ankara-pastaneleri-selim--3172024124110.jpg


Ankara’da ilk pastane, cumhuriyetin ilk yıllarında Hükümet Meydanı’nda, daha sonraki yıllarda da Posta Caddesi’nin (şimdiki adı Teğmen Kalmaz) köşesinde bulunan Yeni Postane’nin bulunduğu yerde açıldı.

O yıllarda, Ulus’un başkentin ticaret merkezi oluşu, resmi binaların çoğunluğunun burada bulunuşu nedeniyle pastaneler de bu bölgede toplanmıştı. İstanbul Pastanesi buradaydı.

Ulus’tan Anafartalar’a doğru giderken Karaoğlan Caddesinin sağında, Yeni Sinema’nın karşısında, yarı ahşap bir bina olan İstanbul Oteli’nin giriş katındaydı. Birtat Pastanesi de buradaydı. Millî Eğitim Bakanlığı Yayınevi sırasında, 47 ve 49 numarada salaş dükkanlardan biriydi.

İlerleyen yıllarda yerleşim Yenişehir semtine kayınca, Kızılay’da Atatürk Bulvarı’ndan İzmir Caddesi’ne geçişteki Uçar Sokağın sol köşesindeki Armağan Apartmanı’nın zemin katında Özen Pastanesi hizmete girdi.

İstanbul Pastanesi kadar olmasa da sanat ve edebiyat adamlarının, politikacıların devam ettikleri bir mekândı, özellikle de Nurullah Ataç’ın…

O yıllarda Uçar sokakta oturan Ataç randevularını hep burada verirdi. Pastane, dondurma ve pastalarıyla ünlüydü. 1960’lı yıllara doğru kapandı.

Kutlu Pastanesi ise, Özen’in karşısındaki Kutlu Apartmanı’nın zemin katındaydı. Gerçek bir “Parizyen” kafe gibi hizmet verirdi. Bürokratların (Hasan Ali Yücel, Vedat Nedim Tör) siyaset adamlarının, yazar ve sanatçıların (özellikle Melih Cevdet, Orhan Veli Oktay Rifat, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dıranas, Sadri Ertem, Ahmet Hamdi Tanpınar) gözde mekânıydı. Ürünlerinin güzelliği ve temizliği ile ünlüydü. Saat 16.30 ile 18.30 arasında küçük bir orkestra hafif Batı müziği çalar, sohbet edenler pastalarını yerken müzik dinlerlerdi. Birinci katında bilardo oynanırdı. Özen Pastanesine göre daha pahalıydı Kutlu. O da Özen gibi aynı kaderi paylaştı, 1950’li yılların sonuna doğru bulunduğu apartman yıkılınca tarihe karıştı.

Derken…

1947’de Elazığlı iki kardeş Kazım Rüştü Güven ile Hamdi Başaran’ın ortak oldukları sinemanın inşaatına başlan. Sıhhıye ile Kızılay arasında, Orduevi’ndeki Atatürk heykelinin hemen hemen karşısına isabet eden yerde…

 

Büyük Sinema, 17 Ocak 1950 günü, sinema mevsiminin başlarında 1946 yılı yapımı Zehirli Yalan filmiyle kapılarını açtı. Sinemayla birlikte binanın orta katında bulunan pastane de kapılarını açtı. Büyük Sinema ile Büyük Pastane birbirini tamamlayan iki seçkin kuruluştu. 1950’li yılların Ankara’sının en nezih, en rağbet gören köşelerinden biriydi. Ankara’nın politika sahnesinde yer alan isimler ve ün kişiler, randevuları için Büyük Pastaneyi seçerlerdi.

Çoğu kez, pastane girişinde dimdik duran bir hanım görülürdü. Önceleri adı bilinmezdi. “Madam” diye hitap edilir ya da anılırdı. 35 ya da daha yukarı bir yaştaydı. “Yaşını belli etmez” dedikleri tiptendi. Sarışın, kısa saçı permalı, kuvvetli makyajlıydı. Orta boyluydu. İnce sayılmazdı ama, biçimli bir vücudu vardı. Genellikle koyu renk tayyör altına yüksek topuklu rugan ayakkabı giyerdi. Kibar ama ciddiydi. Müşterilerini sınırlı bir gülümsemeyle karşılar, nerede oturacaklarını belirlerdi. Bunu bazen gelenlere eşlik ederek kendi yapar, bazen de etrafındaki garsonlara talimat vererek yaptırırdı. Garsonlara da “siz”li hitap ederdi. Koşuşurlardı garsonlar Madam’ın bir dediğini iki etmezlerdi. Belli ki, Madam, pastanenin çalışanları üzerinde -kendi gibi- “kibar ama ciddi” bir disiplin kurmuştu.

Sonradan anlaşılacaktı ki, Madam aslen Rus’tu. Baba Karpiç gibi Beyaz Ruslardan… Adı Marika Larisa’y. Yakınları ona “Lala” diye seslenirlerdi. Söylenenlere göre, 16 yaşından beri Karpiç’de muhasebe işleriyle uğraşan bir “katibe”ymiş. Gene Rus asıllı olan Serj (sonradan adını Süreyya olarak değiştirecektir; bu adı ona Atatürk’ün verdiği söylenir) ile orada tanışmış, Büyük Pastane’ ye geçmesini Süreyya özendirmiş, sermaye vermiş. Süreyya da Karpiç’ten ayrılıp Soysal Apartmanın altında ünlü lokalini, Süreyya Pavyonu açtıktan bir süre sonra, Larisa da Büyük Pastane’nin işletmeciliği ve yöneticiliğini üstlenmiş.

Yani… Ankara’da çağdaş ölçüler içinde, servisi ve yiyecek içeceği gerçekten mükemmel sayılabilecek üç yeri de Rus asıllılar işletiyordu o yıllarda. Lokanta olarak Karpiç, müzikli lokanta ve gece kulübü olarak Süreyya ve pastane olarak Büyük Pastane… Üçünün de işletmecisi Rus…

Pastane özellikle pazartesi günleri, yeni gösterime giren filmin ilk günü dolar taşardı. 1951’de dört hafta oynayan “Avare”, aynı yıl iki hafta oynayan “Rüzgâr Gibi Geçti” filmlerinde pastane’ de yer bulmak adeta imkânsızdı. 1954’deki Zeki Müren ve İrfan Doğrusöz konserinde de…

Ve… Mualla Mukadder Atakan, Mualla Gökçay, Sevim Çağlayan, Muzaffer Akgün, Neriman Altındağ, Perihan Altındağ, Hamiyet Yüceses, Müzeyyen Senar akla gelen isimlerin;  Barış Manço’nun annesi Rikkat Uyanık’ın konserleri gibi…

Tiyatro temsillerinde de pastane iyi iş yapardı. Unutulmayacak oyunları izlemeye gelen Ankaralı sanatseverler, temsil öncesi pastanede vakit geçirirlerdi. Vasfi Rıza Zobu, Şaziye Moral, Bedia Muvahhit, Mehmet Karaca, Reşit Baran, Behzat Butak, Muammer Karaca gibi Türk tiyatro tarihinin büyük isimlerini izlemeye gelenlerin vazgeçilmez mekanıydı Büyük Pastane.

Yılbaşlarında da çok güzel eğlenceler düzenlenirdi burada. 1950-55 yılları arasında, zamanın ünlü piyanisti Yaşar Güvenir ile birkaç ses sanatkârının da katıldığı çok güzel yılbaşı geceleri yaşanmıştı bu mekânda…

1950 yıllarının Ankaralı gençlerinin sinema-pastane alışkanlıklarının başında Büyük Sinema ve Büyük Pastane gelirdi. Burada hem film seyredilir hem de filmden önce ya da sonra pastanede çay, kahve içilip etrafa bakılarak sohbet edilirdi. Bulvara bakan pencerelerin birinde yer bulabilirseniz, çay ve pasta eşliğinde, kaldırımlardan geçenlere, “yukarıdan bakmak için” ya da “temiz ve havalı” bir yerde, dostunuz ya da dostlarınızla konuşmak için…

Bulvar tarafına bakmayan masaların “hava” da fena sayılmazdı… Çünkü pastane bölgesi ile sinema bölgesi arasında duvar yoktu. İki taraf birbirinden, ortadaki bina boşluğunu balkon gibi çevreleyen bir setle ayrılmıştı. Sinema tarafındakiler pastanedekileri, pastanedekiler de sinema tarafındakileri seyredebilirlerdi. Birbirini tanıyanlar, göz göze geldiklerinde, birbirlerini selamlarlardı.

1960 yılı… mayıs aylarının ilk günleri…

Demokrat Parti iktidarının yönetimi kelimelerle anlatılmayacak kadar vatandaşı canından bezdirdiği günler… Kızılay Meydanı’nda her gün saat bir-bir buçuk sıralarında miting düzenlenirdi. Sanki sözleşilmiş gibi çevredeki sokaklardan boşalan insanlar meydanı doldururdu. Kavga çıkar, polisler acımasızca karşılık verir, silahlar, gaz bombaları atılırdı. Büyük Pastane de her yeri gibi etkilenirdi bu durumdan.

27 Mayıs 1960 günü…

İhtilalin subayları, askerleri, telefon etmek, radyoyu dinlemek, yiyecek bir şeyler almak için Büyük Pastane’ ye geldiler. Madam yoktu Büyük Sinema’nın makinisti Behiç Köksal’ın eşi Madam’a telefon açtı, durumu anlattı. Madam:

“Açın her yerleri, ne varsa pastanede, -imalathanede de bir şeyler olacak- askere verin, dağıtın; para da almayın, yesinler içsinler bize bugünü gösterdikleri için…” dedi.

Öğle saatlerine doğru da pastaneye geldi Madam. Pasta ustası Kâinat Usta’yı da yanında getirmişti. O gün içecekler dahil elde ne varsa askerlere sunuldu. Büyük bir kutlama yaşandı. (İnal Karagözoğlu, Ankara’da Sinemalar Vardı, Bilişim Yayınevi, 2004, ss.107-108).

Büyük Sinema ve Büyük Pastane görmeye, yaşanmaya değer bir yerdi

1974 yılına gelindiğinde

Büyük Sinema’nın önündeki camlı panoları, Savulun Battal Gazi Geliyor, Dokuz Canlı Karateci, Dört Hergele, Aşk Yatağında Düello, Karateci Caniler gibi birtakım filmlerin afişleri doldurmaya başla. Madam Larissa pastaneyi bırakıp ayrıldı.

Büyük Sinema... Ankara’nın en büyük sineması 29 yılın ardından 1978’de son kez seyirciyle buluştu. Daha önce pastanesine “elveda” diyen Ankara’nın mutfak sektöründe iz bırakmış 3 Rus’tan biri olan Madam, önce Kavaklıdere Sporting Kulübü’nün mutfağını çalıştır, ardından da 70’li yılların başında İlbank C Blok altında, “Madam’ın Yeri” isimli unutulmaz lokantasını açtı. Sonra Sonra mı? Zarafetine yakışır biçimde sessizce ayrıldı aramızdan...

Madam’ın terk ettiği pastane katının sol tarafında “Hamsiköy” adında bir lokanta açıldı. Hamsiköy, Ankara’nın ilk kadın garson çalıştıran işletmesiydi. Ferhan adında genç, sarışın bir kız özellikle öğle yemeklerinde lokantanın dolup taşmasına neden olurdu. Pastane katının sağ tarafını ise, önce bir spor salonuna dönüştürdüler, ardından langırt salonu yaptılar.

Büyük Sinema ve Büyük Pastaneyi bünyesinde bulunduran görkemli bina Haziran 1978’de Ankaralılara sessiz sedasız “Allahaısmarladık…” diyerek, kuyumcularıyla, gelinlikçileriyle bir iş hanına dönüş.

Tersine “sosyal evrim”i bu iki örnekten daha güzel ne açıklayabilir?

Selim Esen
Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler