Son Dakika

onur-bilge-homer-yasar-ke-24012025231642.jpg


Epik anlatı, Yaşar Kemal’in yapıtlarında somutlaşır. Bu nedenle, Yaşar Kemal araştırmaları kapsamında epik anlatının ve Avrupalılarca Batı yazınının kurucusu olarak nitelenen Homer ve yapıtları önemsenmelidir. Burada şunu vurgulamak gerekir: Yazın ve dil tarihçileri arasında yürütülen Homer’in yeri-yurdu ile ilgili olan ve epik anlatının kurucusunun biçem özelliklerini temel alan tartışma henüz sonuçlanmamıştır; sonuçlancağa da benzememektedir. 

HOMER’İN YAZINSAL AKTARIMININ KAYNAKLARI NELERDİR?

Avusturyalı yazar ve yazın bilimci Raoul Schrott, Homer’in ‘İlias’ adlı ünlü yapıtının “Doğu ve Yunan etkilerinin bireşimi” olduğunu savlar ve bu savını ‘Olanlar, Kilikya’da Oldu’ adlı yazısında, “Batı yazınının kurucusu Homer’in ekmeği, Kilikya unundandır[1] belirlemesiyle, Homer’in Kilikya estetik birikiminden de yararlandığını vurgular. Kilikya o zamanlar “halkların, söylencelerin, eski ve yeni yazı kültürlerinin bir birine karıştığı”[2] bir yaşam alanıdır. Asur devletinin hizmetinde bir yazıcı olan Homer ‘İlias’ı “Yunan söylencelerini ve eski Doğu destanlarını” bütünleştirmek suretiyle oluşturmuştur.

Raoul Schrott’in öne sürümüyle, “belki de Homer’in sadece annesi Yunanlıdır; babasıysa Mezopotamyalıdır, Arami ya da Fenikelidir.” Öte yandan, Wolfgang Büschel’in de belirttiği gibi, Raoul Schrott’un Homer ile ilgili öne-sürümleri tümüyle kurgu da olabilir. Nitekim Büschel’in aktarımıyla, Schrott, İlias hakkında “binlerce sayfayı dolduran yorumları” okuduğunu dile getirmekte ve “bunlardan bana en iyi görünenleri seçiyorum. Bunları yeniden yazınsallaştırmak istiyorum” demektedir. Ayrıca Basel Üniversitesi eski diller filolojisi profesörü Joachim Latacz da ‘Akzente’ adlı dergide yayımladığı yazısında Schrott’u eleştirmekte ve yine Büschel’in aktarımıyla, “Schrott bugünkü dile, dolayısıyla da bugünkü düşünceye yakın olan bir İlias üretmektedir” demektedir. Profesör Latacz, Schrott’u “yazınsallaştırmada çok ileri gitmek ve anlamı çarpıtmak ile” suçlamaktadır. İlias’ın sürekli güncelleştirilmesi, Büschel’in anlatımıyla, “öldü denilen hümanist eğitimin bir kahramanının yeniden tahtına çıkmasıdır.” Henüz tam olarak bilinmeyen bu büyük anlatıcıda insanı veya okuyucuyu büyüleyen şey, “onun edebiyatının inanılmaz ölçüde uzakları etkilemesidir. Bu yazının gücü, insanların unutularak ölümüne direnmedir.” Eğer bu şair, diyesi Homer, “söylenen şarkıları yazılılaştırmasaydı”, hem anlatı geleneği, hem de edebiyatın gücü yitip giderdi.

Homer, İlias’ın oluşumunu sağlayan şiirsel anlatı birikimini, Yunanların “Fenikelilerden alıp uyarladıkları” yazıyla kalıcılaştırmıştır. İsa’dan önce 750- 650 yılları arasında yaşadığı varsayılan bu büyük epik anlatıcı, MÖ. 1200- 800 arasındaki “karanlık yüzyılları” anlatılaştırmıştır. Ölümünden sonra her Yunan kenti, aslında İzmirli olan Homer’in “yurdu” olduğunu öne sürmüştür. Homer’in ‘heksametre’ denilen “altı ölçülü” dizeleri ve kahramanlarıyla birlikte, kendi adı da binlerce yıldır yaşamaktadır. Söz konusu nedenlerle araştırmacılar, bu büyük anlatıcıya ilişkin her ayrıntıyı önemsemektedir.

İZMİRLİ HOMER ANADOLU ANLATI BİRİKİMİNİN SİMGESİDİR  

Büschel’in anılan yazısındaki anlatımıyla, Schrott ayrıca İlias ile “Gilgamış destanı arasında koşutluklar” görmektedir. Schrott’ın savlamasıyla, söz konusu koşutluklar, “Homer’in Truva’sının topoğrafyası, kahramanının adlarını, kurban ve şölen alışkanlıklarına değin birçok şeyi” kapsamaktadır. Bütün bunlar Kilikya’ya ve o zamanlar bir “dünya gücü” olan Asur devletinin üst düzey bir görevlisi olarak bütün kaynaklara ulaşabilen Homer’i imlemektedir. Ayrıca, her şey Yunanlarca aktarılan Troya söylencesine uygun düşmektedir.

Burada başlam açıp, kısaca anımsatmakta yarar olabilir: Akad çivi yazısı ile yazılan Gılgamış destanı, tarihteki en eski yazılı yazınsal yapıttır. Uruk kralı Gılgamış'ın ölümsüzlüğü arayışının öyküsünün anlatıldığı bu destan aynı zamanda Nuh Tufanı'nın en eski sürümünün anlamsızlığını ve tanrısal öğütlerle, insanın ancak büyük bir ad bırakmakla ölümsüzlüğe erişebileceğini anlatır. Bir kez daha vurgulamakta yarar vardır: Sümerlerce yazılan Gılgamış destanı, Mezopotamya’daki en eski yazınsal yapıttır. Gılgamış destanının önemli özelliklerinden biri de, anlattığı "Tufan" öyküsünün, küçük değişimlerle üç büyük dinin kutsal kitaplarında yer almasıdır.

Homer tartışmasına dönelim. Münihli eski çağ tarihçisi Christian Meier de, Büschel’in nitelemesiyle, “Biz, Doğu’nun mu, yoksa Batı’nın mı çocuklarıyız?” sorusunu sormakta ve “Batı’nın çocuklarıyız elbette” diye kendi sorusunu yanıtlamaktadır. Christian Meier’e göre, “Doğu despotizm demektir; Yunanlar ise, özgürlüğü” bulmuştur. Avrupa, “Doğulu bir hadımın kaleminden çıkan bir şiir değildir. Bütün bunlar, Avrupalılar açısından çok önemli bir soruyu, ‘Biz kimiz’?” sorusunu ortaya çıkarmaktadır. Doğu’nun “Yunanları etkilediği” kesindir; çünkü İsa’dan 800 yıl önce “Doğu’nun yüksek kültürü başattır.” Kültür felsefesinin kurucusu olan Herder de ‘İnsanlık Tarihinin Gelişimine İlişkin Düşünceler’ yapıtında bu gerçeği vurgular.   

Bu bakımdan Avrupalılar, Büschel’in de dediği gibi, “eski Doğu’nun çocuklarıdır.”  Fakat daha sonra yaklaşık 2500 yıldan beri bilinen Homer ortaya çıkmış ve “her şeyi yeniden yapmıştır.” Avrupa bu dönemde ve Homar ile “başlar”; çünkü “her zaman sadece etkileri ve ilintileri görmek, bütün hakikati” oluşturmaz. Bazen “Kolomb, Luther, Rönesans örneğinde olduğu gibi, daha önce hiç görülmemiş yeni bir şey ortaya çıkar” ve dünya birkaç yılda başkalaşır. Bu bakımdan, Homer “ilk büyük patlamadır.” Büschel’in değerlendirmesiyle, zaten Schrott da Homer’in “1000 yıl eski Gilgamış malzemsini kullandığını”, ancak o malzemenin “ötesine geçtiğini”, bu malzemeden “tümüyle yeni bir şey, yeni bir dünya” yarattığını yadsımamaktadır.     

HOMER DOĞU’NUN ÖZGÜN METİNLERİNDEN ESİNLENMİŞTİR

Zürichli filolog Walter Burkert, Büschel’in aktarımıyla, Schrott’un “çıkarımlarının” konunun uzmanlarınca “doğru” kabul edilmemesine dikkat çekerek, Avusturyalı yazarın kitabının “saçma” olmadığını dile getirmektedir. Birçok uzman gibi Walter Burkert de Homer’in Kilikyalı oluşuna ilişkin savları kuşkuyla karşılar.  Burkert’e göre, Homer’in Asur yazıcısı olduğu ve “Doğu’nun özgün metinlerini okuduğu” görüşü, bilimsel verilerle doğrulanmalıdır. Fakat Doğu metinleri, çoğu ozanlarca okunmuş ve aktarılmış olabilir. 

Homer’in Kilikyalı olduğu savı, Küçük Asya sahilleri üzerinde kurulan Lidya imparatorluğuyla ilişkilendirilir. Lidya Kralı Gyges “kitapsever” Asur Kralı Assurbanipal elçi gönderir. Bu Asur kralının Ninive’deki “ünlü kütüphanesinde elbette Gilgamış destanı da” bulunmaktadır. Bu, Yunanları “Doğu’ya götüren yoldur.” Bununla birlikte, Kilikya’daki Yunan yerleşimi “çok zayıftır.” Schrott, İlias’taki birçok adı çok cömert yorumlamaktadır. Bununla birlikte, Schrott’un güçlü yanı, “eski filologlar gibi, edebiyata güvenmesidir”; edebiyatın hakikati de içerdiğini düşünmesidir.  

Bu bağlamda bir başka önemli sorun şu noktada düğümlenmektedir: Homer’in destanları, “tarihsel olgulara ilişkin metinler midir, yoksa yazınsal kurgu mudur?” Troya Savaş gerçekten olmuş mudur? Akhilleus, Hektor ve diğerleri veya bunların örnekleri var mıdır? Raoul Schrott, bu soruyu ilkesel olarak olumlu yanıtlar. Avusturyalı yazar, Homer’in “bütün tarihsellik üzerinde devinen” bir ozan olarak var olduğunu dile getirir.

Burada irdelemeye katmak istediğim bir başka yazı, Kai Michel’in “Truva’nın Sert Bekçisi”[3] adını taşımaktadır. Micel bu yazısında Joachim Latacz’ın Raoul Schrott’a yönelik eleştirilerini öne çıkarır. Bu yazıdaki aktarımla, Schrott da “Sayın Latacz, alan bilginiz kapsamlıdır; üst bakışınız etkileyicidir. Siz tanınmış bir Yunan bilimci, bir Troya bilgini ve Homer araştırmacısınız. Bu kadar yıldan beri sürdürülen irdeleşmeden sonra yanıtsız soru kalmamıştır” sözleriyle, Latacz’ı takdir eder. Öte yandan, anılan Yunan bilimci bu elektronik iletiden sonra Schrott ile işbirliğine son vermiştir; çünkü Schrott bunca yıl sürdürülen Homer araştırmaları sonucunda elde edilen bulguları bir yana bırakmıştır. Basel Üniversitesi Yunan Filolojisi Bölümü’nde emekli olan Latacz “Homer sergisini” düzenlemiş ve 15693 altılı ölçüyle yazılmış dizenin tümünü kapsayan “İlias yorumlarını” yayımlamıştır. Bu olağan üsstü kapsamlı çalışma 1995- 2015 yılları arasında sonuçlandırılmıştır. Avusturyalı yazar Schrott, “Homer bugünkü düz yazıya aktarılamaz” diyen bu profesörün önerilerini yok saymıştır.

HOMER'İN KİMLİĞİ BELLİ Mİ?

Michel’in Latacz’tan aktarımıyla, Schrott “kimliğine ilişkin hiç özgün bir şey bilinmeyen Homer’in şimdiye değin sanıldığı gibi, Küçük Asya’nın İyon kentlerinden birinden olmadığını, Asur hizmetinde bir yazıcı olduğunu”, İlias’ın Truva’nın arkasında Türkiye’nin Güneydoğsundaki Kilikya’daki “Karatepe’de bulunan geç dönem Hitit kalesinin” olduğunu öne sürmüştür. Latacz’a göre, Schrott’un savı “çekici bir gevezeliktir.” Aynı şekilde Basel Üniversitesi Klasik Filoloji Bölümü’nden emekli Profesör Walter Burjert de Schrott’un savlarının “yandaş bulamayacağı” kanısındadır. Oxford Üniversitesi’nden tanınmış Yunan bilimci Martin West’e göre de Schrott’un kitabı, “bilimsel bir değer” taşımamaktadır.

Öte yandan, Latacz Amerika’da sözlü yazın araştırmacılarınca “Troya Savaşı söylencesinin ozanlarca ağızdan ağza aktarılarak Homer’e değin ulaştığı ve Homer’in bu söylenceyi, İlias için malzeme olarak kullandığı” görüşünü benimser. Michel’in değerlendirmesiyle, Latacz, ‘Troya ve Homer’ adlı kitabında “Çanakkale Boğazı’nda bulunan Troya’nın İsa’dan önce yaklaşık 1200’de Yunan saldırılarının hedefi olduğu ve bunun yansımalarının” bugüne değin ulaştığını kanıtlarıyla ortaya koymaya çalışmıştır.

Yukarıda sözü edilen ‘İlias yorumları’ ortak çalışma ürünüdür ve şiirsel bir bölüm yorumlandığında “sadece bu ortak çalışmayı yapanlarca tartışılmamakta, bütün dünyadaki uzmanlara da gönderilmektedir.” 2015 yılında değin yapılan yorumlarla bu destanın “temel yapısı” ortaya çıkarılmıştır. Fakat burada unutulmaması gereken nokta şudur: ‘İlias’  yazınsal yapıttır ve yazınsal bir yapıtın çevirisi, özgün metne göre onu “yeniden yazınsallaştırmadır.”  

Schrott, Homer’i “şimdiye aktarmaktadır”; Latacz ise onun tam tersini yapmakta, “okurun, Homer’in zamanına gitmesini” istemektedir. Bir olasılıkla aristokrasiden gelen Homer, ‘İlias’ ile “anıtsal bir öz-düşünüm” yazmıştır. Bu yapıtın temelinde “Troya’nın işgali değil, Kral Agamemnon ile kahraman Akhilleus arasındaki çelişki, dolayısıyla da o dönemde aristokrasi için en yanıcı sorun olan miras yoluyla elde edilen güç ve bireysel başarı” arasındaki çekişme vardır.   

Platon’un anlatımıyla, Sokrates öz-saygısı olan insan, yaşam ve ölüm riskinin hesabını yapmaz; bu tür insan, kişinin ne yaptığına değil, “hakça olanı mı, yoksa olmayanı mı yaptığına, yapılanların iyi birisinin mi, yoksa kötü birisinin mi işleri olduğuna” bakar. Bu bakımdan Troya’da ölen “yarı tanrılar ve diğerleri, Thetis’in rüsvay olup sağ kalmaktansa, tehlikeyi hiçe sayan oğlu” hafife alınamaz[4] (2015, s. 79).  

Homer’in ‘İlias’ adlı şiirsel yapıtına ilişkin bu araştırmaları veya yayınları anmamın nedeni, Yaşar Kemal’in “yerel bir sanatçı”, bir başka deyişle, yerel bir anlatıcı olarak nitelediği Homer’i çok önemsemesidir.  


[1] Raolu Schrott: “Es Geschah in Kilikien”; Frankfurter Allgemeine Zeitung (16. 03. 2008).

[2] Wolfgang Büschel: “Homer ve Ardılı Şairler”; Die Zeit (17. 04. 2008)

[3] Kai Micel: “Trojas strenger Waechter”; Die Zeit (11. 12. 2008)

[4] Platon (2015): “Sokrates’in Savunması”; Alfa basım, yayım, dağıtım, İstanbul 

 

Onur Bilge Kula
Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler

REKLAM

ÜCRETSİZ ABONE OL

REKLAM