Son Dakika




Gerçekedebiyat.com olarak yazar ve şairlerimizle yeni yılı bahane ederek edebiyatımızın durumunu konuştuk. Bahane ederek diyoruz çünkü Şerif Ağayar'ın dediği gibi edebiyat bir yılda ne değişen ne değiştiren güce sahiptir. Edebiyat ağır ve derinden etkiler ve yıllara yayılır; etlkilediğinde de o değişmez!

Soruşturmamızda edebiyatımızın durumunu doğrudan bu işin ağır yükünü çeken birinci "el"e sormayı yeğledik. Çünkü biz ne desek ancak yarısı kadardır.

Azerbaycanlı yazarlara da sorduk. Niçin onları bu işe bulaştırdık? Bunu bilmiyorum, çünkü Türkiye ve Azerbaycandaki edebiyat arasında sanırım doğallıkla bir farklılık görmedim.

Okuyunca siz de göreceksiniz.

Soruşturmaya zahmet edip yanıt veren tüm yazar ve şairlere teşekkür ederken 2018'le ilgili düşüncelerinin tümüne katıldığımı belirtmek isterim.

Ahmet Yıldız

SORULAR:

1- 2017 yılında Türkiye'de sanat ve edebiyat ortamını nasıl değerlendirirsiniz?
2- Şiirimiz, romanımız, öykümüz ne durumdaydı?
3- 2018 için bir öneriniz var mı?


ŞAHLA ASLAN

 

 

www.manera.az Genel Yayın Yönetmeni / yazar. (Bakü)

Yolcu ettiğimiz 2017 yılı, Azerbaycan'da  edebiyat alanında bir çok pozitif ve negatif olaylarla akılda kaldı... Yeni roman, hikâye, şiir kitapları yayınlandı.

Bu yıl içinde dikkatımı çeken kitaplar Şerif Ağayar'ın  Arzulardan Sonraki Şehir, Neriman Abdürrahmanlı'nın Taclı, Aslan Kuliyev'in, Sıcak ve Soğuk Topraklarda romanları, Azer Kısmet'in Duman  ve başka hikâye kitabları oldu.

Yıl boyunca olduça canlı edebi tartışmalar yapıldı. Yanı sıra edebiyat yarışmaları yapıldı; yazarlar ödüllendirildi. Devlet de yazarlara ilgi gösterdi. Birkaç yazara Devlet Başkanı tarafından ev hediye edildi.

28 yaşında intihar eden yazar Mevlüt Mevlud

Maalesef, edebi ortamda üzüntülerimiz de az olmadı. Genç ve yetenekli yazar Mevlüt Mevlüd genç yaşında 2017'nin Mart ayında 16 kattan kendini aşağı atarak intihar etti. Ölümünden sonra hikâyeleri Şemsiye adlı kitapta toplandı. İlyas Taptık, Cemal Yusifzade ve başka yazarlarımız  vefat ettiler. Yılın en ilginç olaylarından biri yazar Celil Cavanşir'in edebiyat yürüyüşü oldu. Son kitabı çok satanlar listesine girdi. 

2017 yılında edebi mekânların, sitelerin etkinliği daha da aktifleşdi.

Celil Cevanşir Hacıyev

2017 yılında edebi mekânların, sitelerin faliyetleri daha da aktifleşdi. Manera.az edebiyat ve kültür sitesinin organizasyonu ile birkaç edebi yarışma gerçekleştirildi, yeni yeni imzalar keşfedildi, sitede yaratıcılık örnekleri yer aldı. 

Manera.az olarak 2018 yılında da birçok edebi projeler hayata geçirmeyi düşünüyoruz. Bu projelerin, 2018 yılı değerlendirilirken başarılı edebi olaylardan kabul edileceği düşüncesindeyiz.

Genel olarak bakarsak, 2017 yılında edebiyatımız başarısız bir yıl geçirdi diyemem. Çünkü bazen iyi bir hikâye bile o yılı edebiyat açısından başarılı kılar.

ŞERİF AĞAYAR

www.kulis.az yayın yönetmeni/yazar. (Bakü)

Azerbaycan'da kitap yayıncılığı Türkiye gibi gelişmiş değil. Bağımsız yayınevlerinin sayısı çok değil. Rekabet ortamı, hemen hemen hiç yok. Sovyetler dönemindeki kitap sistemi dağıldıktan sonra yenisi oluşup biçimlenemedi. O yüzden yazarların yazdığı kitaptan maddi gelir elde etmesi mümkün değildir. Maddi gelir bir yana, yazarın ülkenin çeşitli yerlerinde okuyuculara ulaşması mümkün değildir. Öyle şehirlerimiz var ki bir tane bile kitap dükkânı yoktur. Sadece Bakü'de ve birkaç büyük şehirde oldukça az sayıda kitap mağazası vardır.

Bağımsızlıktan sonra Azerbaycan devletin desteği ile çeşitli alanlarda hayli gelişme yaşadı. Ancak kitap alanında sistemli ilerlemeye tanık olmadık. Doğru, Azerbaycan Yazarlar Birliği, Çeviri Merkezi gibi kuruluşlar, onların gazeteleri, dergileri ve internet siteleri var ve devlet tarafından maddi olarak destekleniyor. Devlet, aynı zamanda birçok kitap projesine de destek veriyor. Fakat modern kitap yayıncılığının tam biçimlendiğini söyleyemeyiz. Sistemli olduğunu kalpten söyleyemezsek de, ayrı ayrı yazarlar, farklı kurum ve kuruluşların bir çok başarılı yayın projeleri oluyor. Bu da somut kitaplardan, somut projelerden geçiyor.

Bu anlamda 2017 yılı genel durumdan özel istisnaları ile seçilmiyor. Kitaplar yazıldı, sunumlar yapıldı, çeşitli akılda kalıcı etkinlikler oldu.

Ben 2017 yılını Türkiye edebi ortamı ile ilişkiler açısından özellikle değerlendirmek istiyorum. Bakın, sizin siteniz için röportaj vermem de bu ilişkinin bir göstergesidir. Bizim dillerimiz ve kültürlerimiz yakındır. Tarihin çeşitli dönemlerinde aynı veya benzer yönetimler altında yaşarım. İnsanlarımız da karakterce birbirine çok benziyor. Ona göre, edebiyatlarımız arasında da inanılmaz yakınlık var. Sevinirim ki, bu yakınlık yıldan yılda daha yüksek sonuçlar verir.

Önce biz Moskova ortamı ve Rus dili aracılığıyla dünya edebiyatını okuyorduk, şimdi bu görev daha çok Türkiye'nin üzerindedir. Sizdeki bağımsız, dünya standartlarında modern yayınevlerinin sayesinde çok şeyler okuyabiliriz, biliyoruz. Örneğin, Nobel ödülü alan Kazuo İşiquro gibi… Biz onun Türkçe'den birkaç romanını, hikayelerini okuduğumuz için biliyorduk. Öyle dostlarlmız vardı ki, İşiquro ödül alana kadar en popüler romanlarını okumuştular. Hatta, ilk defa, Nobel alan yazarın iki romanı o ödülü almamış Azerbaycan diline çevrilmişti. Bunun biri Teas Press yayınevindedir, öbür Çeviri Merkezi'nde gerçekleştirildi.

2017 yılında Azerbaycanlı şairler Türkiye'de büyük şiir festivallerinde yer aldılar, ilk kez modern şairlerimiz Türkiye'nin kentlerinden seslendi, edebiyat festivallerine katıldı. Daha bir arkadaşımız İran'da düzenlenen hikâye yarışmasında bin yazarın arasından seçilerek birinci oldu. 

Bizim yazarlarımız Türkiye'de yazar dostların kişisel girişimiyle Türkiye'de kitapları çıksa da oranın edebi ortamına giremiyor. Çünkü o kitapları prestijli yayınevleri basmıyor. Türkiye'nin edebi ortamına girmek için orada marka kabul edilen yayınevlerinin, yüksek entelektüel düzeyi ve etki etme gücü olan sitelerin dikkatini çekmek gerekir. 2017 yılında bu yönde az da olsa ilerleme oldu. Umarım, yeni yılda bu alanda daha büyük yeniliklerimiz olacak.

Siz Bakü Kitap Fuarı'na geldiniz, az çok biliyorsunuz, Azerbaycan'da modern edebiyat o kadar zayıf değildir. Yani bir gün, müziğimiz gibi, burada olan benzersiz sesler gibi edebiyatımız da Türk kardaşlarımızın dikkatini çekecektir. Şahsen Türkiye'nin edebi ortamına çıkmayı Azerbaycan'ın dünyaya çıkmasının en önemli aşaması olduğunu düşünüyorum.

Nasıl derler, bizim Avrupa'ya giden yolumuz artık Moskova'dan değil, İstanbul'dan geçiyor. Ve sizi temin ederim, buna layık olan eserlerimiz var.

Sadece çalışmak, eserleri Türkiye Türkçesi'ne iyi çevirmek amacımız olmalıdır. Bazen bir millet iki devlet deyip işimizi bitmiş düşünüyoruz. Dilimiz benzer olsa da onların ahengi, olayları ifade etme sıklığı ve estetik seciyesi hayli farklıdır. Ona göre, Azerbaycan dili Türkler için neredeyse unutulmuş, eski bir dili hatırlatır.

Sanki yüzyılların o yüzünden gelir. Biz de örneğin Türkmenler, Uygurlar karşısında aynı duyguları duyuyoruz. Fakat, Azerbaycan dilinin de farklı ve sıra dışı modern imkânları vardır. Bunu sadece Türkiye Türkçesi'ne yansıtacak iyi çevirmenler gerekir. Biz Çağdaş Türk düzyazısını ve şiirini iyi okuyoruz, imkânlarını biliyoruz. Aynı zamanda Gürcü, Ermeni, Fars edebiyatından az çok haberimiz var. Ona göre, kalple diyebiliriz ki, komşularımızın hiçbirinden zayıf değiliz. İster mütüliede, ister yazmakta... Buna emin olabilirsiniz.

Diğer sanat dalları hakkında detaylara versem çok ayrıntı olacak. Ona göre, söyleyebilirim ki 2017 yılı sinema alanında az da olsa ilerleme yılı gibi akılda kaldı. Gerçeği, finans krizine göre bu alanlara ayrılan paralar azaldı, fakat hayli bağımsız film çekildi. Bu sevindirici bir durumdur. Türk edebiyatı gibi sineması da Azerbaycan'ı etkiliyor. Hem dizilerde, hem profesyonel filmlerde bu izleri görmek mümkün. Bize İran sinemasının da güçlü etkisi var. Tüm bunlar iyi durumdur.

2- Şiir bizde hep önde olmuştur. Sovyetler zamanında bize "şair halk" diyorlardı. Hemen hemen her evde bir şair vardı. Tabii, bu daha çok bireysel, acemi uğraşı idi. Ama toplumun şiire yaklaşımı demekti. Herkes şiir yazmak istiyorsa, demek şiiri ve şairi seviyorlardı. Romancılık geleneği bizde zayıftır. Son yıllarda çoklu yazılsa da bu gelenek tam formalaşmıyor. Ancak ilginç romanlar yazılıyor. Benim kendimin 2017 yılında Arzulardan Sonraki Şehir adlı romanım yayınlandı ve hayli ilgi gördü.

Bu süreç gidiyor ve muhtemelen hiçbir zaman durmayacak. Roman kitaplarının az da olsa alıcısı var. Ücret almazsak da yayınevleri romanlarımızı basıyor ve kendi masrafını çıkarabiliyor. Belki az-maz kazanç da elde ediyor. Biz bunu onlara helal ediyoruz. Tek kitaplar satılsın, okunsun, bu gelenek ölmesin. Bağımsız yayınevi geleneği ölürse, her şey sona erer. Hikâyeler de çok yazılır bizde. İçinde iyileri da fazladır. Fars, Türk, Rus, hatta İngiliz dillerine tercüme de gereklidir. Hikâyenin tercümesi ve yayılması daha kolaydır.

Benim en büyük arzum Azerbaycan'da kitap endüstrisinin şekillenmesini görmektir. Bu öyle bir sistemdir ki, bunsuz kitabın gelişiminden konuşmak olmaz. Düşünün, 150-200 bin nüfuslu öyle Rayonlarımız (il, ilçe) var ki, bir tane bile kitap dükkânı yoktur. Kitap çıkıyor, okuyucu soruyor, nereden elde edeyim diye. Sadece Bakü'de üç-dört mağaza var, vesselam. Sadece mağazadan sohbet gitmiyor. Endüstri derken bağımsız yayınevlerinin oluşumu, sağlıklı rekabet ortamının oluşması, yazarlarla daha verimli işbirliği, kitabın reklamı, yayılması, okuyucuya ulaşması, insanların hayatına dahil olabilmesi vb. öngörülüyor.

Bizim devletimizin buna imkânı bulur. En az kitaba karşı yasalar seviyesinde indirim uygulanır. Biliyorsunuz, gelişmemiş toplumlarda bazen halk kendi değerlerine sahip çıkamıyor. Bu durumda devlet o değerlerin korunmasına, geliştirilmesine yardımcı olur. Kitaptan büyük değer tanımıyorum ben. Bir gün Azerbaycan'ın petrole göre, Karabağ sorununa göre değil, kitaba göre tanınmasını arzu ediyorum. Evet, bir yılda, yani 2018 yılında buna ulaşmak zordur. Ancak yine de inanmak istiyorum ki, yeni yıl kitaba doğru daha da büyük adım atacağız. Çünkü başka yolumuz yoktur.

 AZAD KARADERELİ

Yazı dergisi yayın yönetmeni/yazar (Bakü)

Bizim ülkemiz Sovyet devletinin etkisinden çıkan ülkelerden biri olarak hala sıkıntılarla dolu bir yoldan geçiyor.  Her şeyimiz var ama hiçbir şeyimiz yoktur. Maalesef, edebiyatımız ve sanatımız bir grup kişinin çıkarlarına hizmet ediyor. Azerbaycan Yazarlar Birliği denilen bir teşkilat hâlâ yazarları kuşu kafeste saklar gibi saklıyor. Onların çizgisinden çıkmak aç kalmakla aynı şeydir. Ama buna bakmayarak özgür edebiyatımız da direne direne gelişiyor. Özellikle gençlere büyük güvenim var. Onların yeni edebiyatı uzaklara taşıyacağına inanıyorum.

Şirimiz de, öykümüz de, romanımız da zor da olsa ilerlemektedir. Benim Renessans Hesreti adlı eleştiri kitabım çıktı burada.  İkinci kitap da yayına hazırlanıyor. Bizim edebiyatın bir yenileşmeye ihtiyacı var. Elibey Hüseynzade adlı bir aydınımız 100 yıl evvel şöyle yazıyordu: "Bize Türk haysiyetli, İslâm etiketli, Avrupa (modern) kıyafetli fedailer lazım!"

Bence bu formül hâlâ gündemde kalıyor. Ben Kuma-Manic Ovalığı romanımda bu amaçla yazdım. Yeni Azerbaycan romanı, hikâyesi ve şiiri direne-direne gelişiyor. Ama hâlâ direne-direne... Bu direniş kan ve ter kokulu olabiliyor, ama oluyor! Dünya sınırlarını geçeceğimize inanıyorum.

2018, yani yeni yıl denen şey sadece bir takvim değişikliği bana göre. Edebiyatın ise, özellikle düzyazının etkisi uzun süreçler alır. Onun tekamulü bir veya bir kaç yılla değil, yıllarla ölçülüyor. Bizim 70 yılımız Sovyet devletinin içinde geçti. Halklar hapishanesi olan bu devlet bizim milli edebiyatımızı yolundan saptırdı. Stalin'in kanlı eli ile Hüseyin Cavid, Ahmet Cevat, Mikail Müşfik gibi şair ve yazarlarımız katledildi. Yaltak ve yalak yazarların kitapları basıldı, onlara bol bol ücret verildi. Şimdi biz bunların azabını çekiyoruz. Şimdi de mevcut düzeni öven yazarlara önem veriliyor ne yazık ki.

Bizler ise bu halkın edebiyatını alın terimizle yaratıyoruz ve inanıyoruz ki, hakiki ve özgür edebiyatın yaratıcılarıyız. Şahsen benim 2017'ci yılda İstanbul'da Süt Gölü adlı öykü kitabım çıktı, öykülerim Polonya diline çevrildi, İran'da romanım yayına hazırlanıyor. 2018'de bir sıra planlarım var ki, onların hayata geçmesine çalışacağım. Bir de Yazı dergisinin yeni sayfalarını bırakmayı düşünüyorum. Türkiye'deki edebiyat camiasını ve okuyucularımı yeni yıl münasebeti ile canı gönülden kutluyorum.

ÖZGEN ERGİN

Yazar (Çeşme)

1- "2017 yılında Türkiye'de sanat ve edebiyat ortamı" benim için korkutucuydu. Atak, birkaç yazar kalmıştı, onlar da yazarken iktidardan -kendilerince-korkmakta haklıydı. Böylece edebiyatımızın koçları(!), guzu guzu meledi.

2- 1. soruya yanıtımda yazdığım gibi... Günümüzdeki genç yazarlar, hem yazı dilinde, hem gerçek edebiyatın gerektirdiği nitelikte ilerici eserler değil, suya sabuna dokumadan yazdıkları için elleri kirli, eserleri geride kaldı.

3- Ne öneri yazsam gerçekleşemez. Türkçe yazan yazarlara temiz-arı-duru eğitim kurumlarının açılması. O eğitimde başarılı olamayanların kitaplarının yayımlanmaması. -Ama nereden bulacağız, sözgelimi, Emin Özdemier, Ömer Asım Aksoy, Bilge Karasu, Tahsin Saraç, Tahsin Yücel gibi Türk Dili ustalarını-... Bir de geçmişteki ve günümüz yazarlarından, hırsızlık-kalleşlik-kuyuculuk vb yapanların adlarını, anı yazarlarının açıkça yazmasını beklerim. Dosteyevsky pek mi erdemliydi? Tolstoy öldükten sonra karısı Sofia ne demişti: "Lev, köyün bütün tavuklarını, bütün piliçlerini tanırdı."

 

KEREM GÜN

Eleştirmen (Ankara)

1- 2017 yılı, tüm kısıtlamalar ve anlamsız/adı konulmamış lobi faaliyetlerine rağmen, ülkemiz adına kültür ve sanatın ilerleme ve yükselme yılı olabilmiştir. Burada soru, ülkemizde sanat ve edebiyat ne kadar ilerledi ya da toplumun hemen hemen her kesimine kendini duyurabildi mi, olabilir. Bunu ne yazık ki, son 38 yılda olduğu gibi, başaramadı... Sanatın ve özellikle edebiyatın günden güne bir değer olmaktan çıkarak popülerleşme aracı, para ve ün kazanma yolu ve hatta siyasi galebe unsuru biçimine bürünmesi çok doğal olarak nitelikli okurları ve edebiyat emekçilerini üzmektedir. Toplumda iyiden iyiye görülen siyasi/düşünsel kutuplaşma, tüm yayın ve dağıtım tekellerini elinde bulunduran malum çevrelerce oldukça işlevsel olarak kullanılmakta; edebi ve düşünsel hiçbir değeri bulunmayan niteliksiz karalamalar "edebiyat" ve/veya "sanat" diye topluma yutturulmakta, servis edilmektedir. 

2- Şiirin ruhuna fatiha okunmuştu; fakat roman ve öykü 1-2 nitelikli yazar sayesinde ayakta kalabilmişti. Sanırım bu yıl (2018) roman ve öyküyü de şiirle birlikte unutacağız...

3- Aklı başında ve medeniyet yolunda ilerleyen her ulus gibi, Türkiye'nin de acilen kültür alanında köklerine dönmesi, tıpkı Cumhuriyet'in ilk yıllarında yaptığı gibi, büyük bir atılım ve yenilenme yoluna girmesi gerekmektedir. Bunun için önemli ve vaz geçilemez o en büyük aktörün, yani Kültür Bakanlığı'nın tüm kutuplaşmalardan ve rantçılardan temizlenerek sadece işine odaklanması gerekmektedir. Aynı zamanda kültürümüzün temel kurumlarından olan Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu'nun da eski özerk yapılanmalarına tekrar kavuşturulması büyük önem arz etmektedir. Eğer Kültür Bakanlığı gibi bir kurum, çok değil sadece 1 yıl bile, işini hakkıyla yaparsa bunca zaman alamadığımız yolu bu kısacık sürede çok rahat alabileceğimizi düşünüyorum. 

ERHAN TIĞLI

Yazar (İstanbul)

1- 2017 yılında Türkiye’de sanat ve edebiyat ortamında geçmiş yıllara göre bir kıpırdanma var ama yeterli değil.

Kitap fuarları çoğaldı, hareketlendi. Eskiden sadece İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa gibi büyük kentlerde görülebilen bu tür ekinlikler diğer kentlere de yayıldı, yaynkı uyandırdı. Bunlara belediyelerin düzenlediği yazar buluşmaları, açık oturumlar, yarışmalar eklendi. Kitap eki yayımlayan gazeteler arttı… Ama Ömer Erdem’in yazdığı gibi; “ Merkezde toplanan sermaye eliyle reklam, medya planlaması ve propaganda yöntemleri kitap için sonuna kadar kullanılırken edebiyat ve sanatın temel kriterleri kolaylıkla çiğnenebilmekte, bireyin tercihlerinden oluşmuş bir etki ortamı değil, güçlünün yönlendirmeleriyle çizilmiş bir manzara doğmaktadır. Gazetelerin kitap eklerinin reklam verenlerin gücüyle doğal olarak manipülasyona açık olması uzun vadede işin kültürel karakterini zedelemekte ve kitabın özneye kendi değeriyle ulaşma ve oradan toplumsallaşma ereğini de engellemektedir. “ (Kitap Sanat)

Edebiyat dergileri etkisini yitirdi. Bavul, Ot, Tuhaf, Masa gibi popüler kültür-edebiyat, mizah dergileri çoğaldı. Buralarda gerçek şair ve yazarlardan daha çok, hayranı bol medyatik starlara, film ve dizi oyuncularına yazılar yazdırıldı…

2- 2017 yılında şiir daha da verimsizleşti. Sarsıcı, heyecan ve coşku veren, toplumsal değeri yüksek şair de şiir de ortada görünmüyor. İnternet siteleri sayesinde(!) yazmaktan okumaya fırsat bulamayan ya da okumaya, araştırmaya gerek görmeyen manzumeciler takımı şiiri, şairliği ayağa düşürdü. Fazıl Hüsnü Dağlarca, Atilla İlhan, Can Yücel, Cemal Süreya gibi has şairler gündemden düşürüldü… küçük İskender’in  yılın son aylarında şiir kitaplarının yayınlanması sevindirici ama onun da belirli bir okur kitlesi var. Toplumun bütününü kavramıyor; yadırgadıcı dizelerle ilgi topluyor.

Roman ve öyküde şiir gibi karamsar değilim.

Yılların sanatçısı Zülfü Livaneli’nin peş peşe kitapları çıktı, romanları satış rekorları kırdı, çok satan kitaplar listesinin başında yer aldı. Ayşe Kulin de hamle yapan romancılardan, çok okunan kitaplar yazmayı sürdürüyor. Orhan Pamuk, Ahmet Ümit, Elif Şafak belli bir düzeyin altına düşmüyor, yazdıklarını okutuyorlar.

3- Bu yılda beni sevindiren şey; unutulan ya da unutturulmaya çalışılan Haldun Taner, Zeyyat Selimoğlu, Erhan Bener, Sulhi Dölek gibi ödüllü roman ve öykü yazarlarının kitaplarının yeniden yayınlanmasıdır. Bu yazarlara her zaman okunması gereken Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip Adıvar Hüseyin Rahmi Gürpınar gibi romancılar eklenmeli, reklamlarla şişirilen kof yazarlar alaşağı edilmelidir.

NESLİHAN YALMAN

Şair (İzmir)

1- 2017 yılında Türkiye’nin sanat ortamında önemli bir gelişme olduğunu düşünmüyorum. Bunun hem ülkenin yapısal durumuyla, hem dünyanın gidişatıyla, hem de sanatçıların konumlarıyla/yükümlülükleriyle ilgisi var.  Her şeyin öncelikli olarak ekonomiye ve imaja bağlandığı (görsel) bir çağda, artık gündelik ihtiyaçları karşılamayı düşünmeden, yüreklice sanat yapmak diye bir şeyin kalmadığını düşünmekteyim. Dünya edebiyatını da Avrupa ve Amerika ağırlıklı, modern bir çerçeveden değerlendirirsek, dünya diye bir şeyin olmadığını da eklemeliyim. Nitekim, bir Afgan edebiyatının, bir Uzakdoğu edebiyatının, bir Afrika edebiyatının merkeze alın(a)madığı gerçeğini de göz önünde bulundurmalıyız. Karşılaştırmalı edebiyatın, ‘‘post-kolonyalizm’’ kavramlarının da ortaya çıktığı dönemimizde, dünya dediğimiz coğrafya sadece Kuzey Amerika kıtası, Batı ve Orta Avrupa kısmından oluşmaktadır. Geri kalan kısımlar, insanlık tarihinde boş küme sayılmışlardır. Bu yönde, ülkesi ne durumdaysa, sanatçısı da o durumda olan bir tarihselliğin içinde, maalesef, Türkiye’den de yeni bir sanat söylemi, büyük bir direniş, deneysel çalışmalar çıkamamaktadır. Üstelik fark edildiyse, sanat giderek yaşlı sanatçıların ve sanatseverlerin ellerinde taşlaşmış şekilde, çağı takip etmeksizin vasat bir sınırla, tahakküm ilişkileri içinde sunulmaktadır. Edebiyat ortamındaki kavgalar, ödül törenlerindeki kalite tartışmaları, jürilerin konumları, kitap basımlarının nitelikle değil, maddiyatla bağlantılandırılması, (gerçek) sanatçının —halkın genelinin baktığı gibi— kendi sınıfında da değer görmediği bir noktada, artık derinlik bulunmadığını düşünmekteyim. Dolayısıyla, sanat denilen şey, Türkiye’de artık sanat değildir! Olamayacaktır da!

2- 2017’de şiirin önemli bir ivme kazandığı kanısında değilim. Bu sanat dalının çarpıcı, çağdaş, yeni bir şey söylemekliğe dair olan yanı, başkaldırıyla güçlenen alt yapısı, ne yazık ki kalmamıştır. Tecrübeli şairler de, çağın hızına, dönüşen ilişkiler ağına, Türkçe’nin evrildiği noktaya, robotiğe, yapay zekâya ve daha birçok konuya yetişememekte, yeni, gerçekçi ve çarpıcı yapıtlar oluşturamamaktadırlar. Kitaplar daha isimlerinden başlayarak, içeriklerine ve kapaklarına değin etkinlik sağlayamamaktadır. Herkes mecburen birbirini kandırmakta ya da ayakta kalmak adına abartılı iletişimlere girişmektedir.

Roman konusunda söz söyleyebilecek yetkinliğe sahip değilsem de, Türkiye’de sanat konusunda teknik zayıflıklar olduğunu deneyimleyen biri olarak, nitelikli çalışmaların gözüme batmadığını söyleyebilirim. Öykü konusunda, özellikle kısa öykü konusunda az-çok bir gelişme yaşandığını belirtebilirim. Kısa öyküyü bir tür olarak da önemli buluyorum. Örneğin, Engin Türkgeldi’nin ‘‘Orada Bir Yerde’’ adlı kitabı, Batı teknikleriyle yazılmış, içerik olarak da oldukça etkili bir kitap olarak gözüme çarptı. Değerlendirilmesi gerekir. Bunun dışında, yerli metinleri referans almak konusunda zorluk çektiğimi söyleyebilirim. Birçoğunun teknik aksaklığı ve içeriksel sığlığı göze çarpmakta, konu seçiminden karakter derinliğine, merak unsurundan çağrışıma kadar açıklar sezilmektedir. ‘‘Novella’’ gibi ara türler (Türkçe’de ‘‘romanımsı’’ mı denilmelidir? – bilemiyorum) daha ülkemizde pek anlaşılamadığı ve teknik anlamda çağın melez başlıklarına kapalı olduğumuz için de, edebiyat ve sanat tarihi açısından, yeni kavramları ve başlıkları takip etmekte de zorluk çekmekteyiz.

3- 2018 yılında edebiyat, sanat ortamında büyük gelişmeler yaşanacağı kanısında değilim. Dünyada edebiyat da artık giderek kan kaybetmektedir. Fakat Türkiye dünya edebiyatı içinde yaklaşık 200 yıl kadar geride olduğu için, modern düzeyde orada tüketilen birçok konu, burada yeni bir şekilde geliştirilebilir. Bunun için de ülke sanatçılarının koşullara dirayetli ve direnişli olmaları, tepkileri, yalnızlığı, eleştirileri göze almaları gerekmektedir. Korku, fantastik ve bilimkurgu edebiyatının geliştiği, feminizmin geldiği noktayla bağlantı kurulduğu, cinselliğin -ağırlıkla, kadın cinselliğinin ve eşcinselliğin- rahatlıkla aktarılabildiği, söz sanatlarının çeşitlilik kazandığı ve kullanıldığı, alt metin zenginliğinin bulunduğu, yeni bir şeyler söyleyen, dijital sanatı ve çağın gittiği noktaları da bilen, şaşırtıcı, ürkütücü, düşündüren, distopik ağırlıklı eserlerin verilmesi elzemdir. Performans kavramının da başta şiir olmak üzere, tiyatro, edebiyat gibi diğer türler arasında tartışmaya açılması gerekmektedir. Ülkede yaşanan skandallar ve şeytani alt yapı (erkek çocuklara taciz ve onlarla kurulan ters ilişkiler, kadınlara tecavüz, ensest, dinin vahşi yüzü, etnik çatışmalar, ekonominin aile içi ilişkileri, aşkı ve sosyal hayatı direk belirlemesi, sevgiden çok öfkenin ya da vicdansızlığın merkeze geçmesi vb.) sanata sirayet etmelidir. Bunları anlatabilecek kapasiteye, öngörüye ve cesarete sahip sanatçıların sanatlarıyla direnebilmelerini umut ediyorum. Gerçekçi olmak gerekirse, umudum yok; ama, yine de umut ediyorum. Etmek zorundayım!

BÂKİ AYHAN T.

Prof. Dr., Şair / İstanbul

2017’de dergilerin pek çoğunu düzenli olarak okudum, bazılarında da yine düzenli şekilde yazdım. Önceki yıllara göre çok farklı bir konu veya gelişmenin tartışıldığını söylemek zor. En çok tartışılan mevzuların ödül, editörlük, yeni yayınlar vs. olduğunu söyleyebiliriz. Görüldüğü üzere, genelde bilinen konular… Bu noktada, geleceğe bakılmasının daha önemli olduğunu düşünüyorum. Şöyle: Türk şiiri bir süredir yeniden kuruluyor. Bunun sosyolojik veya yazınsal nedenleri daha geniş bir zeminde tartışılabilir. Şu noktayı önemli sayıyorum: Yeni kuşak genç arkadaşların davranışları eskilerden çok farklı. Başucu şairleri yok, üstatları ve şeyhleri yok, abileri-ablaları yok! Buradan hiç kuşkunuz olmasın, iyi bir şey çıkar. Biz de öyleydik 90’ların sonlarında; belki başucu şairlerimiz vardı ama üstatlarımız, şeyhlerimiz, abi ve ablalarımız yoktu! Bunun anlamı; şairin fikrinin, vicdanının ve irfanın hür olmasıdır. Şiir için en gerekli olan şey yetenekse, ikincisi de işte bu bağımsız davranabilme erdemidir. Ödüllere, editöryal yakınlıklara, şiir dışı dayanışmalara bel bağlayan şairlerin yakın zamanda şiir dışı kalacakları muhakkaktır. Geçmişte nasıl olmuşsa yakın gelecekte de öyle olacaktır.

Önemli noktalardan biri de şiirimizin, son 5-6 yıldır İkinci Yeni sendromundan kurtulma aşamasına girmiş olmasıdır. Kötü şairler ve kötü dergiler posterlerle oyalanadursun, sıkı genç arkadaşlar temelsiz bir Turgut Uyar hayranlığının şiirimize kazandıracak bir şeyi olmadığını fark etmiştir. Etmediyse de yakın zamanda bunu idrak edecektir. Sadece İkinci Yeni sendromundan değil, gelenekçilik ve deneysellik zincirlerinden de kurtulmuş olmak gerekiyor şu dönemde. Nedeni açık: Metinlerarasıcılıkla malul klişe bir gelenek anlayışının ve beyhude-soyut deneyciliğin şairin ruhunu, bir başka ifadeyle kişiliğini öldürdüğü açıktır. Genç şair, bunu görecek zekâ ve kapasiteye sahip olmalıdır.

Önümüzdeki süreçte şiir ortamlarımızdaki tartışma konularından biri, 80 Kuşağı olacaktır. Eleştirel bakma bağlamında!... Bu kuşaktan Lâle Müldür, Tuğrul Tanyol, Adnan Özer, Metin Celâl, Haydar Ergülen, Enver Ercan, İhsan Deniz, küçük İskender, Hüseyin Ferhad, Oktay Taftalı, Şavkar Altınel, Salih Bolat, Tuğrul Keskin vd. gibi şairler hâlâ eser yayımlıyor, bunların poetikaları üzerine dosyalar yapılıyor, tezler yazılıyor. Genç şair, İkinci Yeni’yi ve geleneği kutsallaştırmaktan vazgeçmeli ve bu şairlere daha yakından bakmalıdır. Son dönemin fuzuli tartışmalara sıkışan enerjisi ancak bu şekilde yaratıcılığa dönüştürülebilir.

Son cümleler olarak, geçenlerde başka bir dergi için yazdığım ama henüz yayımlanmamış değerlendirmemin son kısmını buraya almak isterim: “2000’lerin ilk çeyreğini tamamlamaya doğru ilerlediğimiz şu süreçte şiirde yaşadığımız değişim eşiği, kendi değişim değerlerini de üretecektir, üretmektedir. Postmodernizmin edebiyatı bir oyundan ibaret gören sirki dağılmıştır. İnsan ve hayat, derin bir hakikat içinden tekrar söz alacaktır, almaktadır. Türk edebiyatında daima saygın bir yeri olan şiir, bu noktada da daha cesur şekilde inisiyatif almalıdır, alacaktır. Modernist, muhafazakâr, sağ, sol, apolitik, agnostik, nihilist… Hangi çevreden geliyor olurlarsa olsunlar, insanı ve hayatı merkeze almayan şairlerin uzun vadede Türk şiirinde yerleri olmayacak, vadeleri erken dolacaktır.”

SEYYİT NEZİR

Şair (İstanbul)

Geçen ayın ilk Hürriyet KitapSanat Eki’nde (1 Aralık 2017) Doğan Hızlan’ın “Ben bir bağımlıyım” başlıklı yazısını görünce, tamam dedim, eleştiriler karşısında dayanamadı, “ödül ve kurul bağımlısı” olduğunu itiraf ediyor sonunda. Ama öyle çıkmadı. İtirafı masum bir övünmeyi dışa vuruyordu: “Evet ben bir bağımlıyım, kalem bağımlısı.” Yani kalem koleksiyoncusu...

Konuyu açtığım bir arkadaş, “Seninki düpedüz safdillik!” dedi. “Onlar kendi küçük kusurlarına imrendirdikleri okuru böylece asıl suçlarını da sempatik bulmaya yöneltirler. Bunu nasıl göremezsin?”

Hemen atıldım: “Yazsana bunu.”

Alaysı tavrına biraz öfke karıştı bu kez: “Kafa mı buluyorsun? Yeni Ortaçağ deyip duruyorsun ama Hegel’in Efendi ve Köle diyalektiğini gündelik yaşamda hep atlıyorsun. Bu adam ödüllerin efendisi! Daha temel bir yanılsamayı söyleyeyim: Adam, edebiyatın cumhurbaşkanı ilan edildi. Bu tam da mafiyöziye yakışan bir tutum... Baba seçiminin tıpatıp benzeri... Ama kendi oyuyla seçilmiş gibi yazar ve sanatçılar da nasıl benimsedi. Edebiyatın geleneksel ilkelerinin altüst edilip yıkıma uğratılması böyle başlar işte. Yeni Ortaçağ’da her ödüle elbette gönüllü köle de gerekir. İşçiliğini gönüllü kölelerin oluşturduğu bir edebiyat ortamında bunlara kafa yorup hele bir de düşündüklerini yazarsan, en hafifinden, toplu zarif intiharlara itelenirsin ki, ucu linçe kadar uzanır.”

Söylediklerinde haksız sayılmazdı ama durumu bu kadar korkunç göstermesini abartılı bularak yadırgadım. Ben, böyle konularda gerçeği inadına vurgulamaktan, kötülüğün üstüne gitmekten yanaydım: “Ben bunu yazarım. Suçlayarak bakma öyle. Senin adını anmadan yazarım.”

Soruşturmanız dünyanın her yönden tam bir yeniden saflaşma yaşadığı iki yılın ortasında geldi. Gerçekten de 15 Temmuz 2016 sonrasında Ortadoğu’dan başlayarak tüm dünya daha önceki genel savaşları andıran bir yeniden saflaşma sürecine girdi. ABD’nin 70 yıldır ateş çemberiyle kuşatıp Irak saldırısıyla nükleer yangın yerine döndürdüğü Ortadoğu’da konumunu belirlemede sıkıntı çeken Türkiye’yi işgal girişimi, bizi nicedir içinde bocalayıp durduğumuz anafordan sıçrayıp çıkmaya zorladı. Şimdi Kudüs’te, İran’da benzin dökerek, halklarını yönetemeyen ülkeler görünümü yaratmaya çalışarak bu karanlık tabloda kendi dünya liderliğine rıza oluşturma derdine düşen ABD emperyalizmi karşısında yazar ve sanatçılar da insanlığa karamsarlık virüsü bulaştıranlara karşı hakikati her zamankinden daha cesur ve etkili bir söylemle aydınlatmak ve haykırmakla yükümlüdür.

2017 yılı ülke dışında emperyalistlerin, içerdeyse uzantılarının ödülleriyle saklanmış nice art niyetli çabaya hız verilen bir yıl olurken umut ve direnişin çoban ateşlerinin de tek tek bile olsa harlayarak yükselişine olanak verdi. Mecit Ünal’ın bir yazısında ve Üvercinka’da vurguladığı gibi, postmodern edebiyat mafyasına karşı yurtsever geleneğin yıllardır sürdürdüğü savaş, Nihat Genç’in gür sesiyle saflaşmaya yöneldi. Buna karşılık, saflarındaki bozgunu durdurmak istercesine ödül silahının ıslak barutuna yedi koldan kibrit arayışında ısrar edenler, sanatı her dalda Doğan Hızlan’ın ombusmanlığına teslim ettiler. 2 Temmuz’da yakılarak öldürülen Aydınlıkçı Metin Altıok adına konan ödülün efendiliğine zamandaş Hilmi Yavuz’u da ona muavin tuttular. Ne ki, kendi sanat onurunu her türlü ödüle peşkeş çekebilecek tipler böyle bir ödülün seçici kurulunda ellerini ovuşturarak yamaklık ederken, hayatlarında hiçbir günaha hiçbir gün ah etmeyenler de sessiz kalarak ödül sırasına girmeyi yeğlediler; konuşunca linçe uğratılmaktansa dudaklarını ısırmayı seçtiler. Bu arada kötülüklerin en alçağını herkes tutkuyla körükledi: Sanatsal yaratıcılığın insana borçlu olduğu mutluluk ve yaşama sevincinin anka külleri, adı acıyla anıtlaşan Metin Altıok adına düzenlenen ödüllerde keyfe mayonez oldu.

Edebiyat ve sanatı kafalayan çirkinlik ve yanlışlıkları bir bir sıralamanın vakit kaybı verdiği noktadayız. Gerçek Edebiyat; 2018’in eşiğinde başlattığı bu soruşturmayı bir çalıştaya ve oradan kurultaya taşıyıp örülmesi gereken edebiyat cephesinin manifesto ve örgütleme işinin öncülüğünü üstlenmek zorundadır. Bunun için gerekli eleştirel birikim ve deneyim, irade ve atılım gücü saflarımızda mevcuttur.

ÜNSAL ÇANKAYA

Şair (Gebze)

İçinde değilsek içini bilemeyiz, dışından baktığımız dergi ve kitapların en az bir yıl tümünü kapsamıyorsa eksik olur, sanal dünyada bile yazan çizen insanların hepsini takip etmiyorum ve ettiklerimin de kavga gürültü ile, aleme nizam vermeler ile, küçümseme, alaysama ile bile yetinmeyip adamakıllı küfürler ettiğini görüyorum. İyi ki içinde değil de dışındayım. Bu yanıt ikiyi de kapsar, üçü de. Sabrı ve emeği, emeğe de saygısı artsın edebiyat dünyası denen toplamı oluşturan insanların, kıskançlıklar, oyunlar olmasın, dilinde ve klavyesinde ise küfür kalmasın. Bunu dileyebilirim yeni yıla. Nasılsa düzelmez de hiç olmazsa okurken gözümüzü kapatmak zorunda kalmayız, içimiz " yakışmıyor, ayıp!" deyip

NAZIM MUTLU

Yayın yönetmeni - Öğretmen Dünyası (Ankara)

1- Günaydın dostum. Senin de yeni yılın kutlu olsun. Sanat-edebiyat ortamımızı yakından izlediğimi söyleyemem, ne yazık ki. Eğitimdeki gelişmelerden fırsat buldukça, ancak. Bu nedenle kısa, nesnelliğinden emin olmadığım yanıtlar verebilirim, değerlendirmeye de almayabilirsin. 1. 2017'de sanat-edebiyat ortamının nicelik olarak orta düzeyde, nitelik olarak zayıf, yetersiz olduğu kanısındayım. Özellikle eleştirinin zayıflığı, üretimin sıradanlaşmasını getiriyor, yaklaşık çeyrek yüzyıldır.

2- Yayımlanan kitap miktarı ölçü alınacak olsa, bu türlerde epey yeni kitap görürüz. Fakat, bırakalım 50-100 yıl sonrasını, kaçı 1 yıl, 5-10 yıl sonrasına kalır? Hiç. Hele çocuk öyküleri, romanları... Çığ gibi. Ama ne yazık ki niteliksizliğin cezasını en çok çocuklarımız çekecek. Çok azını ayrı tutarak ve onlardan özür dileyerek, yazar, öykü-roman görünümlü bir yığın varlık okullarda cirit atıyor ve sanatla, edebiyatla uzaktan yakından ilgisi olmayan yayınevleriyle yazarımsılar, iyi hasılat kaldırıyor! Utanılası ve bir an önce önlenmesi gereken bir durum bu.

3- 2018 için... Sağlıklı, işlevsel bir eleştiri kültürünün oluşması, gidişi olumlu yönde etkileyecektir. Durumdan rahatsızlık duyan eli kalem tutanların burada, eleştiride yoğunlaşmaları gerekiyor. Olmadı, o zaman dünya ve Türk klasiklerini okumaya devam. Dostoyevski, Poe, Hemingway, Balzac, Sait Faik, Nazım, Orhan Kemal, Haldun Taner...

MUTLUHAN İZMİR

Psikolog - yazar (Ankara) 

2017 yılı, sanat ve edebiyatın teknoloji düşkünlüğüne kurban edildiği bir yıl olmaya devam etti. Teknoloji üretemeyişimizin teknoloji hayranlığına ne kadar zemin oluşturduğu konusu bence tartışmaya değer.

Çok sevdiğim DOB'de sergilenen Anna Karenina adlı eserin başına gelenleri teknoloji hayranlığının bir örneği olarak verebilirim. Bu eser teknoloji hayranlığı nedeniyle tam bir kukla oyununa dönüştürülmüştü. Tolstoy'un bu ünlü romanını yönetmen İpek Atagün Gezener tiyatroya uyarlarken, bildiği bütün teknikleri uygulayayım derken sahneyi bir teknoloji fuarına çevirmiş. Teknik bilgisini konuşturmak isteyen yönetmen, metni yapı-sökümüne uğratmış. Böylece "büyük anlatıyı" geri planda tutarak görselliğe ağırlık verip, mesajı seyircilerin kendilerinin oluşturmasını amaçlamış. Bu amaçla diyaloglar, düzeyi daha yüksek tutulan bir müzikle perdelenerek, özellikle anlaşılmaz-duyulmaz hale getirilmiş. Sözel anlatı teknikleri yerine zengin görsel tekniklere doğal olarak ağırlık verilmeye çalışılmış ancak birbiriyle ilgisiz ve oradan buradan alınan tekniklerin arasında bir bağlantı ve eşgüdüm kurulamamış. Böylece ortada herhangi bir yapı kalmayınca sadece güzel dekor, kostümler ve koreografi göze çarpıyor. Oyuncular, yorgun bir oynatıcının iplerini sıkı tutamaması nedeniyle yerlere düşen, tökezleyen, deorganize hareketler yapan kuklalara dönüşmüşler. İpleri gevşeyince yerlerde sürünmeye başlayan kuklalara acıma hislerine boğulduğunuz anda, oyuncuların çizgi film kahramanlarının çıkardığı türden çığlıkları imdadınıza yetişiyor ve "an"a geri  dönüyorsunuz. Anlatılabilir bir şey değil, görmek gerek.

Şiir, roman ve öykü de bu düzeyde katlediliyor günümüzde. Nobel ödülü alan yeteneksiz edebiyatçılara artık tekniği iyi kullandıkları için bu ödül veriliyor. Bu gidişle gelişmiş bir bilgisayar, Nobel ödüllü edebiyatçılardan daha güzel eserler üretecek yakında. Yapı-sökümünün ne olduğunu tam olarak anlayamamış olan entelektüel çevrelerimiz her önüne geleni söküme uğratacağım derken facialara neden olduğunun 2017'de farkına varamadı.

Edebiyatçılık teknik bir bilgiye indirgenemez. Edebi ve sanatsal yetenekler karşısında teknolojinin galip gelmeyeceği bir yıl olmasını dilerim 2018'in.

FERRUH TUNÇ

Şair (Antalya)

1- Yıl içinden geçtiğimiz büyük değişim, dönüşüm günleri için anlamlı bir zaman birimi olmaktan çıktı benim için. Belki benim zamanla ilişkim de değişti ondan. İkincisi, ben ‘ortam’ların uzağında biri oldum hep. Ama bir edebiyat ‘ortam’ı var mı ondan da emin değilim. Yok ve sözünü ettiğin değişim günlerinin (Melez zamanların) önemli özelliklerinden biri de bu ortamların parçalılığı, dağınıklığı sanki.

2017’de şiirde olgunlukları gördüm; çok sayıda iyi şiir kitabı yayınlandı kendi çizgilerinde. Bunların okura parça parça ve eksik göründüğünü düşünüyor ve topluca gösterilmesi, hatırlatılması gerektiğini düşünüyorum.

2- Şu anda yaralı da olsa, Türkiye’de hâlâ paçozlaşmamış az sayıdaki alan arasında şiirimizin bir öbeği var:  Alova, Özdemir İnce, Cevat Çapan, Turgay Fişekçi, Ataol Behramoğu, Refik Durbaş, Yaşar Miraç, Tugrul Tanyol, H. Ergülen, Adnan Özer, Şükrü Erbaş, Ahmet Telli, Akif Kurtuluş, küçük İskender 2017’de şiir yayınladığını bir çırpıda söyleyebileceğim değerli şairler. Ben de kitap yayınladım yılsonuna doğru. Bu manzarayı tamamlamak ve topluca bakmak istiyorum. Bu saydıklarım ve unuttuklarım birbirine farklı açılar ve uzaklıklarda şairler ama bir özgünlükler ve olgunluklar gezegeni oluşturuyorlar ve insana Türk Dili ve Türkiye’nin bu günü hakkında gururlanacak ve ümitvar olunacak şeyler de olduğunu hatırlatıyorlar.

3- Romanımız hakkında, üzgünüm, böyle düşünemiyorum. İstisnalar kaideyi güçlendirir; oraya girmeyeceğim ama romanımız, romanı keşfetmiş ve araçsallaştırmış kalem erbabının elinde emisyonu arttıkça ayarı bozulan bir tür gibi geliyor. Öykü ikisinin arasında.

2018 için bir reoryantasyon çalışmasına girmeliyiz. Biz şiirde, Romancılar romanda, öykücüler öyküde. Zaman ve mekânla bağımızı; dünya, ülke ve insanla ilişkimizi; zorlanan biçemleri nasıl dönüştüreceğimizi konuşmalıyız.

Yazar olmak kendisine yeten, hatta tek hedefi olan, buna karşılık açılmış edebiyat yatağının malzemelerini ikinci elden üreterek sulandıran, birbirini şairim yazarım diye pohpohlayan geniş bir kesim de var ki, bunları yararlı bakterileri olarak görüyorum edebiyatın. Onları da edebiyatımızın düzeyini temsil ettikleri gibi bir megolamaniden el birliği ile korumalıyız düşüncesindeyim. Düzey, etkileşim, sorumluluk anahtar kavramlarımız arasında olmalı 2018 ve devamında. Bir de kör gözüne parmak, Allah korusun, eni konu bir totaliter rejime doğru ilerliyoruz. Edebiyat ehli olarak bu konuda da istismarcılığı reddeden sorumluluklar almalıyız. Benim bu konuda bu kendiliğinden söyleşide kısaca söyleyeceğim şu: Diktatörler dikkatle devrilmezse halkının üstüne devrilirler. Biz edebiyatçılar, dikkatin ve zerafetini erleriyiz. 13. Yüzyıl Moğol istilasında zuhur eden Yunus Emre’nin müritleriyiz. Zerafeti, mahareti elden bırakmadan, kamplaşmadan, ün ve hamasetin iğvasına kapılmadan, jestlere kendimizi hapsetmeden, propagandanın, reklamın ve vaazın yedeğine girmeden uygarlığımızı beslemeli, zenginleştirmeli, geliştirmeliyiz. Şeytanı ibadetle yeneceğiz. Bilmem burada ibadetin edebiyat olduğunu söylemeli miyim.

MEHMET İŞ

Şair (Ankara)

1- Ben 2017 yılında Türkiye’de sanat ve edebiyata olan ilginin ve desteğin arttığını düşünüyorum. Edebiyatın ve sanatın zirvesine bir şekilde hak etmedikleri halde yerleşenlerin kalelerinin yıkılmaya başladığını düşünüyorum. Onlar kendileri çalıp oynamakla meşguller, devam etsinler bakalım.

2- Şiirimiz, romanımız, öykümüz bu işi bizim gibi dert edinenlerin yetersiz gayretleriyle yok olmamak için direniyor. Şiirimiz, romanımız ve öykümüz eleştirmenini arıyor. En “babayiğit” şaire, yazara, çizere “kardeşim bu şiirin, bu öykün, bu çizgin bu dergide yayınlanamaz, çünkü... " diyecek yürekli, ezber bozan eleştirmenler, yayın kurulu üyeleri aranıyor.

3- Devletimiz sanat edebiyata kaynak ayırmalı. Geldiği gibi gitmemesi için, Gözü, gönlü, beyni kör büyük sanat edebiyat kartellerinin elinde oyuncak olmaktan kurtulması için, araştırma yapılmalı, politik  olmayan bağımsız kurullar oluşturmalı. Bu işler sadece amatör ruhla aşılacak boyutu çoktan geçmiştir! 

AHMET ÖZER

Şair (Ankara)

1- Yönetici siyasetin gergin ve tehditkâr tavır geliştirmesi, yaşamın birçok rengini soldurduğu gibi sanatı da kendi kulvarına çekilmeye zorladı. Toplumculuk adına bireyciliğin öne çıkan görüntüleri rahatsız edici.

2-  Reklamlarla ayakta tutulmaya çalışılan edebiyatın sürekliliği yoktur. Roman ve öykülerin çoğunun konularının yaşamda karşılığı yok. Konuyu gözetmeyen yazar anlatımın büyüsüyle okura seslenme çabasında. İstanbul’un istediği oluyor. O dünyanın dışındakiler ne yazık ki yersizlikten ayakta kalma durumunda.

 3- Politik kimlikleri olan, demokratik güçlerden yüzde yüz oy alacağını düşünen TV kanallarının yöneticileri bu kesimi temsil eden değerli yazın insanlarının yer alacağı haftanın uygun bir gününe denk düşebilecek kültür-sanat programları için kolları sıvamalıdır. Bunun için de konunun eşit koşullarda görüşülerek uygulanması gerekir.

KAAN ARSLANOĞLU

Yazar (Düzce)

1- 2017’de sanat ve edebiyat ortamı, ana akım sanat ve edebiyat anlamında daha da kısırlaştı, daha da piyasa işi oldu. Daha da utanmazlaştı. Ama ona karşı mücadele anlamında, onun kirli ilişkilerini ortaya serme anlamında ve ona karşı seçenek yapıtlar üretme anlamında zenginleşti.

2- 2016 veya 2015’e göre pek farklı değildi. İlginçtir, liberal faşist piyasacı edebiyat brokırlarımız, bu yıl, daha önce öve öve bitiremedikleri bazı yazarları harcayıverdiler. Ahmet Altan, Elif Şafak gibi… Belli ki FETO meselelerinden korktular.

3- 2018’de mücadeleye devam. Benzer düşünen insanlar, dostlar, aynı gündemleri takip etmeli, aynı anda hep birlikte aynı sorunların üstünde durmalı, aynı noktalara vurmalı, diyorum ben. Böyle yaparsak, 2018’de belli bir eşiği aşar, daha ileri aşamaya geçebiliriz. 

NECATİ GÜNGÖR

Yazar (İstanbul)

1- 2017 yılı sanat ve edebiyat açı

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)

REKLAM

ÜCRETSİZ ABONE OL

REKLAM