Son Dakika

onur-bilge-entelektuel-at-4022025224232.jpg


Atatürk’ün dünya görüşü ve “Güneş Dil Teorisi” ile ilgili eleştiri ya da daha açık anlatımla önyargılı eleştiri için Şükrü Hanioğlu’nun “Atatürk’ün düşünce yapısı ve entelektüel birikimi cumhuriyeti nasıl şekillendirdi?”[1] örnek gösterilebilir. Bu yazı, “Atatürk- Entelektüel Biyografi”[2] başlıklı kitabının çok kısa bir özeti gibidir. Anılan kitabın özellikle “Jön Türklerin Bilimciliği, Bilimcilerin Garbçılığı”, “Müslüman Milli Komünizmi mi? Kendi Olmayan Lider ve İstiklal Harbi” ve “Batının Kültürel Parçası Yeni Türkiye: İçselleştirilmiş İnkılapçı Oryantalizm” bölümlerinde geliştirilen savların, bu yazının içeriğine yansıdığı söylenebilir. 

Bu bilimcinin anılan yazısındaki anlatımıyla, “sosyalizmi ‘milliyetçi’ kimliğiyle safsata” olarak niteleyen Atatürk’ün tarihselci tavrı eleştiriye kapalıdır. Atatürk, “tasavvur geliştiren bir lider olmamıştır”; “yeni farklı yaklaşımlar geliştirmemiştir.” Atatürk, “okuyarak tez geliştiren bir lider olmamış, geliştirdiği tezleri destekleyecek kanıtlara ulaşmak amacıyla okumalar yapmıştır.” Hanioğlu’nun bu savları bilimsel gerekçeden yoksundur, tümüyle öznel bir değerlendirmenin anlatımıdır; çünkü Atatürk’ün “Söylev”in dışında, “Medeni Bilgiler”, “Güneş Dil Teorisi” ve “Geometri” adlı kitapları ve “Ege Medeniyetinin Köklerine Genel Bir Bakış” yazısı, düzenli ve dizgeli okumanın ürünleridir. Söz konusu nedenle, Hanioğlu’nun anılan savları bilimsel eleştiri niteliği taşımamaktadır.

Bunun yanı sıra, Atatürk, yaşamı boyunca “estetik modernleşmenin toplumsal dönüşüm ve ilerlemeyi sağlayacağını düşünmüştür” saptaması tutarlıdır. Bu konuda Atatürk’ün estetik kültürü ya da sanatı, dolayısıyla da estetik modernleşmeyi ne denli önemsediğini anlatan sayısız sözünden birini anımsatmak yeterlidir: “Güzel sanatlarda başarı; bütün devrimlerin başarılı olduğunun en kesin kanıtıdır” (Cumhuriyet Gazetesi, 10. 1 1.1941).

Hanioğlu’nun Atatürk’ün toplumsal ilerleme ve uygarlaşma atılımlarını “darbe” olarak nitelemesinin temelsiz olduğunu göstermek için, tüm Anadolu halkının kazanımı olan Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı anımsatmak yeterlidir. Bu araştırmacının Atatürk’ün önderliğinde gerçekleştirilen Cumhuriyet Devrimlerini, “içselleştirilmiş oryantalist proje” ya da kitaptaki anlatımla, “İçselleştirilmiş İnkılapçı Oryantalizm” olarak nitelendirmesiyse, ya köklü bir önyargının ya da oryantalizm kavramını yeterince irdelememenin bir ürünü olabilir. Atatürk, her konuda olduğu gibi, Batı kültürünü, dolayısıyla uygarlığını da ayrıştırır, çözümleyici bir yaklaşımla irdeler. Bu çözümleyici yaklaşımla, Batı’nın başta bilim ve sanat gibi tüm insanlığa hizmet eden kazanımlarını olumlarken, emperyalist amaçlı uygulamalarını kararlı biçimde olumsuzlar.

Hanioğlu’nun “Atatürk, tekil medeniyeti aktarma temelli Batıcı, Türkçü, bilimci ve elitist dünya görüşüne dayalı bir dönüşümü hayata geçirmekle yükümlü olduğunu varsaymıştır” saptamasına ilişkin şunlar söylenebilir:

  • Birincisi, hiçbir uygarlık tekil olamaz. Özellikle Anadolu gibi uygarlıkların katmanlaştığı ve bireşimlendiği bir yaşam alanında uygarlık kaçınılmaz olarak çoğullaşır.
  • İkincisi, Batı uygarlığının insancıl öğelerini olumlamak ve edinmeye çalışmak, “Batıcılık” olarak nitelendirilemez. Ayrıca, her konuda eleştirel düşünen ve ayrımlaştıran bir birey, bir devrimci nasıl hem “içselleştirilmiş oryantalizm”, hem de “Batıcılık” ile nitelendirilebilir? Bu birbiriyle çelişen niteleme, anılan bilimcinin düşünsel iç çelişkisinin dışavurumudur.

Atatürk ve “Türkçülük” ilişkisine gelince: Atatürk’ü ırkçılık ile ilişkilendirme eğilimi taşıyanlarca öne sürülen bu sav, yine Atatürk’ün şu sözleriyle geçersizleştirilebilir: “Milli siyaset dediğim zaman, amaçladığım anlam şudur: Milli sınırlarımız içinde, her şeyden evvel kendi kuvvetimize dayanıp varlığımızı koruyarak, millet ve memleketin gerçek mutluluğuna ve bayındırlığına çalışmak… Genel olarak erişilemeyecek hayali emeller peşinde milleti uğraştırmamak ve zarara sokmamak… Uygar dünyadan, uygar ve insanca davranış ve karşılıklı dostluk beklemektir.”[3] Bu bağlamda, 1927’de “Nutuk”ta da vurguladığı gibi, Panislamizm ve Panturanizm gibi yaklaşımlardan uzak duran Atatürk’ün, ulusal bilinci güçlendirmek amacıyla, “Türk”, “Türk ulusu”, “Türk dili” gibi kavramları çok önemsediğini söylemek bile gereksizdir. Atatürk’ün nitelemesiyle, ulusal bilinç, ırkçılık aracı değil, emperyalizme karşı savaşım sonucu kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını ve ulusal çıkarlarını korumanın güvencesidir.

Tüm Batı emperyalizmine karşı yürütülen ve dünyada örneği olmayan bir Kurtuluş Savaşı ile bağımsız bir ülke kuran Türk ulusu, bu savaşı büyük utkuyla sonuçlandıran türlü etnik kökenden Anadolu halkından oluşur. Ulus devlet, ulusal sınırlar içinde yaşayan bütün yurttaşlara eşit hizmet veren kurumlardan oluşan çağdaş bir örgütlenme biçimidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit yurttaşlık ve insan haklarının edimselleştirilmesi gibi konularda elbette eksikleri olmuştur. Ancak bunlar, o dönemde ülke ve dünya koşulları gözetilerek dile getirildiği zaman, bir düşünsel işlev taşır.   

Öte yandan, Atatürk söz konusu olunca, “Türkçü ya da ulusçu” gibi nitelemeler kullanmak yerine, Atatürk’ün öz nitelemesiyle, ulusseverlik, yurtseverlik gibi kavramlardan söz etmek gerekir. “Ülkede barış, dünyada barış” ilkesi doğrultusunda, ulusun mutluluğu ve ülkenin bayındırlığı için çalışmak, ırkçılığı çağrıştıran “ulusçuluk” diye nitelendirilemez.

Atatürk’ün ölümünden kısa süre önce, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 15. kuruluş yılı dolayısıyla, 29 Eylül 1938’de TBMM tarafından yayımlanan “On Beşinci Yıl Kitabı” adlı kitapta bu partinin ilkelerinden biri olan ulusçuluk ilkesine ilişkin açıklamalar arasında şunlar yer alır: Türkçülük akımı “bütün Türk kavimlerini birleştirmeyi amaçlayan Turancılığa kadar gidiyordu.” Bu belirlemeyi izleyen tümceler şöyledir: CHP’nin milliyetçiliği, “gerek bağımsız, gerekse başka devletin uyruğu halinde yaşayan bütün Türkleri bir kardeşlik duygusuyla sevmek ve onların refahını dilemekle birlikte”, dışarıda yaşayan Türkleri, “Türkiye’nin politik uğraş alanının” dışında tutar. “Yeni Türk milliyetçiliğine göre, Türk milleti büyük insanlık ailesinin yüksek ve şerefli bir üyesidir. Bu bakımdan, bütün insanlığı sever ve ulusal çıkarlarına ilişilmedikçe, başka uluslara karşı düşmanlık beslemez ve telkin etmez”[4] (s. 10).

Bu iki alıntı, Atatürk’ün kişiliğini ve önderliğinde gerçekleştirilen Cumhuriyet Devrimlerini önyargılı değerlendirmeyenler için, Atatürk’ün ulusçuluğunun, ulusseverlik ve ulusun çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma savaşımı ile sınırlı olduğunu açıkça göstermektedir. Atatürk için “halkın karar alma sürecine doğrudan katkı vermesini talep eden demokrat gibi konuşmak zorunda kalmıştır” demek de insafla bağdaşmaz. Çünkü Atatürk başta Ulusal Kurtuluş Savaşı olmak üzere, bütün önemli konularda Kamutay’ın karar almasını gerekli görmüş ve alınan kararları uygulamıştır. Yazı Devrimi gibi köklü atılımları, ilgili uzmanların katkısı ve katılımıyla uzun hazırlık döneminden sonra ve yine Kamutay’ın kararı ile gerçekleştirmiştir. Dolayısıyla, Hanioğlu’nun bu savı, Atatürk’ü iki kişilikli gösterme girişiminden başka bir anlam taşımaz. Bunun yanı sıra, Hanioğlu’nun bir başka doğru saptaması şudur: Atatürk’ün sonal amacı,“yeni neslin kendisinin sahip olduğu bilimci dünya görüşünü içselleştirmesidir.”

Bu bilimcinin, Atatürk’ün “Güneş Dil Teorisi” kitabında “bütün dillerin Türkçeden türediğini kanıtlamaya çalıştığı” savı doğru değildir. Atatürk, 68 sayfadan oluşan anılan kitapta Türkçenin ilk gelişim evresinde güneşten esinlenilerek “ağ” kökünden sözcükler türetildiğini, Türkçenin kök dillerden biri olduğunu ve diğer dillere sözcükler verdiğini belirtmiştir. Atatürk’ün dile ilişkin duyarlılığını ve görüşlerini en yakından bilenlerden biri olan Agop Dilaçar, “Atatürk ve Türkçe” başlıklı yazısında, Güneş Dil Teorisi bağlamında şu belirlemeyi yapmıştır:  Atatürk “bütün ırklar Türk ırkından, bütün diller de Türkçeden çıkmıştır’ diye bir yargıda bulunmamıştır.”[5]

 

Özellikle de dilbilimsel bilgisiyle, Türkçede sözcük türetme yollarını ve olanaklarını göstermeye çalışmış, bu çalışmasıyla çok sayıda sözcük türetmiş ve böylece, Türkçenin gelişimine kalıcı katkılar yapmıştır. Söz konusu nedenlerle, Hanioğlu’nun “Atatürk bu alandaki iddialı tezini, bir tarihçi ve dil uzmanı olarak değil, milliyetçi bir siyasetçi ve devlet kurucusu kimliğiyle şekillendirmiştir” savı, eleştirel bir yaklaşımla ayrımlaştırılmak zorundadır.

Devlet kurucu kimliği taşıyan ve dile ilişkin bilgi birikimiyle öne çıkan Atatürk elbette ulus kavramını çok önemsemiştir; ancak bu kavramı hiçbir politik amaç için araçsallaştırmamıştır. Hanioğlu’nun da dile getirdiği gibi, “ilerleyen yıllarda iki savaş arası otoriterlik biçimlerinin doğrudan aktarımını tavsiye eden yakın arkadaşlarına katılmamıştır.” Atatürk’ün Avrupa’da başatlaşan ırkçı-otoriter-faşist düşünce ve yönetim anlayışından uzak durduğunu kanıtlayan yabancı belgeler de vardır. Bu kapsamda Hitler faşizminin temsilcisi olarak o dönemde Türkiye’ye gelen Herbert Scurla’nın yazdığı raporlara bakmak yeterli olabilir.[6]  

“Güneş Dil Teorisi”ni ayrımlaştırıcı ve çözümleyeci bir yaklaşımla irdelemek ve eleştirmek yerine, Atatürk’ü ve O’nun önderliğinde gerçekleştirilen Cumhuriyet Devrimlerini ırkçılık ile ilişkilendirme eğilimi gösterenler başka araştırmacılar da vardır.  Böyle bir yaklaşım içinde olanların 1930’lu yılların ülke ve dünya koşullarını gözetmedikleri açıktır. Açık olan bir başka gerçek, böyle düşünenlerin Yazı Devrim ile başlayan Dil Devrimi’ni benimsemekte zorlanmalarıdır. Bu saptamalarımdan, Atatürk dönemindeki uygulamaların ve yönelimlerin eleştirilmez olduğu gibi bir çıkarım yapılmamalıdır. Elbette o dönem de eleştirilebilir; ancak bilimsel eleştiri, ideolojik önyargılara dayandırılamaz. “Yaşamda en gerçek yol gösterici bilimdir” diyen Atatürk, bilimin eleştirel düşünme ile oluştuğunu ve geliştiğini bilen bir düşünür-devlet adamıdır. 

 

Notlar


[1] Şükrü Hanioğlu: “Atatürk’ün düşünce yapısı ve entelektüel birikimi cumhuriyeti nasıl şekillendirdi?” https://fikirturu.com/toplum/ataturkun-dusunce-yapisi-ve-entelektuel/ Bu yazı ilk kez 28 Ekim 2023’te yayımlanmıştır.

[2] M. Şükrü Hanioğlu (2023): “Atatürk- Entelektüel Biyografi”; Bağlam, İstanbul

[3] Sinan Meydan 18 Aralık 2024.

[4] TBMM: “CHP On Beşinci Yıl Kitabı”, Ankara

[5] Atatürk ve Türk Dili, TDK Yayınları, 1963, s. 41-52; https://www.dildernegi.org.tr/TR,457/ataturk-ve-turkce.html

[6] Klaus-Detlef Grothusen (1987): “Der Scurla Bericht- Die Taetigkeit deutscher Hochschullehrer in der Türkei 1933- 1939- Scurla Raporu- Türkiye’deki Alman Öğretim Üyeleri 1933- 1939”, Dağyeli Verlag, Frankfurt  

Onur Bilge Kula
Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler

REKLAM

ÜCRETSİZ ABONE OL

REKLAM