Son Dakika

sakarya-caddesi-796149.webp


Sakarya Caddesi… Cumhuriyet Ankara’sının tarihinde önemli yeri olan bir caddedir. Özellikle lokantalarıyla ünlüdür. Cadde 1940’lı-50’li yıllarda iki lokantasıyla anılırdı: Missuri ve Buket…

Adını, ABD’de görevi başında vefat eden büyükelçi Mehmet Münir Ertegün’ün cenazesini 5 Nisan 1946 günü İstanbul’a getiren Missouri savaş gemisinden alan bu salaş meyhane, Sakarya Caddesi 60 numarada, Mithatpaşa caddesine yakın bir yerde hizmet veriyordu. Müdavimleri arasında Ahmet Oktay, Yılmaz Gruda, Güner Sümer gibi Mavi Dergisi çevresinde toplanan genç yazar ve şairler vardı.

Ucuz şarap sunan bu gösterişsiz meyhane genç Mülkiyelilerin, DTCF öğrencilerinin de gözde buluşma yerlerinden biriydi. En önemli özelliği, Amerika’nın Missori savaş gemisinden esinlenmiş olmalı ki, içeriği aynı kalmakla birlikte yılların “Rus Salatası”nı “Amerikan Salatası” olarak sunmasıydı.

Ziya Gökalp Bulvarı’ndan Selanik’e girişte yer alan Buket Lokantası da iyi bir meyhaneydi. Önünde küçük bir bahçesi vardı. Ahmet Muhip Dıranas, Cahit Sıtkı Tarancı, Can Yücel’in uğrak yeriydi. Bu iki lokanta o günlerin Yenişehir’ine uygun olarak nezih bir ortam ve kaliteli bir servis sunuyorlardı.

Atatürk Bulvarı’ndan Sakarya Caddesi’ne girildiğinde ise, sağda Sergen Pastanesi, Derya Mağazası, Tarhan Kitabevi sıralanırdı... Kabalak Ailesi’nin sahibi olduğu Sergen Ankara’da ilk şemsiye çikolata satılan ve yenilen yer olarak anılırdı.

Mozaik pasta, profiterol, supanglez gibi farklı ürünleriyle de tanınırdı. Profiterol, üzerine çikolatalı sos dökülerek servis edilirdi.

Sergen 70’li yılların ikinci yarısında kapandı. Bir süre sonra Çankaya Caddesi üzerinde pastane-cafe- pub üçlemesi şeklinde adını sürdürdü. Bir iki yıl sonra da Ankara’nın hafızasından tamamen silindi.

Sergen’in bitişiğinde Tarhan Kitabevi vardı. 1951’de Ulus’ta Yurt Sokak 6 numarada iken Sakarya Caddesi’ne taşınmıştı. Kitabevi’nin satış skalası ağırlıklı olarak İngilizce kitap ve dergilerdi. Kıbrıs kökenli sahibi İzzet Tarhan Ulus gazetesinde tefrika edilen bazı yabancı eserler ile Edison Marshall’ın “Yankee Pasha” adlı romanını Türkçeye kazandırmıştı (Berkalp Yayınevi, 1950). T

arhan Kitabevi İngilizce yayınların yanı sıra, plak, pul, kartpostal ve kırtasiye gereçleri de satıyor, bazı eğitim kurumlarına yabancı ders kitapları temin ediyordu. O da Sergen gibi 70’li yıllarda Bayındır Sokak’a taşındı. 1990’larda Selanik Caddesi’nde faaliyet gösterdi. İzzet Tarhan’ın 1996’da ölümünden 6 yıl sonra da kapandı gitti.

Tarhan Kitabevi’nin iki bina yanında Bilgi Kitabevi vardı. Ahmet Küflü tarafından 1956 yılında açılmıştı. Kuruluşundan itibaren danışman, editör olarak bünyesinde yer alan Cevdet Kudret, Attilâ İlhan, İlhami Soysal, Turgut Özakman gibi değerli isimlerle çoğaldı.

Attila İlhan 1973’te Yayınevi'nin danışmanlığını üstlenerek Ankara’ya taşınmıştı. Sırtlan Payı ve Yaraya Tuz Basmak adlı kitaplarını Ankara’da yazdı. 1981’de Fena Halde Leman adlı romanını tamamladıktan sonra Ankara’dan ayrıldı İstanbul’a yerleşti.

Ahmet Küflü, Turgut Özakman’ın Şu Çılgın Türkler (2005) kitabı ile de Ankara’da vergi rekortmenleri listesinde yer almıştı. Yarım yüzyılı aşkın süre Ankara’nın simgelerinden biri sayılan ve dönemin bürokratlarının, yazarlarının, sanatçıların uğrak yeri olan Bilgi Kitabevi Nisan 1994’te Yayıncılar Birliği tarafından “Yılın Kitabevi” seçildi. 2009 yılında çalışanlarının da katılımıyla “Bilgi Yayınevi Basım Dağıtım Kitabevi ve Kırtasiye A.Ş.” adıyla kurumsallaştı. Kurucusu Ahmet Küflü ise, 2010 yılında hayata veda etti.

Tavukçu

Bilgi Kitabevi’nin ardından sırayla Atatürk Orman Çiftliği Ürünleri Satış Mağazası, Ayabakan Balıkçısı, Dalyan Balıkçısı, Ünyazı Pasajı’nın köşesinde Deveci Çiftliği ve pasajın altında Goralı Sandviç vardı. Yugoslav göçmeni Şefik Goralı tarafından 1945’te açılmıştı. Önceleri Büyük Sinema’nın yanında, sonra Sakarya’daki Ali Nazmi Pasajı’nda, daha sonra da 1966’da Sakarya Caddesi 10/5’te hizmet veriyordu. Türkiye’de henüz ‘fast food’ kültürünün bilinmediği yıllarda farklı yemek ve servis kültürü ile tanındı Goralı. “Büfe” ya da “piknik” gibi isimlerle açılan dükkânların öncüsüydü. Püresi, hardalı, turşusu, köftesi ve ekmeği kendi imalatıydı. Lezzetindeki ayrıcalığın sırrı da buradaydı.

Sandviç ekmeğinin içine önce iki dilim salam, üzerine içinde bulgur, kıyma ve baharatın mikserden geçirilmesi ile hazırlanan özel bir karışım konulurdu. Patates püresi, tereyağı ve havuç ezilerek karıştırılır, sandviçin içine sürülürdü. Klasik Goralıydı bu… Goralı Büfe’nin varlığı, Şefik Goralı’nın oğlu Muammer Goralı’nın 2010’da ölümüne kadar devam etti. Uzun yıllar Sakarya Caddesi’nde varlığını sürdüren Goralı efsanesi ise, 2011 yılında son buldu.

Ankara’nın bir başka simge isimlerinden Tavukçu’nun 1950’li yıllarda Ulus’tan Sakarya’ ya taşınması ile Yenişehir’de sosyal yaşam canlandı, Kızılay ve çevresi giderek daha geniş bir halk kesiminin kent yaşamına katıldığı bir bölge haline geldi. Kentin sosyal ve ekonomik merkezi olmaya doğru hızlı bir dönüşüm geçirdi. Tavukçu’nun yazar, gazeteci, sanatçıların yanında halktan da değişmez akşamcı müdavimleri vardı. Girişte sokağa bakan küçük bir oturma alanı vardı.

Sakarya, 1940’larda başlayarak ilerleyen yıllarda daha geniş kesimlerin kent yaşamına katılmalarıyla çeşitlilik içeren bir sosyal yaşam mekânı olarak yeniden biçimlendi. Artık sadece üst düzey bürokratlar ve elçilik görevlilerinin değil, memurlar, öğrenciler, sanatçılar ve işçiler gibi toplumun her kesiminden insanların günün farklı saatlerinde vakit geçirdikleri bir alana dönüştü.

1970’li yıllarda kendini gösteren toplumcu belediyecilik anlayışının öncülerinden dönemin belediye başkanı Vedat Dalokay’ın bir projesi olarak ortaya çıkan “Bira Parkı”, sokağın kendisinin sosyalleşme ve eğlence mekânı olabilmesinin örneğini oluşturdu. Sakarya bölgesi, “Bira Parkı” ile gündelik hayatın da önemli bir parçası haline geldi.

Daha sonra Sakarya’nın yayalaştırılması “Bira Parkı”nın kapanmasına ve bir daha açılmamasına neden oldu. Fakat kısa ömrüne rağmen “Bira Parkı” Sakarya’da önemli bir iz bıraktı; Sakarya’nın bugün hala en çok birahaneleri ve barları ile bilinmesini sağlayacak ortamı belirledi. 80’li yılların sonuna doğru SSK İşhanı’nda yer alan barlar da bir süre Sakarya’daki bar kültürünün devamı niteliğinde canlı bir dönem yaşattı. SSK İşhanı’nda açılan ilk bar “Gölge” adını taşıyordu.

Ama ilk biralar daima Büyük Express’te içilir, ardından türkü çalan Kavel’e ya da Beer Station’a rock dinlemeye gidilirdi. Pilli Bebek, dönemin meşhur grubuydu. SSK İşhanı’nın son günlerinde açılan Limon, Gölge’nin alışkanlığa dönüştüğü dönemde gençlik aşısı gibiydi. Replikas, Nekropsi ve Duman Limon’da verdikleri konserlerle tanınırdı. Türkü dışında müzik yapmayan grup ise, maNga’ ydı.

Sakarya’ya bir başka anlam katan “Bira Parkı” ile eş zamanlı SSK İşhanı’nın eğlence ortamı Ankaralıların belleğine kazınan mekânlar arasında yer alacaktı.

2000’li yıllara gelindiğinde, hem Kızılay hem Sakarya kültürel merkez olma özelliklerini kaybettiler. Ağırlıklı olarak balıkçı dükkânlarının, aktarcıların, çiçekçilerin ve ‘fast food’ mekânların yer aldığı ticari bir merkeze dönüştüler.

Günümüzde Sakarya Caddesi kent merkezindeki trafiğe kapalı alanlardan biri olarak yine sosyal yaşamın önemli alanlarından birisi olma özelliğini koruyor. Toplu ulaşım güzergâhı açısından da Kızılay’ın bir merkez olması Sakarya’nın kentin geniş bir kesimi tarafından kullanılmasına olanak sağlıyor.

Sakarya bugün hala iş çıkışı veya okul çıkışı alışkanlık edinenlerin uğradığı barlarıyla ünlü. Ne var ki, ticari kullanımların artması ile yükselen rant çılgınlığı kültürel merkez özelliğini aşındırdı. Tuna caddesi’ndeki Yeni Sahne’nin kapanması, kitapçıların sayısının azalması ile gastronomik faaliyetler çoğaldı; Sakarya Yaya Bölgesi olarak adlandırılan alanda sosyal yaşamın izleri yok oldu.

Sakarya Caddesinin edebiyatta bıraktığı “iz” ise, İlhan Berk’in “Sakarya Sokağı Baladı” olmuştur:

Ben seni, öbür burçları alıyorum sokaklara, denizlere çevirip bakıyorum / İlkin Sakarya Sokağı, Akdeniz’in kırık dökük bir kolu ilkin gelip çarpıyor / (...) Tuttum hey dedim aldım sokakları, Bayındır, Devrim, Adakale Sokağı’nı hey dedim aldım / Her birini nasıl hele birinin çizgilerini nasıl seviyorum, karıştırıyorum nasıl / Baktım Sakarya Sokağı Karanfil Sokağı’na bakıyor / Karanfil Sokağı yattı yatacak baktım / İlkin çiçek kokan üstlüğünü, o korkunç yeşil üstlüğünü çıkarıp attı geceye /  (...) Yürüdü vakit deyip Sakarya Sokak elleri kolları her yanı vakit deyip yürüdü / (...) Çavuşağa hey, balıkçı Necati, Florya, bizim Misuri...

Hem nedir ki bir sokak bir şaire ve biz ölümlülere...

Denir ki sokaklar yürümek içindir. Yalan! Onlar bizim “izdüşümüz”dür...

Selim Esen
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler

REKLAM

ÜCRETSİZ ABONE OL

REKLAM