2023 yılında, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun 8 inci maddesine eklenen bir hükümle, Tarım ve Orman Bakanlığı’na, köylünün, çiftçinin tarlasına -iki yıl ekilmemiş ise şayet- el koyma hakkı verilmesinin başlangıçta ya tam anlaşılmadığı ya da fazla dillendirilmeyip kamuoyunca doğal olarak ilgi görmediğini yazan Yakış, bugün uygulama aşamasına gelince yaygın itirazların başladığını vurguladı.

Yakış’ın ‘Tarım Arazilerinin Tarımsal Amaçlı Kiraya Verilmesine İlişkin Yönetmelik’ özelinde yazdığı yazının bir bölümü şöyle:

Bunun nedeni, Bakanlığın birkaç yıllık suskunluğun ardından şimdi aniden kendi taşra teşkilatlarını harekete geçirerek köylerde ekilmeyen arazileri tespit çalışması başlatmış olmasıdır. Yaz boyunca köylerde/mahallerde faaliyet gösteren Bakanlık teşkilatı ekilmeyen arazilerin 300 bin dekar olduğunu da ilan etmiştir.

Önemle belirtmek gerekirse, sözü edilen tarım arazileri, hazinenin mülkiyetinde veya devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan mülklerden değildirler, doğrudan özel mülkiyete konu sahipli mallardır. Yani, köylünün-çiftçinin kendi mülkiyetinde bulunan mallar üzerindeki tasarruf hakkının kaldırıldığı bir uygulama ile karşı karşıyayız.

Anayasal düzeyde, kamu yararı başlığında devlete yüklenen tarım toprağını ve çiftçiyi koruma ödevinin (m.44-45) yasa ve yönetmelik eliyle yok edildiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Kamulaştırmayı dahi tersten özelleştirme konusu yapan ve mülkün el değiştirmesine aracılık eden küreselci anlayışın köylüyü korumayacağını yayımladığı İşlenmeyen Tarım Arazilerinin Tarımsal Amaçlı Kiraya Verilmesine İlişkin Yönetmelikte apaçık görmekteyiz.

Yönetmelik ne demektedir?

1. Yönetmeliğin amaç ve kapsam maddesi, malikin tasarruf hakkını ortadan kaldırmaktadır. Oysa eşya hukuku, mülkiyet hakkını, sahibine konusu olan eşya üzerinde doğrudan doğruya kullanma, yararlanma ve tasarruf yetkilerinin tamamını veren ve herkese karşı ileri sürülebilen, tam, mutlak, münhasır bir ayni hak olarak tanımlar. Anayasa dahil tüm uluslararası metinler ise mülkiyet hakkının özüne dokunulamaz der. Tek istinası, kamu yararına kamulaştırmadır.

2. Yönetmelikte yapılan tanımlar (4 üncü madde), arazi kiralama komisyonu (a), arazi tespit komisyonu(b), banka hesabı (ç),kiracı (h), kira sözleşmesi (i), rayiç kira bedeli (l), arazi büyüklüğü tanımları (s); mülkiyet hakkını kamulaştırma yöntemi dışında adeta bir EMLAK OFİSİ oluşturularak, değerini DEĞERLEME UZMANLARI tespit edip, hak sahibinin rızası dışında tanımadığı kişilerle kira sözleşmesi düzenlenmesini ve yine kendi rızası dışında oluşturulan hesaplarına ÜFE endeksi uygulanacağını söylemektedir. Mülkiyet hakkının özüne aykırı oluşturulan komisyon, sözleşme, kira bedeli ve kiracıların tespiti tanımları hak sahibinin iradesi dışında geliştiğinden, dillerden düşmeyen sözleşme hürriyetine de rahmet okunmakta.

3. Yönetmelikte, “Kiralama İş ve İşlemleri” başlığı altında “kiralama yapılacak yerler”, “arazi tespit komisyonu”, “kiralanacak tarım arazilerinin tespiti” “arazi kiralama komisyonu”, “tarım arazilerinin kiralanması”, “tarım arazilerinin rayiç kira bedellerinin tespiti”ni düzenlemiştir. Bu bölüm, arazi sahiplerinin rızası hilafına arazi tespit ve kiralama prosedürlerini açıklayan hükümlerden oluşmaktadır.

4. Kiralama yapılacak yerler başlığı altında düzenlenen madde, gerekçesi dahi bilinmeksizin salt üst üste 2 yıl ekilmemeyi yeterli görmesi (özel mülkiyetin Anayasal koruma altında olması) hukukun kabul edeceği ne bir gerekçedir ne de bir yöntemdir.

5. Taşınmazların kiralanması borçlar hukukunun konusu olup, malikin rızası dışında 3’üncü kişilere kiralanarak tasarruf hakkı ortadan kaldırılamaz. Burada tasarruf hakkının kısıtlanmasından dahi söz edemiyoruz, tasarruf hakkı tamamen ortadan kaldırılmakta.

6. 6’ncı madde “arazi tespit komisyonu” oluşumunu düzenlemektedir. En az üçü il/ilçe müdürlüğünde görevli kamu görevlilerinden oluşacak 5 kişilik komisyon marifetiyle verilecek kararlarda oy çokluğu yeterli görülmüştür. Bu komisyonun en az üçü kamu görevlisi diğer ikisinin ise muhtarlardan oluşacağı belirtilmektedir. Bir köy/mahallede bir muhtar olacağına göre diğer muhtar nasıl seçilecektir, burada bir ölçüt getirilmemiştir. Başkasının arazisi üzerinde tasarrufta bulunacak işbu komisyon neden oy birliği değil de oy çokluğu olarak karar vermektedir? Bu bir yönetim görevi değil tespit işidir. Komisyona tıpkı yönetim görevinde olduğu gibi takdir hakkı tanınmıştır.

7. 7’nci madde ile düzenlenen “kiralanacak tarım arazilerinin tespiti” ölçütleri açıklıktan uzak, komisyona tanınan yetkiler hukuka aykırıdır. Tespite ilişkin tutanaklarda arazinin neden işlenmediğine ilişkin bir bilginin yer almaması durumunu, hukuken eksik düzenleme kavramı ile de açıklayamıyoruz. Kiralamaya neden olan ekilmeme gerekçesinden yoksun bir idari işlem kabul edilemez.

8. İşlenmeyen tarım arazileri listesi il/ilçe müdürlükleri tarafından beş gün süre ile ilan edileceğini, bunlara ilişkin itiraz sürelerinin de “ilgili itirazlarını ilan süresi içerisinde Arazi Tespit Komisyonuna yapabilirler. Komisyon bu itirazları üç gün içinde karara bağlar.” diyerek ilan süresinin aynı zamanda itiraz süresi olduğunu düzenlemiştir. Askıyı 5 gün içinde görmeyen itiraz hakkını kaybetmektedir. Bu kadar kısa süre içinde çiftçinin bilgi sahibi olması ve itiraz edememesi nedeniyle mutlak ayni hakkını kullanamamasının başka bir örneği olmasa gerek.

9. Yönetmeliğin 10 uncu maddesinde düzenlenen “tarım arazilerinin rayiç kira bedelinin tespiti” de malik aleyhine bir düzenlemedir. Burada sanayide kullanılan üretici endeksinin tarım alanında kullanılması garabeti bir yana, somut koşullar göz önüne alınmadan belirlenmiş kriterlerdir. Tarım arazilerinde kiralama yöntemi kabul görmüş bir uygulama değildir. Daha çok yarıcılık yöntemi geçerli olan ülkemizde, kiracılık kavramı yabancıdır. Bu nedenle, serbest piyasadan yararlanılacak bir durum zaten bulunmamaktadır. İşin içine bir de değerleme uzmanlarının katılması anlaşılabilir olmaktan uzaktır.

10. Arazi Kiralama Komisyon’una verilen yetkiler (21 inci fıkra) “Bu Yönetmelik kapsamında tespit edilen işlenmeyen tarım arazilerinin kiralanmasına ilişkin il düzeyinde yürütülecek iş ve işlemler, il müdürlüğünün teklifi ve Bakanlık onayı ile genel hükümlere göre taşınmaz ticareti yetki belgesine sahip işletme ve sözleşmeli işletmelere yaptırılabilir.” denilerek devri mümkün hale getirilmiştir. Yani malik yokmuş gibi arazisi üzerinden 3’üncü kişiler serbestçe ticari iş ve işlemler yapabilirler. İdareye verilen bu yetkilerin devri, zaten işin kamusal olmadığının kabulüdür. Ayrıca, bu kuruluşlara ödenecek komisyon ücretleri nereden karşılanacak/finanse edilecek bu da yönetmelikte açık değildir.

11. Yönetmelik, malikin çiftçi kayıt listesinden silinerek hakkı olan tarımsal desteğin kiracıya devredilmesini de düzenlemektedir. Çiftçinin iki yıl ekmeme gerekçesi bilinmeden tüm hakları yok sayılmaktadır. Malik, malik olmaktan dolayı haklarını kullanamadığı gibi çiftçi sıfatını da “kiralanan tarım arazileri Bakanlıkça belirlenen kayıt sistemlerine kaydedilir ve kiracılar bu arazilerle ilgili tarımsal desteklerden yararlandırılır” biçimindeki düzenleme ile kaybetmektedir.

12. Yönetmelik, (21/3) “Kiralama işlemi, tek bir tarım arazisi parseli bazında yapılabileceği gibi, üretim planlaması kapsamında yetiştirilecek ürün, kiracı potansiyeli ve tarımsal üretimin ekonomik verimliliği dikkate alınarak birden fazla tarım arazisi parselini kapsayacak şekilde de yapılabilir” hükmü ile tarım arazilerinin büyük şirketler aracılığı ile toplanmasının önünü açmaktadır. Yönetmelik, “Gerçek kişinin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olması zorunlu” kılınmışken, şirketler için bir kısıtlama getirilmemiştir. Böylece, şirketler aracılığı ile tarım arazilerinin kiralanmasına, tekel oluşturulmasına ve sonrasında bu arazilerin yabancılara elden çıkarılmasına zemin hazırlamaktadır. Şimdiye kadar buna engel olan, yabancılara 30 hektardan fazla tarım arazisinin satışının yasak olduğu Tapu Kanunu’nun 35 inci maddesi bu durumda uygulanamaz hale getirilmiştir. Sonuç olarak mülk sahibinin tasarruf hakkı engellenerek, malikin rızası hilafına tanımadığı kişilerin kullanımına sunulmasının anayasal ihlal olmanın yanında köy/mahalle yaşamını, demografik yapıyı da bozacağı ve nihayetinde büyük şirketlerin inisiyatifi ele almasıyla birlikte sürecin köy kapatmalara kadar gidebileceği aşikardır.

Nurten Çağlar Yakış
Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)