Eğitimimizin karşıdevrimle imtihanının en ince ayrıntısı / Mustafa Pala
Nazım Mutlu, Cumhuriyet devrimcisi bir eğitimci. Ulusal Eğitim Derneği ve 40 yıl kesintisiz yayımlanan eğitim dergisi Öğretmen Dünyası'nda halkçı, aydınlanmacı, bağımsızlıkçı duruşundan milim ödün vermedi. Bu mücadelenin son on yılına katılarak kendisine omuz vermekten mutluluk duydum.
Mutlu, yayımlanmış üç şiir kitabı ve değerli eğitimci “ONP’miz / Osman Nuri Poyrazoğlu'na Armağan” derlemesiyle edebiyat ve Türkçe duyarlığının güzel örneklerini verdi. Yıllardır çeşitli liselerde gençlere anadili ve edebiyat bilinci taşıdı. Öğretmenlikten emekli olduktan sonra "Benden bu kadar!" deyip eğitimden kopmadığı gibi, Öğretmen Dünyası'nın Yayın Kurulu'ndaki 22 yıllık görevi sona erdiğinde de bir sahil kasabasına yerleşip balık tutmayı düşünmedi. Tam tersine bir görevi, ancak bir sonrakine kendini daha çok verebilmek için bıraktı. Eğitim yazılarını derlediği "Toparlayacak Olursak" ve ardından oldukça oylumlu ve titiz bir araştırmaya dayanan incelemesi Başlangıcından Cumhuriyet'in 100. Yılına Eğitimimizin Karşıdevrimle Sınavı* (Cumhuriyet Kitapları, 2024) işte böyle geldi. Nazım Mutlu, bu son çalışmasında içeriği başlangıcından günümüze kadar geniş bir zaman dilimine yayılan tarihi içinde eğitimimizin, asıl Cumhuriyet'in ilk çeyrek yüzyılından sonra yaşadığı karşıdevrim sürecindeki görünümüne yoğunlaşıyor. Bu nedenle işe, kitabın anahtar sözcüğü olan "karşıdevrim"i kavramsallaştırmakla başlıyor. Sonra, bir devrime karşı girişilen bir hareket olarak karşıdevrimin asıl saldırı alanının neden eğitim olduğu sorusuna yanıt arıyor. Bulduğu yanıt, "bilim"de saklıdır; zira bilim, aydınlanmanın ve devrimin temel dayanağı, dinsel temelli karşıdevrimin ise en büyük engelidir. Tarihte aydınlanma, ilerleme, rasyonalizm ve bilim, karşısında her zaman dinsel engeller bulmuştur. Bu nedenle genç Cumhuriyet'imizin daha ilk çeyrek yüzyılının hemen ardından emperyalizmle kol kola yürüyen dinsel gericilikle karşı karşıya gelmesi kaçınılmazdı. Mutlu, eğitim tarihimizi kronolojik bir çizgide izleyen “Eğitimimizin Karşıdevrimle Sınavı”, karşıdevrimin kavramsal çerçevesini belirledikten sonra, onun Cumhuriyet öncesindeki arka planına bakıyor. İslamlıktan önce eğitimin örgün ve örgütlü olmayan dönemini hızla geçip imparatorluk döneminin İslami eğitimini odağa alıyor. Günümüzde karşıdevrimin dayanaklarını oluşturan, Sıbyan (Sübyan) mekteplerinden enderunlara Osmanlı'nın örgün eğitim kurumlarını inceliyor ve bu dönemde vurguyu "toplumsal yapımızın oluşumunda yüzyıllar boyunca belirleyici konumda bulunan" medreselere yapıyor. Osmanlı İmparatorluğunun çöküş döneminde reformcu sultanların, yüzlerini Batı eğitimine dönerek modern okullara yönelmelerini ve bu alanda yaptıkları düzenlemeleri ele alıyor. Eğitim alanındaki bu düzenleme gereksiniminin, III. Selim ve II. Mahmut'la başlayıp Tanzimat ve Islahat Fermanlarından geçerek Genç Osmanlılarla, İttihat ve Terakki Cemiyeti'yle Cumhuriyet'e kadar uzandığını görüyoruz. Nazım Mutlu, bu dönemde din okulları olan medreselerle görece laik nitelikli rüştiye, idadi ve sultaniler arasındaki temel çatışmanın, aslında bir iktidar kavgasına oturduğunu söylüyor. O iktidar kavgasının günümüzdeki şiddetine bakınca hem tarihin tekerrürünü hem bu tekerrürden hiç ders alınmadığını çok net görebiliyoruz. II. Meşrutiyet’e geldiğimizde dönem, şiddetli bir eski-yeni kavgası ekseninde her alanda olduğu gibi eğitimde de derin ikiliklere sahne oluyor; ancak ikiliklerden ulusa, halka ve aydınlanmaya dönük olanları, bağımsızlık savaşımızdan sonra kurulacak Cumhuriyet’e olanak ve meşruiyet kazandırıyor. Cumhuriyet'e doğru atılan adımlar işte bu ileri-geri kavgasında güçleniyor. Ne var ki Osmanlı'nın bu son döneminden Cumhuriyet'e her alanda olduğu gibi eğitimde de tam bir yokluk ve yoksunluk kalıyor. Bu yoksunluğu Nazım Mutlu şöyle betimliyor: "1923-1924 öğretim yılı sırasında ülke nüfusunun 12 milyon, okul çağındaki nüfusun da bunun üçte biri, yani dört milyon dolayında olduğunu varsaydığımızda, ortalama her 11 çocuk/gençten ancak birinin okula gidebildiği anlaşılır." Bu veriler bile Cumhuriyet'in neden işe eğitimle başladığını, dahası neden aslında bizzat bir eğitim devrimi olduğunu açıklamaya yetiyor. Tabii bir şeyi daha açıklıyor, eğitimin aydınlanmanın ön koşulu olduğunu. Cahil bırakılmış bir toplumu aydınlatmak, uyandırmak ve çağa uymasını sağlamak olası değildir. Nihayet karşıdevrimin bugün ulaştığı noktada müfredatın durmadan bilimden ve aydınlanmadan boşaltılması, "hafifletilmesi" boşuna değil; "Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor..." diyen "Profesör" boşuna YÖK’e atanmadı. Ve tabii iktidarın teklif ettiği Anayasa Değişikliği Referandumu’na boşuna ilkokul mezunlarının %70'i "Evet", üniversite mezunlarının %70'i "Hayır" demedi! Cumhuriyet önderleri belli ki bunu öngörmüşlerdi ve eğitimi bu nedenle öncelemişlerdi. 1921 Maarif Kongresi, 1924 Tevhid-i Tedrisat Kanunu, diğer Devrim Kanunları, Cumhuriyet Devriminin halka ulaşmasını, halkça benimsenip içselleştirilmesini sağlamak amacıyla gerçekleştirilen Harf Devrimi, Millet Mekteplerinin açılması, Halkevlerinin kurulması, Üniversite Reformu, Köy Enstitüleri atılımı... Türk toplumunun tarih boyunca yaşadığı en büyük dönüşümleri sağlamak içindi. Bütün bunlar, II. Dünya Savaşı sonuna kadar Cumhuriyet Devrimi'ni ayakta tuttu. Sonra çok partili dönemle birlikte demokrasiyi sindirememiş toplumun ve ülkeyi NATO’yla birlikte emperyalist sisteme dahil eden egemenlerin, gerici ve çıkarcı yönetimleriyle "devrim", tersine işlemeye başladı: Köy Enstitüleri kapatıldı, Üniversitelerin içi boşaltıldı ve özellikle tarikat ve cemaat vakıflarıyla kurulanlar aracılığıyla üniversiteler birer bilim merkezleri olmaktan çıkarıldı; özerklikleri ellerinden alınarak yozlaştırılıp iktidar partilerinin arka bahçesine dönüştürüldü; Halkevleri işlevini yitirdi ve şimdilerde medreselerin açılması, sıbyan mekteplerinin yasalaştırılması, son “Maarif Modeli” ile tüm kamusal okulların imam hatipleştirilmesi süreci işletiliyor; hem de anayasanın ilgili maddeleri ve Milli Eğitim Temel Kanunu orta yerde dururken. Eğitimde bütün bu olup bitenlerin, sadece eğitimin bir karşıdevrimi olmadığını; aslında bunun topyekûn bir Cumhuriyet karşıdevrimi olduğunu Nazım Mutlu, Eğitimimizin Karşıdevrimle Sınavı'nda en ince ayrıntısına kadar inceliyor. Bu çalışmadan, karşıdevrimin bu tarihsel atılımını yerli iş birlikçi iktidarların emperyalizmle ele ele gerçekleştiğini, Demokrat Parti'yle başlayan iş birliğinin askeri darbelerle yürütüldüğünü ve daha birçok boyutunu öğreniyoruz. Öğrendiklerimizin en önemli olanı ise karşıdevrimin siyasal İslamcı AKP iktidarıyla birlikte nasıl açık ve aleni bir hal aldığıdır. Nazım Mutlu, karşıdevrimin çizdiği bu tabloyu, elbette ki kara ve gri renklerle boyamıyor. Eğitim mücadelesi deneyimlerinin ve kişisel özelliklerinin besleyip güçlendirdiği bilinçle yazdığı kitabın "Fikrî İktidarsızlığın Dayanılmaz Ağırlığı" bölümüyle, eğitim mücadelesinde umutsuzluk krizine de kurşun atıyor. Şimdi ondan bir kurşun da eğitimin özelleştirmesi sorununa sıkmanı bekliyoruz... ------------ *Nazım Mutlu, Başlangıcından Cumhuriyet'in 100. Yılına Eğitimimizin Karşıdevrimle Sınavı, Cumhuriyet Kitapları, İnceleme, 400 s. 2024 Mustafa Pala
Gercekedebiyat.com
YORUMLAR