavarlığını taşıyabiliyoruz. Gugalanna, kötülükle kardeş bir ilişkiye sahipti ve kişiliğinin kapalı köşeleri aldatma, zorbalık, hırsızlık, yalan dolan doluydu. En ölümcül tutkusu kötülüktü… Ama Enkidu ve Gılgamış tarafından bütün kötülüğüne rağmen ortadan kaldırıldı ve biz bu efsaneden şunu öğrendik: Dayanışma yaşatır… Buna ek olarak çok önemli bir şey daha öğrendik: Akıllı olmanın yükü ağırdır ama nerde olursa olsun, orada burada, denizde, güneşin battığı yerde bile bu yükü taşımak zorundayız… Tırtıl kelebek, sivrisinek parazit üretir. Seçim bizim, diyerek bitirelim. Haydar UzunyaylaDÜŞÜNCE DÜNYAMIZ REHİN
ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞINA HAZIRLANIYORUZ
TARİHTE KÖTÜLÜKLER
KÖTÜLÜĞÜN KÖKÜ
Gerçekedebiyat.com