İlhan Soytürk, 1958’de (Sivas / Gemerek) Kocaoğlu köyünde doğmuş. Gemerek’te ortaokulu ve liseyi, Adana’da da Düziçi Eğitim Enstitüsünde yükseköğrenimini tamamlamış ve sınıf öğretmeni olarak. Isparta, Şanlıurfa ve İzmir’in değişik yerlerinde öğretmenlik yaptıktan sonra Bornova’daki Hilal Necmiye Hüsnü Ataberk İlköğretim Okulundan emekli oldu. Evli ve bir kız babası olan İlhan, yaşamını benim gibi İzmir’de sürdürmektedir. Bizim de şahsen tanışıklığımız 1997 Ağustosu’nda İzmir’e taşınmamla başladı. Hem meslektaş hem de daha çok çocuklar için yazan iki yazar olarak hem yazma süreçlerimizi paylaşırız. Ayrıca sıklıkla bir araya geldiğim sayılı kadim dostlarımdan biridir. 

İlhan’ın, Güneydoğu gazetesi, Çağdaş Türk Dili, Çalı, Berfin bahar, Güncel Sanat, Kurgu dergisinde öyküleri; AnzılhaMinerva, Dördüncü Yeni, Yeni Aşk, Afrodisyas dergilerinde de şiirleri, Öğretmen Dünyası ve Akköy dergilerinde ise çeşitli yazıları yayımlandı. 1992’de yayın hayatına başlayan ve 2007’de de kapanan, birkaç arkadaşımla çıkardığımız Aykırısanat ve iyi şair Özgen Seçkin’in (1992-2007) Damar dergisine de (ki bu derginin de İzmir temsilciydim) yazı, öykü ve şiirler gönderirdi. Bu dergilerden isim olarak tanıdığım İlhan için de yazdığım ilkyazı (1999) da Kıyı dergisinde yayımlanmıştı. 2001’de Mevlüt Kaplan Edebiyat Ödülü Çocuk Romanı Yarışmasında Sen Olabilirsin adlı romanıyla ikinci olmuştu İlhan. 2. Homeros Öykü Yarışmasında da Gezi adlı öyküsü yayımlanacak öyküler arasında yer alan dostum Karşıyaka Belediyesi tarafından Sancar Maruflu Oyun Yazma Yarışmasında “Kayıp İnsanlar” oyunuyla da mansiyon aldı. Çiğli Belediyesi tarafından bu yıl 6. düzenlenen Fakir Baykurt Roman Ödülü’nü Unutulan İnsanlar alı romanı ile alan dostumla yazarlık serüveni ve son romanı üzerine söyleştik. 

İşte sorduklarım ve onun yanıtları… 

T. Çiçek: Bazıları için yazmak bir tutkudan da öte yaşamaktır aslında. Gabriel García Márquez, ‘Anlatmak İçin Yaşamak’ adlı kitabında “Hayat, insanın yaşadığı değildir; aslolan, hatırladığı ve anlatmak için nasıl hatırladığıdır,” der. Bu bağlamda yazmak söz konusu olduğunda sen neler demek istersin? 

İlhan Soytürk: Yaşamın anlamı, başımıza gelenlerde değil, onları belleğimizde nasıl yeniden şekillendirdiğimizdedir bence. Yazar, yaşanmışı olduğu gibi değil, onun ham hâlini alıp anlamlı bir bütün hâline getirme çabasında olur ve nasıl hissediyorsa onu yazar. Yazar için yazmak bir tür yeniden yaratma eylemidir. Belleği düzenlemenin, karmaşık duyguları şekillendirmenin başka bir yoludur, yazmak. Anımsamak, bir anlamda yazmak, geçmişi, geleceği, mekânı, doğayı, evreni, an’ı kurguyla ya da kendi gerçekliğiyle süreç içerisinde anlamlandırarak onlara ikinci bir yaşam vermesidir. Anlatmak, yani ifade etmek de önemlidir. Anlatılamadığında eksik kalır. Dolayısıyla yazmak, anlamını bulma, onlara bir biçim kazandırma sürecidir. İnsan, yazarak hem kendini hem de yaşadığı dünyayı anlama çabasına girer. Yaşanan şey gerçek ama yazılan, yazarın iç dünyasındaki anlamıdır. Bu nedenle yazmak, gerçeği yazarın kendi bakış açısıyla görünür kılma sanatıdır. Yazar, yaşadıklarını değil, onları nasıl algıladığını, belleğinde nasıl çağrışımlar yaptığını yazar. 

T. Ç: Demek ki yazmak senin için yaşamak kadar kıymetli. Sevgili İlhan; kurgusal ya da yaşanmışlık da olsa tanığı olduklarını, gözlemlerini ve itiraz edeceği olumsuzlukları özellikle de ülkemizde yaşananları kendi pencerenden görünür yapmaya çalıştığını öykülerinden anlamak olası. Sanırım her yazarın bir yazma serüveni, sebebi var; peki, senin yazma sebebin nedir? 

İ. S: Benim yazma serüvenim, dünyayı olduğu gibi değil, olabileceği gibi görmek isteğimden doğmuştur, dersem abartmış olmam düşüncesindeyim. Sözcükler, benim için sadece anlatma aracı değil, anlama biçimi de aynı zamanda. Çünkü sözcükleri düşünür, onları hissederim. Yazmak, bazen içimizdeki karmaşayı düzenlemeye çalışmanın bir yolu, bazen de bir başkasının karanlığında küçük bir ışık yakma çabası olarak görürüm. Sözcükler paylaşıldıkça hem yazanı hem de okuyanı sağaltır. Yazarken her cümle içinde kendimi bulur; bir aynaya bakar gibi gerçeği gösterme cesaretinde cümleler kurma çabasında yazarım. 

T. Ç: Teşekkür ederim, ilginç bulduğumu belirtmeden soruma geçmeyeceğim... Gerçekten de edebiyat özü gereği olanı anlattığı gibi olması gerekeni de içerir bence. Peki, ister roman, isterse öyküler toplamı olsun yazanından izler taşıması neredeyse kaçınılmaz bir sonuç ve gerçeklik her ne kadar edebiyata da dâhil bir çalışma olsa da; senden ve çevrenden kişilerin hikâyeleri var mı yazdıklarınızda? Özellikle ödül alan Unutulan İnsanlar için de daraltmış olayım sorumu. Ne kadarı kurmaca ne kadarı yaşanmışlıklar sonucu bu kitabın?

 

İ. S: Yazmak, sözcüklerle insanın derinliğine inmeye cesaret etmek, o insanlarla bir dünya kurmaktır. Sessiz kalanları, sessizliği konuşturma çabasıdır benim için. Belki bir bakışta, bir cümlede, bir an’ın içinde gizlenen o büyük anlamı yakalama arzusu da diyebilirim buna. Ki sen de öykü, roman yazıyorsun; bunları yazarken, yalnız hikâyeler anlatmıyorsun; aynı zamanda kendini, insanı, zamanı, mekânı, doğayı, evreni anlamaya ve anlatmaya çalışıyorsun. Bunu dert edinen yazarların her karakterde kendinden bir parça, her sahnede bir duygu izi bırakmaları bana kaçınılmazmış gibi geliyor. Yazmak aslında bir kaçış değil, bilakis, kendinle, yaşamla, dünyayla en dürüst biçimde yüzleşme yöntemi. Kimi zaman acıyı dönüştürmenin, kimi zaman umudu korumanın yolu, diye düşünüyorum. 

T. Ç: Biliyorsun sen, Unutulan İnsanlar ’ı yarışmaya göndermeden önce ben de okuyup tuz biber kadar katkı yapıp önerilerde de bulunmuştum. Sonra daha yetkin hâle getirdin, emek verip ödülü de hak ettiğini düşünüyorum. Alıp okuyacak olan ne yazdığını öğrenecek ama senden romanınla ilgili kısa ipucu vermeni ve aldığın ödül üzerinden de hareketle genelde ödüller hakkındaki düşüncelerini bizle paylaşmasını istesem, ne dersin? 

İ. S: Ödülleri, yazarın emeğinin görünürlük kazanması, tanınmasını, yönünden olumlu buluyorum Fakir Baykurt Roman Yarışması saygın yarışmalardan biri. Unutulan İnsanlar romanını yazma serüvenim, geçmişin sessiz tanıklarıyla bugünün gürültüsü arasında bir köprü kurma yolculuğu... Yazdığım her satırda, unutulanı anımsatma, görmezden gelineni görünür kılma isteği var. Toplumsal eleştiri benim için bir hesaplaşma değil, bir sorgulama biçimi; geçmişe bir ayna, bugüne yön veren sessiz bir rehber. Sözcüklerle kendi içimdeki tarihi kazıdım, bunu yaparken de toplumun belleğine bir ışık tutmak istedim. Unutulan İnsanlar’ı yazmak benim için bir tanıklık eylemi, acıya, adaletsizliğe, değişmeyen insana… Belki de bu yüzden Unutulan İnsanlar romanı biraz itiraf, biraz isyan, biraz da umut taşıyor içinde. Ben yazarken yalnızca bir hikâye anlatmadım; geçmişin yankılarını bugüne taşımak, unutturulan hikâyelere yeniden can vermek, sesini yitirenlerin sözünü geleceğe taşımak istedim. Başarıp başaramadığıma okuyanlar karar verecek. 

T. Ç: Okur olarak üstümüze düşeni yaparız elbette deyip bir başka soruya geçmek isterim izninle. İçindeki yazarlık tepe lambanı bir çocuklar için bir yetişkinler için kullanıyorsun. Bu zor olmuyor mu? Ya da bunun sizde özel bir karşılığı var mı, yani hem çocuklar hem de yetişkinler için yazmanın? 

İ. S: Çocuklar ve yetişkinler için yazmak temel olarak farklı düşünme biçimleri, algılar ve duygusal derinliklerle ilgilidir. Bu farklar sadece dil düzeyinde değil, tema, yapı, tempo ve alt metin gibi pek çok katmanda ortaya çıkar. Çocuklar ve yetişkinler için yazmanın özel ama bir o kadar da farklı tarafları var. Yazmak bir ifade biçimi hem de içsel işleme süreci olduğu için, yaşa, yaşam evresine göre anlamı değişiyor. 

Çocuklar için yazmak keşif demek, oyun demek. Yazıyla, hayal gücünü somutlaştırmanın bir yolu… Kendini bulma, dünyayı anlama aracı... Duygularını, düşüncelerini ifade etmeyi öğrenirken, yazı onların iç dünyasına bir pencere açar. Yaratıcılık gelişir, hikâyeler, romanlar, masallar çocukların benlik algısını güçlendirir. Duygusal rahatlama sağlar. Çocuk için yazmak, onların konuşamadığını anlatmanın bir yoludur.

 

Yetişkinler için yazmak kendini anlamak, geçmişiyle, geleceğiyle, kimliğiyle bağ kurmaktır aynı zamanda. Düşünceleri düzenleme, karmaşık duyguları çözme, bazen de iyileşme aracıdır. Birçok yetişkin için yazıanı bırakma ya da başkalarıyla köprü kurma biçimidir. Ayrıca, yazı yoluyla kendini yeniden inşa etme, sorulara cevap arama sürecidir. 

Hem çocuk hem yetişkin için yazmak istemem benim iç sesimle buluşmamın bir başka yolu. Bunu çocuklar için oyunla, yetişkinler içinse bilinçle yaparım. 

T. Ç: Anladım, ilginç gerçekten de… Bu dediklerine katılmamak olanaksız… Maalesef geleceğimizi yetiştirecek güzel ve doğru şeyler yapmamız gerekiyor toplum olarak da erk olarak da… Peki, sırada ne var? Yazma tezgâhında. 

İ. S: Kendi sorunlarını, iç çatışmalarını bilmezden gelen bir karakterin sürekli olarak yeni arayışlar içinde olmasını konu alan bir roman üzerinde çalışıyorum… 

Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)