Zincire Vurulmuş Prometheus’ta “Parrhesia” / B. Sadık Albayrak
Michel Foucault’nun, Türkçeye Doğruyu Söylemek 1 adıyla çevrilen kitabı, Eski Yunan’da bu anlama gelen “Parrhesia” kavramının ortaya çıkışını ve zaman içinde hangi bağlamlarda sorunsallaştırıldığını inceliyor.
“Hakikati söyleme konusundaki dürüstlük”2 biçiminde anlaşılabilecek parrhesia kavramı, Foucault’nun araştırmasına göre, ilk kez tragedya yazarı Euripides’te ortaya çıkar. MÖ V. Yüzyılda Atina edebiyatında sık sık kullanılır.
Parrhesia, İngilizceye “özgür konuşma” olarak çevrilirken, Fransızca ve Almancası “açıksözlülük” biçimindedir. Sözcüğün Yunanca etimolojisi “parrhesiazesthai –ki par (her şey) rhema (söylenen) sözcüklerinin birleşiminden oluşur- ‘her şeyi söylemek’ anlamına gelir.”3
Bu sözcüğün isim hali parrhesia, eylemi anlatan biçimi parrhesiazomai, eylemi gerçekleştiren, yani hakikati söyleyen kişiyi niteleyen yazımı parrhesiastes’dir
Parrhesiastes, parrhesia’yı, yani doğru olan şeyi söyleyen kişidir. Foucault’nun açıklamasına göre, doğru olan şeyin her koşulda söylenmesi parrhesia değildir, onun belirleyici özelliği, hakikatin bilinmesinden rahatsız olması muhtemel bir otoriteye karşı, her türlü tehlikeyi göze alarak söylenmesidir. Foucault, kavramın bu özelliğini Euripides’in tragedyalarından yola çıkarak ortaya koyar.
Bu oyunlardaki parrhesiastes’ler, bir krala veya bir tanrıya karşı, onların öfkesini göze alarak doğruyu dile getirirler. Bir anlamda kamusal bir görevle hareket ederler, egemenlerin gerçeği görmesini sağlamak ve ona göre davranmaya davet etmek isterler.4
Foucault’nun parrhesia kavramını çözümlemesi, tragedya ve kamusal doğrunun söylenmesiyle sınırlı değildir. O, bu kavramın ilkçağ tarihinden, erken Hıristiyan tarihine izini sürerek, “kendilik kaygısı” çerçevesinde, kişinin kendine hakikati söylemesi, kendi hakikatiyle yüzleşmeyi göze alması anlamlarına evrilmesini irdeler.
Burada, ele alacağım bir tragedya olduğundan, kavramın, iktidar karşısında doğruyu söylemek anlamından yola çıkacağım. Aiskhylos’un, Zincire Vurulmuş Prometheus oyununda “doğruyu söylemek” ve sonuçlarının sergilenişi üzerinde duracağım.
KAHRAMAN OLARAK PROMETHEUS
Aiskhylos (MÖ 525-456), Atina tragedyasının üç büyük yaratıcısından biridir, doğum tarihi hepsinden önce olduğu için de adı başta yazılanıdır.
Onu Sofokles (MÖ 496-405) ve Euiripides (MÖ 485-406) izler. Parrhesia kavramının ilkin Euiripides’te ortaya çıkması, tragedya sanatının kurucusu diyebileceğimiz, Aiskhyos’un oyunlarında, en azından 90 yapıtından günümüze ulaşabilmiş 7 oyununda rastlanmaması, onun kahramanlarının bu eyleme girişmedikleri anlamına gelmez. Hatta daha ileri giderek şunu söylemek mümkündür: Atina tragedyasının ortaya çıkışı, bir doğruyu söyleme, hakikati arama eyleminin ortaya çıkışı anlamına gelir.
Tragedya sanatının kendisi, bir anlamda, parrhesia eylemi demektir. Trajik karakter, hakikati aradığı ve korkusuzca söylediği ve eylediği için yaşamı yıkımla karşılaşan karakterdir. Bunun en tipik örneği, hakikati aradığı için kendi geçmişiyle yüzleşmek zorunda kalan, Sofokles’in Kral Oidipus’u değil midir?
Tragedya üzerine bir incelemede şunları okuyoruz: “Tragedya, yeni, demokratik kentdevletin kimlik biçimlerinden biridir; oyuncuyu bir koroyla karşı karşıya getiren tragedya –araya ikinci bir aktör sokan Aiskhylos’dir- uzaklardaki mitin içinde tirana dönüşen kralı arayacaktır, onu tasarlayacak ve sorgulayacaktır, onu felakete sürükleyecek hatalarını ve yanlış seçimlerin temsilini sahneleyecektir.”5
Buradaki saptamadan, tragedyanın bir tür olarak, demokratik kent devletinin, toplumsal hakikati arama sanatı olarak ortaya çıktığını anlıyoruz. Mit biçimi altında, uzak tarih içinde sunulsa da anlatılan toplumun güncel sorunları ve çatışmalarıdır.
Aiskhylos’un yaratıcılığının olgunluk dönemi ürünlerinden Zincire Vurulmuş Prometheus da, tam bu çerçevede yerini bulur. Prometheus, tiran Zeus’a karşı, haksızlığa uğrayan insanların yanındadır. Ateşi çalarak insanlığa armağan etmiştir. Oyunun ilk sahnesinde onun tiran karşısında “bozguncu” olduğu söylenir ve bunun bedelini zincire vurularak ödemektedir.
Kratos (Güç), daha ilk sahnede Prometheus’un zincirlenişini şöyle gerekçelendirir:
Hephaistos, şimdi sana düşüyor artık
Babanın buyruklarını yerine getirmek
Ve zincire vurmak bu bozguncuyu
Has çelikten halkalarla
Bu diş diş, sivri uçlu sarp kayalığa.
Çalar da armağan eder mi ölümlülere
Senin şeref payını, kıvılcımlı ateşi!
Bütün sanatların kaynağı olan ateşi!
Böyle bir suçu cezasız bırakmaz tanrılar.
Öğrensin Zeus’un buyruğuna girmeyi,
Ve anlasın insanlardan yana olmak ne demekmiş.6
Prometheus’un, insanların yanında olması, “bütün sanatların kaynağı olan ateşi”, onun simgelediği bilim ve sanatları insanlara götürmesi yoluyla olmuştur. Oyunun ikinci Episeidon’unda Prometheus, Korobaşı’na, insanlara kazandırdığı bu bilim ve sanatların ayrıntılı bir dökümünü yapacaktır. Bilim ve sanatlar aracılığıyla “ağızsız, dilsiz, çocuksu varlıklara”7 aklı ve düşünceyi veren, onların uygarlık kurucusu olmasını, insanlaşmasını sağlayan Prometheus’dur. Böylelikle insanın doğruyu bulması ve ona göre eylemde bulunması mümkün olabilmiştir. Dolayısıyla, insanın parrhesia eyleminin kaynağında da Prometheus’da simgelenen bu akıl ve düşünce yetisi vardır.
PARRHESİASTES OLARAK PROMETHEUS
Prometheus, tirana karşı doğruyu dile getirme eyleminden çok, onun istencinin dışında davranma eylemiyle zincire mahkûm edilmiştir. Ama onun bu eylemi, insana akıl ve düşünce yetisini kazandırarak, doğruyu bulma, dile getirme, egemen karşısında ortaya koyma olanağı kazandırmıştır. Prometheus kişiliği, tam bir parrhesiastes kişiliğidir.
Doğru neyse, her türlü güç karşısında gözünü kırpmadan dile getirebilme cesaretinin bir örneğidir. Oysa onu kayalara zincirleyen Hephaistos öyle bir kişilik değildir. Onu zincirlerken ona acımaktadır, hatta belki hak vermektedir, ama bunun gereğini yerine getirecek, doğruya göre davranacak bir kişilik değildir. Hephaistos sadece yakınır:
Ama benim yüreğim nasıl dayanacak şimdi
Bir tanrıyı, kardeşimi zincire vurmaya
Fırtınaların dövdüğü bu kayalara?
Ama yüreğimin dayanması gerek:
Baba sözü dinlememek ağır suç çünkü.
Olgun düşünceli Themis’in sivri akıllı oğlu,
Sana olduğu kadar kendime de karşı gelerek,
Çözülmez çelik bağlarla
Bu insan geçmez kayalığa çakacağım seni:8
Prometheus, Hephaistos’un tersine, “kurulu düzeni çiğnemiş” olmayı göze almıştır. Hephaistos’un sözleriyle, Prometheus, “tanrıyken tanrı öfkesinden korkma”mıştır.9
Hephaistos’un doğruyu söylemeye gücü yetmeyen kişiliği, Kratos’un (Güç) şu çıkışmasında da görülebilir:
Vahlanmakla kurtaramazsın onu,
Boşuna sızlanıp yorma kendini.10
Kratos ile Hepaistos kayaya zincirleyip gittikten sonra, Prometheus, doğanın ve güneşin tanıklığında başına gelenleri dile getirir. “Hepsini biliyordum başıma geleceklerin” der, o doğru bildiği şeyi yaparken başına gelecekleri göze almıştır. “Bir nartex’in kamışı içinde” insanlara götürdüğü ateşin tohumu, bütün sanatların anahtarı olmuştur. Doğru-yanlış bilincini de insan, Prometheus’un insanlara bütün yolları açan bu eylemine borçludur. Parrhesia eylemi de, Prometheus’un mitleştirilen bu ilk adımına bağlıdır.
Prometheus’un Yunancadaki anlamı geleceği gören demektir. O da, başına gelecekleri bilerek, Zeus’tan zulüm göreceğini bildiği halde, doğru olduğunu düşündüğü şeyi yapmakta duraksamamıştır. Bu demektir ki, dört dörtlük bir parrhesiastes kişiliği vardır karşımızda. Tehlikeyi bildiği halde doğruyu söylemek ve yapmaktan çekinmeyen bir kişilik…
Kendisini işkence çektiği kayalıklarda ziyarete gelen, Okeanos kızlarından oluşan Koro’ya geleceği bilme gücünü anımsatır:
Ne kadar küçük düşürülmüş olursam olayım,
Ölümsüz mutluların başı Zeus
Benden yardım istemeye gelecek,
Öğrenmeye can atacak benden
Nerden doğabilecek olduğunu
Tacını tahtını elinden alacak devrimlerin.
İşte o zaman,
Hiçbir şey yumuşatmayacak beni;
Ne baldan tatlı sözlerin büyüsü,
Ne en ağır cezaların korkusu
Bildiğim sırrı söyletmeyecek bana.11
Koro’nun cevabı da Prometheus’un, parrhesiastes kişiliğini onaylar:
Sözünü sakınmıyorsun,
Başına gelen boyun eğdirmiyor
Tersine baş kaldırtıyor sana.12
Koro da, Hephaistos gibi, Prometheus’un başına gelenlere üzülmektedir ama değiştirmek için bir eyleme girişmez. Prometheus’un, onlara cevabında çizdiği zorba Zeus kişiliğinde de, ondaki, başına gelecekleri göze alarak gerçeği söyleme, parrheisa niteliğinin açıklamasını bulabiliriz.
Bilirim amansız olduğunu,
Yasaları keyfince uyguladığını,
Ama o demin söylediklerim
Rahatını kaçırınca, görürsünüz
Nasıl gevşeyecek yüreği,
Diner o zaman bu azgın öfkesi13
Oyunda tartışılan, toplumsal iktidarın yol açtığı sorunlardır. Tiranlığa dönüşen bir iktidarın sonunu ima eden tragedya, kent devletinin yurttaşlarına sorunları tartışma zemini sunmaktadır. Aiskhylos, Atina’da köleci demokrasinin yeni kurulduğu dönemde yaşamış ve oyunlarını yazmıştır. Yeni düzenin getirdiği umutlu beklentilerle iyimserdir. Çatışmaların doğru ve haklıdan yana çözüleceğini düşünmektedir. Son tahlilde doğrular er geç hükmünü yürütecektir. Zeus da, bütün despot nitelikli iktidarlar gibi, doğruların, tahtını sarsmasından kurtulamayacaktır. Oyun, dönemin kuruluşunu sağlayan değişmelerden ve devrimlerden söz eder.
Koro’yu oluşturan Okeonos Kızları, Prometheus’dan suçunu ve başına gelenleri anlatmasını isterler kibarca; “Anlat bize bunu, anlatmak acı gelmezse sana.” Prometheus’un cevabı, bizi yine parrhesiastes kişiliğe götürür. “Anlatmak acı gelir acı gelmesine” diyen Prometheus ekler: “Ama susmak da bir başka türlü acı”. O, bildiklerini anlatmayıp susarsa da acı çeken bir kişiliktir. Bu nedenle korkusuzca söylemeyi seçer. Anlattıkları tanrılar arası bir iktidar savaşının tarihçesidir. Prometheus, kişiliğine yakışan çözümü önerse de kimseye kendini dinletememiştir. Atina demokrasisinin iktidar çatışmalarına, mitsel dünyanın kişilikleri aracılığıyla, Aiskhylos’un akılcı çözüm önerilerini Prometheus dile getirir:
Nasıl kazanılır gelecek zamanlar,
Güçle, zorla değil, akılla kazanılır demişti.
Anlattım onlara bunu bütün nedenleriyle.
Dinlemediler beni, yüzüme bakmadılar bile.14
Tanrılar arasındaki devrimde, sözünü dinletemese de eylemsiz kalmaz Prometheus, yeni kuşakların, Zeus’un safında yer alarak, iktidara onun geçmesi için savaşım vermiştir. Buna karşılık Zeus, onu böyle kayalara zincirleyecek ölçüde vefasız çıkmıştır. Suçu, Zeus’un insanları düşünmemesi, onları yok oluşa sürükleyecek koşulları dayatması karşısında tepki göstermesi, insanlara ateşi taşımasıdır.
Geçerken, Aiskhylos’un tragedyasının konumuzla ilgili olmayan ama çok çarpıcı bir yorumunu da aktarmakta yarar var. Prometheus, insanlar için yaptıklarını anlatırken, suçlarından biri arasında şunu da söyler: “Evet, ölüm kaygısından da kurtardım ölümlüleri.”15
“Nasıl bir deva buldun bu derde karşı?” sorusuna Prometheus’un cevabı şudur: “Kör umutlar saldım içlerine.”16
Ölüm karşısında bulunan devanın nasıl umutla ilişkili, ama “kör” umutlarla ilişkili olduğunu düşünmek müthiş bir çözümdür. Mitsel dünyanın içinde, derin sorunlara, böyle kısa ve kestirme cevaplar bulmak mümkündür. Prometheus, ölüm kaygısından kurtarmakla, “kör umutlarla” süren bir hayatla, “yaman bir destek vermiştir”17 insanlara. Yaşam hep umutlarla doludur, umutlarla güzeldir…
Ne tatlı şeydir uzun uzun yaşamak
Cana can katan umutlar içinde
Sevinçten pırıl pırıl bir yürekle.18
Okeanos’tan, Parrhesia’nın neye benzediğini de duyarız; “Böyle acı, böyle ısırgan sözler” ederse, Zeus’un öfkesinin daha da artacağı konusunda Prometheus’u uyarır. “Aşırı bir dilden geldi başına gelenler” der. Ama Prometheus yine de uslanmış değildir. Okeanos, giderken ona şu öğüdü verir:
Bu arada sen rahat dur, taşkın sözler etme.
Sen ki o kadar üstün akıllısın,
Dizginsiz dil bela getirir, bilirsin.19
Prometheus’un buna cevabı, yine dizginsiz bir dille olacaktır. “İyisi mi, bırak, sen karışma artık” der. Okeanos’a göre, “Öfke hastalığına iyi gelen sözler vardır.” Ama Prometheus, bu sözlerin yeri ve zamanının gelmediğini bilir. O, aynı zamanda sır saklamayı da bilir. Doğruyu yeri ve zamanında söylemek gerekir.
Daha sonra Prometheus’u, bir başka Zeus kurbanı, inek boynuzları takılan ve acımasız bir kenenin dünyayı dar ettiği İo ziyaret eder. Prometheus, İo’ya da doğruyu söylemek üzerine konuşur:
Öğrenmek istediğini söyleyeceğim
Apaçık, dolambaçsız, dosdoğru,
Dostlarla öyle konuşmak gerekir,
Prometheus’tur karşında gördüğün,
Ölümlülere ateşi veren Prometheus.20
Devamında şunu da ekler:
Ben hiç de cimri değilim
Bildiklerimi söylemekte.21
Bütün bunlar, Prometheus’un kişiliğinin temel yanının bir parrhesiastes olmak olduğunu açıklıkla ortaya koyar. İo da, ondan kendisiyle ilgili gerçekleri, onu, “yalanlarla avutmaya kalkmadan”22 söylemesini ister. Çünkü, “en büyük kötülük aldanmadır”. İo, şu soruyu sorar: “Zeus tahtından düşebilir mi bir gün?”23 Prometheus bunun bir gün gerçekleşeceğini müjdeler. “Görünenden ötesini gören bir gözü vardır” Prometheus’un.
SONUÇ
Aiskhylos’un Zincire Vurulmuş Prometheus oyunu bir üçlemeden kalan tek bölümdür. Oyunun üçüncü bölümünün Zeus ile Prometheus arasında bir uzlaşmayla sona erdiği sanılmaktadır. Zincire Vurulmuş Prometheus, çıkar çatışmalarına dayalı bir toplumda, bunun yol açtığı devrimlerden söz eden, egemen karşısında dikbaşlılıkla durarak doğruyu söyleyen, söylemekle de yetinmeyip eyleyen bir kişiliği sahneye çıkarmıştır. Bu kişilik, Euripides tragedyalarında sorunları ve çatışmaları iyice açığa çıkan köleci Atina demokrasinin yeni kurulduğu, iyimser çağının kişiliğidir ve akılcı çözümlere umut ve güvenle doludur. Prometheus’un gördüğü zulüm karşısında baş eğmez kişiliği, doğruları her koşulda dile getirme yürekliliği tam bir parrhesiastes davranışı sergiler.
Bu kahramanın oyundaki eylemi, insanlığa ateşi, bilimi ve sanatları kazandırması, parrhesia’nın doğmasının da koşullarını yaratmıştır.
1 Michel Foucault, Doğruyu Söylemek, çeviren: Kerem Eksen, Ayrıntı Yayınları, 2012, İstanbul.
2 Joseph Pearson, “Editörün Önsözü”, A.g.e., s.7.
3 A.g.e., s.10.
4 31 Mayıs 2013’ten beri, her türlü polis şiddetini göze alarak meydanlara çıkan halkımız, iktidara doğruyu söylemek, bir diktatörlük olduğunu göstermek için eylemde bulunan bileşik bir parrhesiastes olarak yorumlanabilir. İstanbul’u ve Türkiye’yi ayağa kaldıran eylemler olurken, işi haber vermek olan televizyonların penguenlerin yaşamını anlatan belgeseller göstermeleri için Foucault ne düşünürdü acaba?
5 Jean-Pierre Vernant, Pierre Vidal-Naquet, Eski Yunan’da Mit ve Tragedya, s.344, çevirenler: Sevgi Tamgüç, Reşat Fuat Çam, Kabalcı Yayınevi, 2012, İstanbul.
6 Aiskhylos, Zincire Vurulmuş Prometheus, s. 39, çevirenler: Azra Erhat, Sabahattin Eyüboğlu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul.
7 A.g.e., s.60.
8 A.g.e., s.40.
9 A.g.e., s.40.
10 A.g.e., s.41.
11 A.g.e., s. 48-49.
12 A.g.e., s.49.
13 A.g.e., s. 49.
14 A.g.e., s. 50.
15 A.g.e., s. 51.
16 A.g.e., s. 52.
17 A.g.e., s. 51.
18 A.g.e., s. 64
19 A.g.e., s. 55.
20 A.g.e., s. 67.
21 A.g.e., s. 59.
22 A.g.e., s. 71.
23 A.g.e., s.75.
B. Sadık Albayrak
Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR