Karanlık filozoflar: Empedokles
Empedokles, kendinden önceki doğa düşünürlerinin doğanın temel öğesi (arkhe) olarak belirlediği, su, ateş, havaya, toprak öğesini de ekleyerek bilişimsel görüşünü oluşturur.
Empodokles yalnızca karanlık filozof unvanını almakla kalmamış, bilgisiyle insanları şaşırtmayı başarmıştır. Rüzgârları durdurabileceğini, dilerse yağmur yağdırabileceğini, çok daha ileri giderek ölüleri Hades ülkesinden geri getirebileceğini ileri sürdüğü için çağdaşları onunun büyücü olduğu iler sürmüşlerdir. Empodokles bilgisinin doğruluğunu sadece teoride değil pratikte de kanıtlamış bunun için doğduğu kent olan Agrigentum’un havasını daha sağlıklı kılabilmek için şehri kuzeyden çevreleyen kayaları parçalatarak kuzey rüzgârının yönünü değiştirmiş, kenti kasıp kavuran veba salgınını, bataklıkları kurutarak önlemiştir. MÖ 470 yılında kentin tiranı devrildiğinde tiranın tahtı kendisine sunulmuş, demokratik eğilimleri nedeniyle kabul etmemiştir. Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi’nde (Say Yayınları, 2021) Empodokles’in hakkını teslim eder: “Plüralist filozoflardan ilki olan Empodokles (MÖ 492-432) Yunan felsefesinin bilim adamı-filozof tipinin en seçkin ürünlerinden biriydi. Hatta antik kaynaklar onda, bir hekim dışında, bazen bir büyücü ve zaman zaman da sıradan insanların çözemedikleri problemlere çözüm getiren becerikli ve zeki bir önderin eşzamanlı varoluşundan söz ederler. (Say Yayınları, 2021, s.56) Empodokles, bize ulaşabilen, doğa felsefesi, kozmolojisini içeren kimi fragmanlardan oluşan Doğa Üzerine (Peri Physeos) adlı eserinde görüleceği gibi Milattan Sonra ikinci yüzyılın sonlarında yaşamış Lidyalı gezgin ve coğrafyacı Pausanias’a seslenir. Ey Pausanias, dinle sen şimdi, bilge Ankhitesin oğlu! Dardır vücuda serpilmiş kavrayışı duyu yolları Boş pek çok şey sokulup içeri körletir düşünceleri Yaşarken az bir şey görüp dünya yaşamından insanlar Uçup gidiyorlar tez ölümlü zavallılar, duman gibi Neye rastlamışsa her biri oradan oraya dolaşırken Bir buna inanır, övünür, bütünü buldum sanır İşte böyle ne gördükleri var insanların bunları ne duydukları Ne de akılla kavradıkları. Fakat sen şimdi böyle sessizce Hazır ol öğrenmeye ölümlü aklının erişebildiği kadarı Empedokles, kendinden önceki doğa düşünürlerinin doğanın temel öğesi (arkhe) olarak belirlediği, su, ateş, havaya, toprak öğesini de ekleyerek bilişimsel görüşünü oluşturur. İkinci fragmanda bu elementlerden söz eder. Dört kök her şeyin kaynağıdır: Ateş, su, toprak ve uçsuz bucaksız hava. Sevgi (Philia) bunları birleştirir, Nefret (Neikos) ise ayırır. Bu güçler, evrenin döngüsünü yönetir, ve her şey bu güçlerin etkisiyle var olur ve yok olur. Doğa Üzerine adlı yapıtında bu birleşimi “Nasıl ki ressamlar tapınaklara adak olarak adanacak resimleri yaparken ellerine çeşitli boyaları alır ve onları uygun oranlarda birbirlerine karıştırırlarsa, bunun için de bazı boyalardan daha fazla, bazılarındansa daha az miktarlar alırlarsa ve böylece bu boyalardan dünyada rastlanan sayısız şeylerin, örneğin ağaçların, erkeklerin, kadınların, kuşların, balıkların, hatta uzun ömürlü tanrıların resimlerini yaparlarsa, aynı şekilde doğa da dört öğeyi alarak onların her birinden farklı miktarları farklı oranlarda karıştırıp var olan şeyi meydana getirir” sözleriyle açıklar. Empedokles doğa felsefesi ve kozmoloji üzerine görüşlerini bu dört temel öğe, iki kozmik güçle açıklar. İkinci fragmanda belirtildiği gibi bu dört temel öğe toprak, su, hava, ateştir. Empodokles’in elentler teorisine göre evrendeki tüm varlıklar ayrışarak ya da birleşerek bu dört temel öğeden oluşur. Bu temel ögelerin birleşip ayrılması için bir hareket ettirici bir gücün devreye girmesine gerek vardır: Birleştiren ve uyum yaratan sevgi (Filia), ayıran, kaosu oluşturan (Neikos) nefret… Fragman altıda bu ögelerden söz edilir. Evrende iki güç hüküm sürer: Sevgi ve Nefret. Sevgi, her şeyi bir araya getirir, Nefret ise ayırır. Bu güçler, sürekli bir mücadele içindedir, ve evren bu mücadeleyle döngüsel olarak yenilenir. Empodekles var olan bir şeyin yok olmasının ya da yokluktan bir şeyin meydana gelmesinin olanaksızlığını “Ölümlü olan bir şeyin ne var olması ne de her şeyi alıp götüren ölümle son bulması söz konusudur. Var olan sadece öğelerin bir araya gelmesi ve birbirlerine karıştıktan sonra ayrılmasıdır. Ölüm, işte şeylerin bu ritminin bir anına insanlar tarafından verilen bir addan ibarettir. Bu öğeler bir insan, bir vahşi hayvan, bir bitki veya bir kuş biçiminde birbirlerine karıştıklarında insanlar bir doğuş olduğunu söylerler. Öğeler birbirlerinden ayrıldıklarındaysa insanlar bunu acıklı ölüm kelimesiyle açıklarlar. Ancak bu doğru bir adlandırma değildir” diyerek açıklar. On yedinci fragmanda maddeye ilişkin görüşlerinden söz edilir. Hiçbir şey yoktan var olmaz, ve var olan hiçbir şey yok olmaz. Her şey, dört elementin birleşmesi ve ayrılmasıdır. Evren sürekli bir döngü içerisindedir, Empodokles bu süreci sevginin egemen olduğu, ögelerin uyum içindeki birleşim dönemi ile nefretin egemen olduğu ayrışma dönemi olarak iki modelle yapar. Canlıların evrimi ve organik birleşimi açıklarken başlangıçta canlıları oluşturan biyolojik yapıların rastlantısal biçimde bir araya geldiklerini, uyumsuz olanlar yok olurken, uyumlu olanların yaşamı oluşturduğu görüşünü belirtir. Bu görüşüyle Darwin’in görüşlerinin öncüsü olduğu ileri sürülebilir. Ruh ölümsüzdür ve bir canlı yaşamını yitirdiğinde ruh bir başka canlı bedene taşınır. “Bir zamanlar ben de erkek ve kız çocuğu, çalı, kuş ve denizde sıçrayan dilsiz balık olmuştum” diyerek ruh göçünü açıklar. Yirmi birinci fragmanda şunları yazar: Ruhlar, bedenler arasında dolaşır, ve her doğumda yeni bir beden bulur. Bitkilerde, hayvanlarda ve insanlarda yaşar, ta ki arınana ve özgürleşene kadar. İnsan doğasına ilişkin görüşleri yüz on beş numaralı fragmanda bulunur. İnsan, dört elementin birleşimidir: Toprak bedeni, su kanı, hava nefesi, ateş ise aklıdır. Bu elementler, insanın doğasını oluşturur, ve onun varlığını sürdürmesini sağlar. Yüz otuz dördüncü fragmanda da evrene yer verir. Evren, sonsuz bir döngü içindedir, ve hiçbir zaman başlangıcı veya sonu yoktur. Her şey, Sevgi ve Nefret'in etkisiyle, sürekli olarak birleşir ve ayrılır. Empodokles “Benzer benzeriyle algılanır” görüşüyle, ateşi algılamak için insanın içinde bir tür ateş bulunduğunu ileri sürer. Kendini insan formunda birey olmadan önceleri erkek, kız, çalı, kuş ve balık olduğunu reenkarnasyonla şimdiki vücut formunu aldığını belirtir. Ruh ölümsüz olduğu için bireyin canlılığı tamamlanınca ruh canlı diğer bir varlığa geçerek yaşamaya devam eder. En büyük savlarından biri kendini bilgeliğiyle doğaya yapabileceği müdahaleleri örnek göstererek kendinde yarı tanrısal nitelikler vasfeder, ilahi bilgelik düzeyine ulaşmış varsayar. Metinlerin algılanması, yorumlanması onu da karanlık filozoflar arasına koyar. Mitolojik bir söylenceye göre ölümsüzleşmek / yarı tanrı olmak için kendini Etna Yanardağı’na atar. Ne var ki volkan giydiği sandaletlerden birini dışarı püskürtünce tanrılık miti gerçekleşmez, yalnızca bir öylence olarak kalır. Başka kaynaklarda ölümü kendini yarı tanrı ilan ettiğinden dolayı site halkına alay konusu olduğu için intihar ettiği yönündedir. Karanlık bir filozof için bu son Empodekles için biçilmiş kaftandır. Halit Payza
Gercekedebiyat.com