Bir göçmen oyunu: Yadigar Yurdum Uzakta Kalan Aşkım / Oğuz Gemalmaz
Kader denilen şeye aniden çarpmayız (Yukio Mishima - Altın Köşk Tapınağı) Göçler bir çağın sonudur göçmenler için. Göçün tarihi çok eskidir. Homo Sapiens’in Afrika’dan dünyaya yayılması ile başlar göç ve kültürel ve sosyal nitelikte çatışmalar, karışımlar ve melezleşmeler üretir. Oyun her ne kadar 1923'te Yunanistan ile Türkiye arasındaki nüfus mübadelesi sonucu zorunlu olarak Yunanistan’a gönderilen Rum cemaatinin öyküsünü anlatıyorsa da siz oyunu dünyamızdaki tüm göçmenlerin öyküsü olarak algılıyorsunuz. Özünde ciddi ama sahnede bir güldürü olan oyun, iktidarların sıradan insanların hayatları ile nasıl oynadıklarını çarpıcı biçimde ortaya koyuyor. Yılmaz Demiral, Yeşim Dorman’ın bir yandan güldürürken, diğer yandan kahreden göç öyküsünü, duygu yerine yüzleştiren ve izleyiciyi göç ile hesaplaşmaya iten bir reji ile karşımıza çıkarmış. Hakan Dündar’ın göçü ve göç insanlarını, zorunlu göçün gereği bir bavul ve anılarla simgeleştirdiği dekoru, Bora Balcı’nın ışığı ile birlikte sahneye farklı bir hareket katmış.
Yeşim Dorman, oyunu yerel unsurlarla donatmış ama terk etmek zorunda kalınan ülkede yaşanan olaylara da dönüşler yaparak dinamik bir öykü ortaya çıkarmış. Sanatçılar sadece dehşet uyandırmakla kalmıyor. Hem diyaloglardan hem de kukla sahnelerinden öne çıkan koyu kara mizah sahneleri, izleyiciyi bir tür Güldürmeyen Komedi içine itiyor. Yönetmen güldüren sahnelerle, ciddi konuya rağmen seyirciyi işbirliği yapmaya zorluyor. Böyle olunca izleyiciler gülüp, üzülüp, utanıp mahcup olmak yerine ciddi bir göç sorunuyla özdeşleşiyorlar. Şu göçmen hayatı ne kadar zormuş Oyun yerleşik mülteci ile kaçak mültecileri karşılaştırarak iki dışlanma biçimini tasvir ediyor. Birlikte harika oynayan dört oyuncu aynı yeri saklanma yeri olarak paylaşıp ellerinden geldiğince birbirlerinin sinirlerini bozarlar. Dışarıdan gelen çan sesleri, postal sesleri, düdük sesleri ve birdenbire içeri giren yabancı içeride panik yaratır; çünkü bir mülteci için her yabancı bir tehlikedir. Velican Demirel kaçak göçmen Costas olarak tutkularını ve duygularını yerinde göndermelerle gestus tekniğini kullanarak çok güzel öne çıkartıyor. Eleni rolünde Nalan Güreş Demirel’in oyunculuğunda ses, şarkılar ve ritmik jestler gibi bir oyuncuda olması gerekenlerin hepsi var. Hasan Tanay tam bir yabancılaştırma sergilerken rol ve oynayışı arasındaki diyalektik ilişkiyi çok iyi dile getiriyor ve bedensel anlatım gücüyle sahneye hakim oluyor. Oyunda hareket Manolis ile başlıyor. Ve başrol Mari’de Yeşim Dorman, oynadığı karakterinin özünü çok iyi kavramış olarak oyunun enerjisini düşürmüyor ve izleyiciyi oyunun içine çekiyor.
Özlem ve yanılsama arasında gidip gelen bu göçmenler özünde birbirlerine bağlıdırlar. Sadece birinin mekânını koruma güdüsü ve diğerlerinin gece boyunca özgürlük arayışının bir biçimi göçtür. Bu dört yalnız insan arasındaki çatışmalar her şeyden önce göçün acı verici olduğunu hatırlatır. “-Ama asıl öksüzlüğü Yunanistan’a gelince anladık. Hani anamdın Yunanistan? Beni bağrına basacaktın? Hani ben de senin öz evladın idim? Buraya gelince anladık ki biz Rumlar eşek arısıydık Yunanlılar bal arısı.” Göçün gittiği yerde onu bekleyen yoktur. Oyundaki kuklalara gelince… Heinrich von Kleist, Kukla Tiyatrosu Üzerine adlı eserinde şöyle der. “Kuklanın hareketlerinde var olan ve onu hareketlendiren o odak tamamen insanda ruh denen şeye karşılık gelmektedir. Oradaki zarafetin daha parlak ve daha baskın olarak ortaya çıktığı görülür.” Yeşim’in oyunu, sayısız güzel mesel ve metafor içeriyor. Bu yüzden dikkatlice izlemekte yarar var. Oyun gerçekçi ve heyecan verici. Ankara Tiyatro Fabrikası da bu muhteşem oyunu bizlere sunduğu için teşekkürü çokça hak ediyor. Oğuz GemalmazBU OYUN ‘BİLDİK HER ŞEYE VEDA’NIN AĞITIDIR
Nerede yaşarsa da ruhun boşmuş
Rüyalarımda hep köyümün bahçesi
Uyandığımda yollarım yokuşmuş
Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR