mesut-mertcan-selim-esen-14082025161433.jpg


“… Şarapçı meyhanelerinde Cahit Seyhanlı’nın

Veremli Kız şarkısını dinlerdik.

Bazen de Berkant’ın Samanyolu’nu.

İkimizde aşıktık.

İsmet mahallesindeki bir kıza vurgundu,

Bense Sucuzade Mahallesi’nde ki bakkal Hatice’nin kızına.

Üç kadehten sonra hüzünlenir,

Meyhaneci Dalgacı Ayhan’dan pikaba başka plak koymasını isterdik.

Suat Sayın’dan şarkılar dinler, yalnızlığımızı bölüşürdük.

Urfalı Babi’nin sohbetine doyum olmazdı

Rakı kokan akşamlarda…

İçkisinden bir yudum alır, acı biber salçasını meze yapardı.

Zevkiyle acılarını harmanlardı Urfalı Babi.

Ahhh! Bir dili olsa da pamuk tarlalarının

Gençliğimi anlatsa…”

Bu satırların sahibi tanınmış bir şair olmasa da şiir gibi yaşamıyla anılmayı hak eder.

Anlatalım…

Çocukluk ve ilk gençlik yıllarındaki konuşmasını tam bir “Adanalı” olarak tanımlar. Dalga geçilen, kaba konuşması nedeniyle hoşlandığı kıza sinemaya gitme önerisi reddedilen ve benzer onlarca anının sahibi olan isim gün gelecek Türkiye’nin en iyi haber spikerlerinden biri olacaktı.

Mesut Mertcan

Bazıları için inanılması zor olsa da o, inandı ve başardı. Adana’ya özgü pek çok şey kendisinin yazdığı ve ‘Şimdi Şiirler’ albümünde seslendirdiği yukarıda aktardığımız “Pamuk Tarlaları” adlı şiirde kalmıştı.

Annesi ve babası doğumuna sayılı günler kala ayrılmıştı. “Ama benden sonra imalat iyi. On kardeşin en büyüğü benim” derdi.

Farklı bir çocuktu…

“Nedenini bilmiyorum ama yalınayak gezerdim. Babam oldukça varlıklıydı, bana da çok iyi bakardı ama sabah erkenden fırına gider simit alır satardım. Fırında kalmamışsa satanlardan alır yine satardım. Hoşuma gidiyordu. Çok da savurgandım. Elime geçen parayla şamfıstığı ve akide şekeri alırdım. Hala çok seviyorum…”

Tarihi bir dokuya sahip Tepebağ Mahallesi’nde geçmişti çocukluğu. Tepebağ İlkokulu’nda okudu. Babasının ekonomik durumuna göre dalgalı bir öğretim süreci yaşadı.

“Adana’da koleje başladım İstanbul’da devam ettim. Lisede Adana’ya döndüm. Bir disiplin içinde yetiştiğim için ayak uyduramadım. Sürekli kaçıyordum. Tiyatroya da heves sarmıştım. Devamsızlıktan belge aldım.”

Çok yaramazdı…

Kolej yıllarında futbol oynadı. Kızların saçlarını çekmekten çok hoşlanıyordu:

“Yaramazlık yapan öğrencileri ceza olsun diye kömürlüğe atarlardı. Orada çok arkadaş edindim.”

Babası sonradan Adana’da çok bilinen “Vatan Gazozları”nın imalatçısı olmuştu.

“Çıkmaz sokaktaki evimizin dışarıya bakan, delikli balkon gibi bir yeri vardı. Elime hortumu alır ‘Vatan Gazozları için, iyidir!’ diye anons yapardım.”

Tiyatroya ilgi, çeşitli yerlerde ve cambazhanelerde sunuculuk derken spiker olmaya karar vermişti. Çok zorlansa da 3 yılın derslerini verip diplomasını aldı. Ama Adana şivesi ne olacaktı?

İstanbul Şehir Tiyatrosu’ndan Reşit Baran “Oğlum” dedi, “Çalışarak başarılmayacak bir şey yoktur. Bol bol kitap oku” önerisiyle ona iki perdelik bir oyun kitabı verdi.

Okudu, bıkmadan çalıştı…

Askerliğini Orduevi’nde orkestra sunumlarını yaparak tamamladı. Adana’da o dönemin ünlü Emirgan Çay Bahçesi’nde çalıştı. Şükran Ay’ı ve Beyaz Kelebekler’i sundu. Maksim Gazinosu’nun yazlığı Taşlık’ta sunuculuk yaptı. İlk sunucusuydu.

Hayali TRT’ydi.

TRT sınavına ilk başvurusu kabul edilmedi.

“Çukurova Radyosu’na başvurdum. Adana İl Radyosu reklam ajansında çalıştığım için kabul ettiler. Ankara Radyosunu kazandım ama ihtiyaç olduğu için Erzurum’a gönderdiler.”

12 Mart 1974’de “Devamlılık Spikeri” olarak göreve başladı. Üç ay sonra Ankara Radyosu’na çağrıldı, sınava girdi ve paket televizyon programlarını seslendirdi.

“Tek idealimdi. Ben bir gün televizyonda haber okuyacağım ve başarılı olacağım demiştim. Ekrana 1976’da ilk kez ‘Güne Bakış’ ile çıktım. Zafer Cilasun rahmetli olunca beni ana habere kaydırdılar.”

Derken…

“İlk televizyon haberlerine çıkacağım. Can Baba (Akbel) ‘heyecanlı mısın?’ diye sordu. ‘Yoo radyoda haber okuyorum’ dedim. O da ‘heyecanlan heyecanlan, heyecan iyidir’ dedi. Jenerik başladı kalbim nasıl çarpıyor. Şartlanmışım. Ama hata yapmadım.”

1974-1987 yılları arasında 13 yıl TRT’de spiker olarak çalıştı, milletvekili adaylığı için ayrıldı. Ardından Star, Kanal 6, Ulusal Kanal… Ve küçük kanallar.

“Onlar da çekirdek olsun, iş olsun diye gittim ama aradığımı bulamadım.”

Zeki Müren ile Karanlıklar Güneşi’ni, Selda Bağcan’la Özgün Müzik Şöleni şiir albümlerini… Üç filmde rol aldı, belgeseller seslendirdi. 160 şiir yazdı. “Yıldız Gözlüm” adını verdiği şiir kitabının çıkacağı günün heyecanını yaşarken alkol bağımlılığı artık onu yıpratmıştı. Doğduğu Adana’da 71 yıl sonra, 25 Ağustos 2017 günü hayata veda etti.

O Adanalı Mesut’tu. Bu satırların sahibinin yakın çalışma arkadaşıydı.

Ne yazık ki değeri bilinmedi.

Nasıl bir ses’di derseniz:

Selim Esen
Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler