Son Dakika

theodor-herzl-in-bes-istanbul-u-524749.webp


Mithat Cemal Kuntay’ın “Üç İstanbul”u varsa, Theodor Herzl’in de “Beş İstanbul”u var!

Üç İstanbul, Abdülhamit dönemi İstanbul’u, İttihat ve Terakki dönemi İstanbul’u, Milli Mücadeleyle payitahtın başkenti olarak önemini yitiren İstanbul’dur.

Theodor Herzl’in Beş İstanbul’u da Yahudi Devleti’nin kurulması amaçlı Filistin için Sultan II. Abdülhamit ile yapılan pazarlıklar üzerinedir: 1891’de Filistin-Kudüs’te yaşamakta olan Müslüman ve Hıristiyan toplumların önde gelenleri aldıkları bir kararı temenni olarak II. Abdülhamit’e iletirler.

Talepleri şudur: Filistin’e Yahudi göçünün ve Yahudilere toprak satışının durdurulması.

II. Abdülhamit bu talebi dikkate alır ve fermanla Kudüs Sancağı’nda toprak satışını on yıl yasaklar. Göç için sesini çıkarmaz. 1905’te de Kudüs Sancağı dışında Beyrut’ta da Yahudilere toprak satışını yasaklar.

Ancak bu Theodor Herzl’i durdurmaz. Filistin’i Yahudi Yurdu yapmak üzere tam beş defa İstanbul’a gelir ve Sultan II. Abdülhamit ile görüşme girişiminde bulunur.

İlki 17 Haziran 1896 tarihlidir. Sultan’ın Avrupa’daki adamı olan Polonya asıllı Kont Philipp De Newsky’yi aracı olarak kullanır. Filistin karşılığı teklifi 20 milyon sterlin’dir. Bunun 2 milyon sterlini Filistin yönetimindeki değişiklikler için, 18 milyonu da Türkiye’nin Avrupa’nın kontrolünden kurtulması için harcanacaktır. Sultan hasta olduğu gerekçesi ile Herzl ile görüşmez. Ertesi gün de Herzl’i huzura kabul etmez. Herzl, Newsky’i isteklerini sultana iletmek üzere aracı olarak görevlendirir. Sonuç değişmez. Majesteleri Osmanlı Sultan’ı II. Abdülhamit demiştir ki, “Ben bir karış bile olsa toprak satmam! Zira bu vatan bana ait değil milletime aittir.”

Theodor Herzl, istediğini koparamamış olarak döndükten sonra 29 Ağustos 1897 tarihinde İsviçre’nin Basel kentinde 1. Dünya Siyonist Kongresi olarak adlandırılan kongreyi toplar. Kongrenin önemi şudur: Herzl, bu toplantıda bir devlet kurmuştur, Yahudi Devleti’ni!

Herzl’in ikinci İstanbul’u, 15 Ekim 1898’dedir. O sıralar Alman İmparatoru II. Wilhelm de İstanbul’dadır. Herzl, Alman İmparatoru aracılığı ile saraya baskı yapmayı deneyecektir, bunu amaçlamıştır. Sultanla yine görüşemeyen Herzl, 19 Ekim’de II. Wilhelm’le görüşür.

Üçüncü İstanbul için aracı bu kez Majesteleri Osmanlı Sultanı’nın yeni adamı İngiliz asıllı Armunis Vambery’dir. 19 Mayıs 1901’de Herzl de İstanbul’a gelir. Ve bu kez muradına erecektir. II. Abdülhamit Osmanlı borçlarının nasıl ödeneceği konusunda bir rapor hazırlamasını ister Herzl’den.

Dördüncü İstanbul’da pazarlık koşullara bağlanır. 5 Şubat 1902 tarihli bir davet mektubu alır ve 15 Şubat 1902’de yeniden İstanbul’dadır. Sultan, görüşmeleri yürütmek için sekreterine yetki vermiştir. Sultan’ın önerisi şudur: İmparatorluğun her köşesi Yahudi yerleşimcilere açılacaktır. Ancak bir koşulla. Gelecek tüm Yahudi yerleşimciler Osmanlı tebaasına geçeceklerdir. Bunun dışında Filistin hariç istedikleri her yere de gidebileceklerdir.

Bunun Herzl’in işine gelmeyeceği ortadadır. Herzl Vaat Edilmiş Topraklar’ı istemektedir. Vaat Edilmiş Topraklar’ın sınırları ise bellidir, Davut ve Süleyman’ın Filistin’i, Tevrat’ta pazarlıkla kendilerine verilen bölgelerdir. II. Abdülhamit bu teklifi de kabul etmez.

Beşinci İstanbul, Herzl’in İstanbul’a son gelişidir, 30 Temmuz 1902 tarihlidir. Yine Sultan’la görüşmek ister ve bu talebi yine geri çevrilir. Sultan Sadrazam Sait Halim Paşa ve diğer Seray erkânı ile görüşmesini buyurmuştur. Bu görüşmelerden de sonuç çıkmayacaktır. Herzl günlüğüne not düşer. Yapılması gereken tek şey beklemek ve beklemenin gerçekleşmesi için harekete geçmektir.

Siyonizm’in amaçlarının gerçekleşmesi için Osmanlı’nın dağılması gerekmektedir. Herzl günlüğünde her ne kadar dağılmasını beklemekten söz etmekteyse de amacının beklemek olmadığı, dağılması temennisinin de dağıtılması olduğu anlaşılmalıdır. İsteyerek olmuyorsa, zorla.

 Bu zorlamaların Filistin’e kan ve gözyaşı getireceği ortadadır. Yaşamla sınanmıştır!

DEVLETİ OLMAYAN DEVLET ADAMI

Dr. Theodor Herzl. Sıradan bir kişi değil. Bir devlet kuramcısından, kurucusundan çok, tam bir baş belası.

Siyonizm’in devletleşme ve Yahudi Yurdu olmasın da fikir babası, ilk kuramcısı. Ne yapmak istediğinin adını koyan ve ilk uygulayıcı. Cin’i şişeden çıkaran Alâaddin.

Bugün de dünyanın bir yerinde yanan yangının ilk kıvılcımını çakanlardan, akan kanın sorumlularından, çocuk katillerinden önde gideni, giderek Amerikan emperyalizminin beşinci kolu. 

Gizli Tarih’te Yalçın Küçük, Herzl’e “Devleti olmayan devlet adamı” dendiğini belirtir. Devlet adamıdır ama henüz olmayan bir devletin bir devlet adamı. Devlet adamlığı yoklukla maluldür. Bu onu kuracağı kanlı imparatorluk adına durdurmaz elbette. Devleti yoktur, ama devlet kurmak istemektedir, kuracağı devletin devlet adamı olarak, devlet adamlarıyla ütopyasındaki devleti adına görüşmeler yapmaktan geri kalmaz. Yalçın Küçük, başka bir yanı üzerinde daha duruyor, Makyavelist hatta oportünist olduğu düşüncesindedir. Abdülhamit’le de aynı unvanla görüşmekten kaçınmamıştır. Abdülhamit devleti olmayan devlet adamını, devleti olan devlet adamı gibi karşılamış, öyle davranmıştır.

Vaat edilmiş topraklar söylencesi, yalnızca Tevrat’tadır. Onu kitaptan hayata Dr. Theodor Herzl taşıyacaktır. İsraillilerin Musa’sıdır, elinde taş üzerine yazılı tanrısal emirleri taşımaktadır. Kutsal kitabı Amerikan Dolarıdır. (Başlangıçta İngiliz Sterlin’i)

Öyleyse peygamber midir? Öyle olmalı. Kitapta yazılı olanı, kitaptan çıkartıp uygulamaya koyulmaktadır. Tevrat’ın Göç Süresi, Tanrı ile Yahudi Peygamberi İbrahim’le yapılan bir sözleşmeden söz eder. Aynı sözleşme Theodor Herzl ile de yapılmış gibi düşünülebilir. Anlaşma imzalanır. Anlaşmaya Tanrı ve İbrahim mühür basarlar. Bir de Dr. Theodor Herzl.  Göç süresinde -ki sözleşmenin maddelerinden biridir, fıkra, fıkracık da denilebilir- şöyle yazar: “O gün Tanrı, İbrahim’le bir anlaşma yaptı”.

Çok güzel, taraflar hazır, niyet de belli, iş sözleşmeye kalıyor. “ve dedi ki ‘Senin çocuklarına şu toprakları veriyorum” Taahhüttür, gerçekleşmemiştir henüz. İleriye yöneliktir. Yoksa “al” denilip, gümüş bir tepsi içinde sunulmamıştır. Geleceğe yapılan göndermedir. Gelecek, henüz gelmemiştir. Ama gelmesi için gelenler üzerlerine düşeni yapmaktadırlar. Slogan gibi, “gelecek de bir gün gelecek.” Ama asıl sorun gelmek değildir, bulmak da önemlidir. Ne bulacaklardır gittikleri yerde, orada olanlar ne yapacaklar, nereye gideceklerdir? Sözleşmeye göre “Nil Nehrinden Fırat Nehrine kadar olan topraklar; Kenan, Hitit, Pers, Amori, Girgaşa ve Cebusite ülkelerinin toprakları” vaat edilen, sözleşmenin maddeleri arasındadır. Güneydoğu’nun önemlice bir kesiminin de aralarında bulunduğu ve bütünüyle de Ortadoğu’yu içine alan bir dünya parçası. Tanrı, cömerttir de.

DÜNYA YAHUDİLER KONGRESİ

Dünya Yahudiler Kongresi 1897’de İsviçre’nin Basel kentinde toplandı. Kongre Başkanlığı’na, çocuklarını vaat edilmiş topraklara götürecek olan Siyonizm’e babalık yapacak olan Dr. Theodor Herzl getirildi. İsviçre’nin Basel Kenti steril bir tam teşekküllü doğumhanedir,  Herzl taze baba olmanın heyecanıyla koridorlarda dolanmaktadır ve ebeler müjdeyi verirler, nur topu gibi bir Siyonist bebek dünyaya gelmiştir, sağlıklıdır da. Herzl’e, doğmuş çocuğa don biçmek, onu büyüteceği bir ülke aramak kalmıştır

Erdoğan Aydın, 19. 8.2006’da Siyonizmin Çözümü başlıklı, Cumhuriyet gazetesi Hafta Sonu ekine yazdığı yazıda Abu Firas’a gönderme yaparak, teklifin Filistin’de yaşayan yerli halkın, Yahudilerin Filistin’e yerleşmesi sonucu sınır dışı edilmesi ve Filistin’de Yahudi varlığının devletleşmeyi içermesi nedeniyle kabul edilmediğini, “…yurttaşların kabul etmesi koşuluyla başka Türk topraklarının verilmesi için bir öneri hazırladı, fakat bu kez de Herzl’in reddettiğini yazar. Herzl, Abdülhamit’in başka topraklar önerisini kabul etseydi, Filistin bugün kana ve toza bulanmış olmayacaktı. Ama İsrail her nereyi yurt kabul etse, orası karışacak ve kanayacaktı. Aydın aynı yazısının Abdülhamit ve Siyonistler başlığı altındaki bölümünde, başka gerekçeler de ileri sürer. Aydın, aynı yazısında “Teklifin reddi, vatanseverliğin değil, temel meşruiyet dayanağı olarak geliştirilen pan-islamist siyasetin zorunlu gereği. Abdülhamit’in İslamcı-ümmetçi söylem üzerinden geliştirdiği meşruiyet, Yahudilere toprak verilmesini engelleyen başlıca nedendir” diyecektir.

Yahudilere yurt olarak verilmesi düşünülen Filistin’in, asıl yerleşik halkının vatansızlaştırılması, bunu yapanları İslam toplulukları önünde Siyonizm’in İslamcılığa yeğlenmesi olarak değerlendirileceği, gerçekleştirilenlerin gözden düşeceği, inandırıcılığını yitireceği korkusudur.

Halit Payza
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler

REKLAM

ÜCRETSİZ ABONE OL

REKLAM