Düşmansız asla!
Yukarıdaki başlık, tarih boyunca iktidar sahiplerinin vazgeçilmez hareket tarzı olmuştur… Düşman yaratmak ya da düşmansız yapamama onların başat görevlerinden biridir ve bu görevi bilinçli şekilde yürütürler. Kendilerini, yakınlarını, aidiyet duydukları kültür ve uygarlıklarını sürekli kılmak için, hain ve kışkırtıcı özelliklerle hükmetme koşulunun düşman yaratmak ve savaştırmak olduğunu iyi bilirler… (Hatta Tanrıların bile yönetmek için ayrıştırmayı ve düşmanlaştırmayı kullandıklarını çok daha iyi bilirler…) Bu gerçeği, günümüzde adına “süper güçler” dediğimiz yağmacı devletlerden, en küçük örgütlenme birimlerine kadar her yerde görebiliriz ve yeri gelmişken altını çizerek belirtelim ki kendilerini uygarlığın ve demokrasinin taşıyıcıları olarak gören söz konusu güçler, bugün daha çok düşmanlaştırma ve düşman yaratma görevini üstlenmişlerdir… Görünürde düşman olmazsa bile bir şekilde yeni düşmanlıklar yaratıp insanı veya toplulukları savaştırıyorlar… Tanık olduğumuz ve gördüğümüz durum budur ama bu durum onlar için ne yanlıştır ne de akıldışıdır… Akıldışı olan: İktidar sahiplerinin amaçlarına araç olmayı kabullenen yığınların gönüllü çabalarıdır… Araç olma görevini garip bir onurla üstleniyorlar ve savaşıyorlar… Yaşamlarından ve kişiliklerinden fazla bir değişim olamayacağını hissetmelerine rağmen, önlerine konulan düşmana, bilinçdışı bir istemle düşmanlık yaparak devam ediyorlar… (Bazen öylesine akıldışı çabalarla karşılaşıyoruz ki, sözgelimi her adımda düşman yaratıp savaştıran, kan, gözyaşı ve talana neden olan bir despotu kült önder seviyesine yükseltip baştacı ederek tarihe geçirebiliyorlar… Hatta çok zaman bir seri katili, mafyatik bir çete liderini bile yüceltmeyi görev edinirler…) Mutlu, huzurlu, hoşnut bir hayat yaşayacaklarına inanarak iktidar sahiplerinin etkinliklerine alet olurlar ve ölmeyi, öldürmeyi, uğruna çalışmayı haysiyet sayıp canlılıklarını yitirirler… Kısacık yaşamlarında zaman, tat, konfor ve bilinç sahibi olmadan, ötekinin egemenliğini devam ettirmenin ideolojik, politik, ekonomik ve sosyal savunucu kaynağı haline gelirler… Bireye ve yığınlara has gelişen bu büyük problem, toplumun yapısını, düşüncenin biçimini ve davranış kalıplarını bozuyor… Birey bir yandan kendi yaşamının gerçeğini göz ardı ederken, diğer yandan iktidar sahipleri de düzenlerinin bütünlüğü konusunda yeni yollar, yeni ayrıştırma ve kışkırtmalarla güçlerini ve yöntemlerini artırırlar ve hemen her yerde görülebilen kötücül, zehirli ve tekrarlayan yapıların oluşmasına koşarlar... Bizim bu tür yapıları talep eden güçlerin özel niteliklerini kavramak gibi bir sorumluluğumuz var. En azından bunları ahlaki olmayan unsurlar olarak değerlendirebilmeliyiz… Başka bir ifadeyle düşman yaratıp savaştırma becerisine sahip zehirli organizmaların varlığını ortaya saçmak gerekiyor. Ancak bu şekilde geleceğimiz için gerekli olabilecek yolun temel taşlarını yerleştirebileceğiz. Haydar Uzunyayla
Gercekedebiyat.com