Deli veya Dahi filmi üzerine
Deli ve Dahi, Oxford İngilizce Sözlüğü'nün hazırlanışının konu eden biyografik bir film.
Gösterime girdiği yıl izleyicilerin beğenisini kazanan filmde Profesör James Murray’nin, gerçekleştirmek istediği Oxford İngilizce Sözlüğü projesinin sıra dışı hikâyesine odaklanılıyor. Profesör James Murray’nin amacı Oxford İngilizce Sözlüğü'nün ilk cildini ortaya çıkarabilmektir. Çalışmalarını sürdürdüğü sırada Profesör Murray’in eline akıl hastanesinden gelen önemli bir çalışma geçer. Çok tehlikeli hastaların konulduğu bir akıl hastanesinde yatmakta olan Dr. W. C. Minor, profesöre 10 000 kelimelik çalışmasını göndermiştir. Minor’un gönderdiği bu liste, ikilinin yollarının kesişmesine ve bambaşka bir ortaklığın doğmasına sebep olur. Filmdeki güçlü tezat diyalektik bir ilerlemeyi beraberinde getirir. Bir delinin ve dâhinin ortak çalışması insan üstü bir bilimsel performansı ortaya çıkarır. Filmin ilerleyen safhalarında ise hayatını bilinçli bir şekilde bir sözlük çalışmasına adayan James Murray’nin mi yoksa akıl hastanesine kapatılan ve bilinçli bir adanmışlığa sahip olmadan ve kısıtlı kaynaklara sahip olan W. C. Minor’un mu gerçek dahi olduğuna ilişkin bir zihinsel karmaşayı da beraberinde getirir. Deliliğin ve dahiliğin keskin çizgilerle ayrıldığı Batı kültürü için bu karmaşık bir durumdur. Batı medeniyetinin rasyonalist mantığı içerisinde olağanüstülükler büyüsünü kaybetmiş ve bütün doğrular bilimsel hakikat dairesinde belirlenir hâle gelmiş olsa da Doğu medeniyet dairesinde dahiliğin karşısında konumlandırılan delilik velilikle eşleştirilmiş ve kerameti kendinden menkul bir hâl almıştır. Bu yüzdendir ki Batı, bilimsel bilgiyi ve düşünce pratiklerinin yaratıcı konumuna filozofları Doğu ise şairleri yerleştirmiştir. Türk halkının düşünce dünyasının belirleyicisi konumda bir filozof bulunmamasının, Türk halkının ontik ve ontolojik varlığını inşa eden isimlerin şairler olması bundandır. Türk düşünce dünyasında ideoloji yaratıcısı ve yayıcısı olan şairler bu misyonlarını sadece şiirleriyle değil şiirleriyle anlam bulan eylemleriyle tamamlamaktadırlar. Moskova Komünist Üniversitesi’nde eğitim gören, yıllarca hapiste yatan ve ölüm tehlikesini göze alarak yurt dışına kaçan Nâzım Hikmet tüm yaşantısı incelendiği vakit yaptıklarının delilik/velilik derecesinde yüksek bir ideal ve adanmışlık dışında “rasyonel” bir açıklaması bulunmamaktadır. Hayatı boyunca rahat bir yaşam sürecek imkânlara sahip olan Nâzım Hikmet bireysel bir mutluluğu elinin tersiyle itip kolektif bir mutluluk arayışına girmiş ve bu arayışın sonucunda ulaştığı reçete komünizm olmuştur: “Sevdalınız komünisttir, on yıldan beri hapistir, yatar Bursa kalesinde. Hapis ammâ, zincirini kırmış yatar, en âlâ mertebeye ermiş yatar, yatar Bursa kalesinde. Memleket toprağındadır kökü, Bedreddin gibi taşır yükü, yatar Bursa kalesinde. Yüreği delinip batmadan, şarkısı tükenip bitmeden, cennetini kaybetmeden, yatar Bursa kalesinde.”[1] Kendini mistik bir algıyla örülmüş bir ideolojide konumlandıran ve ütopik bir Başyücelik Devleti tasarımına sahip olan Necip Fazıl ise dahi denilebilecek bir zekâya sahip olduğu için devlet bursuyla Fransa’ya gönderilmiş olsa da ülkesinin bu eğitim yatırımını kumarda tüketmiş bir şair olarak “Allah’ım beni kendi kendimden kurtar!” diye dua edecek bir duruma gelmiştir. Kıvrak zekâsına rağmen ömrü boyunca peşini bırakmayan bohemlik ve tezatlarla dolu yaşam örgüsü onu büyük bir şair olmanın dışında bir ideolojik önder hâline gelmesine engel olamamıştır. Delilik ve velilik arasındaki sınır en çok da Necip Fazıl ve Nâzım Hikmet gibi idol isimlerde kendini görünmez kılmıştır. Şairlik bir aşkınlık hâlidir. Metafizik olmasa da metafiziğe benzer bir zihinsel organizasyondur. Var olanın idealleştirme sürecinin sözcüklerle tamamlanmasıdır. Bu süreç derin bir coşku ve eylem aşırılığını da beraberinde getirir. Bu yüzdendir ki şairler toplumsal normlar içerisinde kabul görmeyen davranışları şiirle törpüleyen kişilerdir. Davranış, duyuş ve düşüncelerindeki olağanüstülüğün dışavurumu ise şiirleridir. Şairin “Anla Mona Rosa ben bir deliyim”[2] dediği yer veliliğin sınırına gelmenin yarattığı mutluluğun dile getirilmesidir. Şair için delilik bir aşama velilikse o aşamadan sonra varılan yerdir. Bu yüzdendir ki delilik şairin veliliğe ulaşma yolunda aştığı ya da aşamadığı o son engeldir.