mustafa-bilgin-muzaffer-i-1822024000809.jpg


Muzaffer İzgü’nün çok ödüllü Dayak Birincisi mizah öyküsündeki kahramanın başına geleni, sözde benim başıma gelmiş gibi arkadaşlarıma, akrabalarıma anlattığım çok olmuştur.

“Karakolda başıma gelen” ne ise, endişeli bir merakla dinlemelerini sağlayıp, sonunda hep berber katıla katıla gülmelerimiz en güzel anılarımdandır.

14 Şubat Dünya Öykü Günü için, zaman ayırıp Muzaffer İzgü’nün bu güzel öyküsünü okumanızı çok isterim…

Başınıza gelmiş gibi eşinize dostunuza anlatmaksa size kalmış!



DAYAK BİRİNCİSİ

Oldu bitti karakollardan korkarım. Önünden geçerken bile içim titrer, ayaklarım birbirine dolaşır. Hele karakolun bahçesinde bir polis varsa yolumu bile değiştiririm. Olur ya, adam yürüyüşümü beğenmez, kaşımı beğenmez, gözümü beğenmez, alır beni içeri, neren ister neren istemez…

İşte geçen gün karakoldan bekçi kanalıyla bir çağrı alınca, öyle korktum ki, öğle yemeği değil, akşam yemeği bile yiyemedim. Hani bir evden ölü çıkar, hani bir evde çok önemli bir olay olur, o akşam tüm akraba eş dost o evde toplanır ya, onun gibi, “Dost kara günde belli olur” diyen tanıdık hısım akraba doldular bizim eve.

-Eee şunu baştan anlat hele!

-Bir bekçi geldi, bu kâğıtta adı yazılı olan sen misin, dedi. Hı, benim, dedim. Öyleyse yarın saat dokuzda karakola gel, dedi.

-Ne için diye sormadın mı?

-Yoo hayır.

-Bu yakınlarda ne yaptın iyi düşün?

-Bir şey yapmadım.

-Kimlerle gezdin, iyi düşün?

-Kimseyle gezmedim.

-Orda burda ne konuştun, iyi düşün?

-Hiçbir şey konuşmadım.

Akraba, dost, hısım erkekleri, ellerini başlarına koymuşlar, bu bilmeceyi çözmeye çalışıyorlardı. Kadınlar suskun, çocuklar felaketi anlamışlar gibi bana acıyan gözlerle bakıyorlardı.

-İyi düşün, polis mutlaka bir şeyini saptamıştır?

Kafamı patlatıyorum, son bir haftayı, on beş günü, hatta bir ayı gözlerimin önüne getiriyorum, olayları usuma vuruyor, hayır, ben polislik hiç bir şey yapmadım, diyorum. Bir kez, tüm akraba, hısım, dost, dayak yiyeceğime yüzde yüz gözüyle bakıyorlar, yalnız bu dayağın ölçüsü ne olacak, onu bilmiyorlardı. Çünkü polisin her suç için önceden konmuş belirli bir dayak kontenjanı vardı. Şu iş için şu denli dayak, bu iş için bu denli dayak… Peki, hiç suç işlememiş bir insan için? İşte en fenası bu ya.

Dayım öyle diyordu:

-En fenası bu… İşlemediğin suç için atılacak dayağın ölçüsü yoktur. Bazen yarım gün döverler, bazen bir gün, bazen bir hafta.

Amcam:

-O zaman yeğenim, yemek yememek olmaz. Çok iyi gıda almalısın, sabahleyin de sıkı bir kahvaltı yapmalısın, dedi. Ancak o zaman dayağa karşı güçlü olabilirsin. Yoksa mahvolursun. Mümkünse tok tutan şeyler ye. Kaç gün dövecekler belli olmaz.

-Hap yutmalısın, dedi küçük amcam. Karakola gitmezden önce sakinleştirici hap yut, o zaman dayağı sakin sakin yersin. Çünkü sinirlenir, polise karşı gelirsen daha çok döverler.

-Aslına bakarsanız, dedi arkadaşım, bu konuda antreman yapmak gerek. Ben derim ki, antreman olsun diye arkadaşa şimdi bir posta dayak atalım, sabah da bir posta. Karakolda o zaman hiç sıkıntı çekmez.

Akıl akıldan üstündür. Komşumuz:

-Banyo yapsın, dedi. İyi bir tıraş olsun. Saç tıraşına, sakalına, gömleğine kafayı takmasın polisler. Çünkü bir keresinde ben karakola düşmüştüm de, polisler uzamış sakalıma kızıp kızıp ver ettilerdi dayağı.

Son öneri babamdan geldi:

-En iyisi, dayısı, iki amcası, ben, varsa başka gelecek, hep birlikte karakola gidelim, dedi.

Bu öneri hepsinden çok beğenildi. Eşim sofrayı hazırladı, on iki tane lop yumurta yedim. Evde su ısınıncaya dek, berbere gidip sinekkaydı bir tıraş oldum. Arkadaşım sağolsun, ilk posta dayağı çekti. Sıkı sabah kahvaltısından sonra, amcalarım tuttu, arkadaşım falakaya yatırdı. Onun ardından sakinleştirici üç hap…

Ben önde, karakola götürme komisyonu ardımda karakolun yolunu tuttuk.  Sağolsunlar, o denli moral veriyorlardı bana, ama ne dayak antrenmanı, ne aldığım gıdalar, ne de içtiğim hap güçlendiriyordu beni. Karakola yaklaştıkça dizlerimin bağı çözülüyordu. Hele kapıda az daha kalbim duracaktı. İçeri girdik. Benimle birlikte tastamam yedi kişiyiz, babam, iki amcam, dayım, komşumuz ve arkadaşım. Karım ve çocuklarımı da alsaydım acaba nasıl olurdu?

İyi ki almamışım…

Niye mi? Çünkü önce arkadaşımı aldılar içeri, bir güzel dövdüler. Sonra komşumuzu. Onun ardından dayım yedi dayağı. İki amcamı birlikte aldılar. Onların içerden çığlıkları gelirken, babamı kolundan yakalayıp götürdüler. İçlerinde en güçlü ben çıktım, ne sarardım ne korktum, sıram gelince içerde dayağımı yedim çıktım. En az beni dövdüler. Çünkü ne sakalım vardı, ne de tıraşım, gömleğim de tertemizdi. Üstelik hap içtiğim için çok sakindim. Polislere karşı gelmedim. Hatta bana dayak atan polislerden biri:

-“İşte, dedi, dayak yiyecek adam bunun gibi olmalı. İnsan böylelerine dayak atmaktan adeta zevk duyuyor. İnsan efendi efendi dayağını yiyip gitmeli. Şu adamdaki efendiliğe bak, tıraşı sakalı, gömleği… Lütfen ayağınızı biraz daha uzatır mısınız, sopa tam denk gelmiyor da…”


 


Bırakırlar diye bekliyoruz. Bırakmadılar. İfademizin alınması için beklettiler. Bu arafda komiserin nöbeti bitti mi ne oldu, yeni gelen bir komiser, bizi orada bardak gibi dizilmiş görünce, polislere:

-Alın bunları, ıslatın biraz, dedi.

Bu kez benden başladılar. Sırasıyla, babam, amcalarım, dayım, komşumuz ve arkadaşım, dayağını yiyen çıktı. İkinci posta dayakta yine efendiliğim, sakinliğim, temizliğimle birinci geldim. Polisler kutladılar beni. Hatta komiser de kutladı:

-Nerden öğendiniz bu denli dayak yemesini? Diye övdü.

Ne ifade, ne de bir şey, saldılar bizi.

Eve doğru koşmaya başladık. Şaşkınlıktan hiç birimizin aklına gelmedi. Gerçekten biz ne için gitmiştik karakola? Öyle ya, bekçi bir iş için çağırmamış mıydı beni? Yoldan döndüm, geri gittim karakola. Komiser’e:

-Bekçi dün beni çağırmıştı da, dedim.

-Ha adın neydi? diye sordu.

-Söyledim. Önündeki notlara baktı:

-Ha, dedi, seni vergi borcunu tebliğ için çağırmışız. İmzalayın şurayı…

-İmzaladım. Tebliği aldım. Komiser, oradaki polise:

-Arkadaşa dayak atmış mıydınız? diye sordu.

-Biraz önce atmışlardı efendim, dedim.

-Ha öyle mi, dedi, iyi iyi, o zaman gidebilirsiniz…


Mustafa Bilgin
Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler