Son Dakika



Venezelosun en çok istediği şey bu millette milliyet cereyanının uyanmaması idi, o biliyordu ki bu his uyanmazsa onun diğer istedikleri kolayca elde edilecektir. Loid Corc’un dört senedir yılmak bilmez bir gayretle çalıştığı şey o uyanan milliyet hissini boğmaktı, o kaniydi ki bu his boğulduktan sonra korktuğu şeylerin hiçbiri artık dirilmeyecektir. Vahidettinler ve Damad Paşalar da bu milliyet hissinin öldürülmesini iltizam ediyorlardı. Onlar da biliyorlardı ki millet kendi benliğini idrak edince onların elinde kör bir alet olmayacaktır.

Rumlar ve Ermenilerin milliyet cereyanına karşı kopardıkları itirazlar hiç te haksız değildi: Onlar anlamışlardı ki, Türk milleti Türklüğünü tanırsa o zamana kadar en çok onların havuzuna akan servet olduğu artık Türk'ün kendisine çevrilecektir.

Bütün bunlar milliyet, cereyanının karşısında birinci sınıfı teşkil eden muarızlardı, hepsinin menfaati Türklerde milliyet hissini doğurtmamak ve hepsinin emeli doğan milliyet hissini boğmaktı.

Milliyet hissi bütün bu dahili ve harici düşmanlara karşı galebe çaldı. Artık son imtihandan sonra anlaşıldı ki bizde doğan milliyet ölmemek ve öldürülmemek üzere doğmuştur. Ve tahakkuk etti ki, o hissi devirmek isteyenlerin nasibi devirilmektir. Onun için milliyet cereyanı karşısında artık bu birinci sınıf muarızlardan pervam kalmadı.

İkinci sınıf muarızlara gelince, bunlar bu milletin düşmanları değil evlâdlarıdır, onların milliyet cereyanına muhalefeti hiyanetten değil aldanmaktandır.

Onların kimisi İslâmcılık endişesiyle muarızdır, kimisi de ırkla milliyetin hudutlarını tefrik etmediklerinden Türklük cereyanının karşısında ürkeklik duyuyorlar.

İslâmcılık yapanların en büyük delilleri şudur: Arnavutlar, Arablar gibi İslâm akvamını Türklük cereyanı yüzünden kendimizden soğuttuk!

Onların insafına müracaat ediyorum:

Bizdeki milliyet cereyan onları bizden nasıl soğutabilirdi ki biz milliyet cereyanını onlardan öğrendik ve onlardan aldık!

Ne kadar ve ne kadar zaman istedik ki «Osmanlılık» mefhumu içinde her kavim ve her ırk kendi milli benliğini nutsun. Lâkin Osmanlılığa sade biz inandık ve sade biz «ben ben değilim!» diye kendimizi avutup giderken bütün onlar hep «biz biziz» diyorlardı!

Yalnız öyle deseler bir şey değil. «Biz biziz» diyenler, bu dediklerini fiile çıkarmak için Osmanlılığı yıkmak istediler. Evvelâ bizden hem dil, hem dinle ayrılanlar, hep ellerinde balta, o Osmanlılık binasına hücum ettiler. Nihayet o bina büyük tarrakalarla göçtü. Eğer biz hâlâ «ben ben değilim!» teranesinde devam edeydik, o binanın enkazı altında hurdehaş olup gidecektik. Bereket versin ki biz «ben benim» dedik ve o enkazın altında ezilmek değil, altı yedi asırlık kalın gövdeli, kalın keresteli o binanın enkazı üstünde yeni ve ilâhi bir tecellüd heykeli halinde yükseldik.

İslâmcılık endişesiyle milli cereyana muarız olanlar eğer maziden istiane ediyorlarsa yanlış, atiden korkuyorlarsa manasızdır. Mazinin vakayii daha tarihe intikal etmemiş denecek kadar canlı ve gözönünde duruyor:

Bizdeki milliyet cereyanı bizden başkalarına değil başkalarından bize geçti. Biz milliyeti Makedonya dağlarında, Piriştine Tepelerinde, Yemen çöllerinde öğrendik.

Başkım cemiyetleri, Taşnak teşkilâtları, Arab kulübleri Türk ocağından evvel doğmuştu. Rumların «Fener» ocağı ise «Fatih» in oğluyla yaşıttı!

İslâmcılar atiden mi endişe ediyorlar? Halin vakayii atinin maverasını bile tenvir edecek kadar kuvvetlidir: Anlaşıldı ki, Türk'ün kuvveti İslâmiyetin kuvveti demektir ve gene anlaşıldı ki, bütün İslâmiyetin kuvveti için bütün İslâm akvamının ayrı ayrı kuvvetlenmesi lâzımdır.

Bu bahsi, yarın gene temas etmek üzere bir tarafa bırakarak, iki satırla şurada ırkla milliyeti tefrik etmeyenlerin endişesinden de bahsetmek isterdim, eğer Hamdullah Suphi Bey cuma günkü konferansıyla bu ciheti karanlık bir köşe bırakmayan kuvvetli bir projektör ziyası gibi tenvir etmemiş olsaydı:

- Dil birliği, din birliği, kalb birliği, Türk milletine bu üç birlikle birleşenler bizdendir ve biz böylelerinden ırk ve nesep şecereleri isteyecek değiliz!

Hakkın var, aziz hatibimiz, mademki bugün dünyanın hiçbir yerinde ve hiçbir milletinde milliyet demek ırk demek değildir ve mademki yalnız biz değil bugünkü medeniyetin en ileri gelen bütün büyük milletleri de muhtelif ırkların ihtilâtından ileri gelmiştir.

Bunlar hep iyi, lâkin şu cihet ne kadar yazık ki hâlâ ilmin bu kadar basit ve bu kadar gözönündeki hakikatlerini söylemek ve yazmak ihtiyacındayız!

İsmail Habib Sevük
(O Zamanlar, Kültür Bakanlığı yayınları, s. 188-190. “Yeni Gün, 1922”)
Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)

REKLAM

ÜCRETSİZ ABONE OL

REKLAM