onur-bilge-kula-26072025161547.jpg


Bazı yazarlarımız öncelikle siyasal ve hukuksal alanda hala sayısız zorlukla boğuşmak zorunda bırakılmalarına karşın, uluslararası nitelikte ve saygınlıkta yapıtlar gerçekleştirmeyi başarmaktadır. Genç ve çeşitli cinsiyetten çok sayıda yazar, yazınsal türlerin tümünde nicelik ve nitelik bakımından hoşnutluk verecek ölçüde düzeyli yazın üretimine katkıda bulunmaktadır. Nitelikli ve kapsamlı yazın üretimine karşın, yazınsal sorunların ve görüngülerin irdelenmesi anlamında yazın kuramsal tartışma, ne yazık ki uluslararası düzeyin çok altındadır. Bunda çeşitli etkenlerin payı olabilir.

Yazın kuramı açısından en önemli etken akademik ortamdır. “Edebiyat” ya da “yazın”, fizik, matematik, sosyoloji, felsefe, tarih ya da başka toplum ve kültür bilim bölümleri gibi üniversitelerde bağımsız bir bölüm olarak yer almamaktadır. Bildiğim kadarıyla biri vakıf, diğeri de kamu olmak üzere, sadece iki üniversitede “karşılaştırmalı edebiyat bölümü” bulunmaktadır. Hemen hemen her üniversitede bulunan Türk dili ve edebiyatı bölümleri de genellikle edebiyat tarihi ağırlıklı bir yapı ve anlayışı sergilemektedir. Bu bölümlerde “yazın kuramı” bir yana, çağdaş Türk edebiyatı bile bütün yazarlarıyla ve türleriyle yeterince konulaştırılmaz. 

Alman edebiyatı üzerinden Türk yazınına yönelen Prof. Dr. Gürsel Aytaç, bir yandan bu alanda egemen olan kapalı ve sınırlı tutumun aşılmasına, öte yandan da “öteki” üzerinden “öz”e yaklaşarak, yazın kuramı alanındaki yetersizliği gidermeye katkı yapmayı deneyen bilimcilerden biridir. Daha önceki yazıları ve kitaplarıyla yazın kuramsal tartışmanın düzeylileşmesine ve çeşitlenmesine uygun ortam hazırlayan malzeme, içerik, yol ve yöntem ortaya koymaya çalışan Prof. Dr. Aytaç, Edebiyat ve Kültür kitabında (Hece Yayınları, Ankara 2005) yazın kuramının temel konularını ele almaktadır. Kitap, yedi bölümden oluşmaktadır ve her bölüm kendi içinde alt bölümlere ayrılmaktadır.

YAZIN - KÜLTÜR BAĞINTISI ve İNSANCILIK

Prof. Dr. Aytaç, anılan kitabın giriş bölümünde Amerika’da “cultural studies” adı verilen araştırmaların bir türevi olarak Avrupa yazın çevrelerinde gündeme gelen yazın-kültür bağıntısına değinmektedir. Küreselleşmenin de katkısıyla yeniden güncelleşen kültür kavramına ilişkin çeşitli tanım denemelerini ele alan yazar, kavramın kesin tanımının zorluğuna değinmekte, yazınsal bakımdan önemli bulduğu Terry Eagleton’un “kültür-yazın” ilişkisi konusundaki yaklaşımını öne çıkarmaktadır.

Yazarın aktarımına göre, Eagleton 2002 yılında Başkent Üniversitesi’nde verdiği “Kültür Savaşları” konulu konferansta, yazınsal açıdan tutarlı bir yaklaşımla kültürü “estetik bağlamda sanatsal ya da entellektüel değerler taşıyan eserler bütünü” olarak; antropolojik açıdan da “yaşam tarzı” olarak tanımlamaktadır. Anılan İngiliz yazınbilimci, “yazılı her şeyi yazın” olarak değerlendiren geniş bir yazın anlayışından yola çıkarak, yazını “kültürün taşıyıcısı” olarak değerlendirmektedir.

Giderek yaygınlaşan bu tümelci yaklaşım, kültür-yazın bağıntısı için verimli bir temel oluşturmasının yanı sıra, kültür bilimsel açıdan yazın kuramı tartışmalarına da geniş açılım olanakları sunmaktadır.

Aytaç anılan kitabında “romantizm dönemi” kapsamında öncelikle Alman düşün ve yazın tarihinin Johann Gottfried Herder, Friedrich Schiller, Friedrich Schlegel, Jacob ve Wilhelm Grimm ve Wilhelm Dilthey gibi kültür ve edebiyata felsefi açıdan yaklaşan yazar ve düşünürlerin konuya ilişkin görüşlerini ve katkılarını tartışmaktadır.

Çağdaş Alman yazınında kültür sorunsalına Heinrich Böll bağlamında değinen Prof. Dr. Aytaç, Böll’ün 1963-64 kış yarıyılında Frankfurt Üniversitesi’nde verdiği konferansların başlıca konusu olarak “insana özgü, insansal” kavramında yoğunlaştığını vurgulamaktadır. Böll’ün “insansalı” temel sorunsal olarak belirlemesi rastlantı değildir. Bu temel belirleyim, tarih boyunca çoğulculuk, eleştirellik, çözümleyicilik, akılcılık, laiklik, demokrasi, özgürlük ve ahlak gibi insanlığın evrensel değerlerinin çıkış noktasını ve ereğini oluşturmaktadır. Nitekim Heinrich Böll de anılan konferans dizisinde “insana özgülüğün” ve “insancılın” anlatımı olan “humanum” kavramını, edebiyatın temel sorunsalı ve geliştiricisi olarak nitelemiş ve yazın estetiği anlayışını bu kavram üstüne yapılandırmıştır.

KÜLTÜREL AÇIDAN YENİ AÇILIMLAR: YENİ ELEŞTİRİCİLİK ve YENİ TARİHÇİLİK

“Edebiyat ve Kültür”de “yeni eleştiricilik”, yazını kültür bilimsel araştırmalara doğru genişleten bir akım olarak değerlendirilmektedir. “New criticism”, diyesi, “yeni eleştiricilik” yirminci yüzyılın ilk yarısında Amerika’da ortaya çıkan ve daha sonra Avrupa’ya doğru yayılan yazın kuramsal bir yaklaşımdır. Öncelikle yazın kuramı, yazın eleştirisi ve yazın öğretimi alanlarında yenilik istemini anlatmakla birlikte, kalıcı kuramsal bir okula dönüşememiştir. Ancak, bu yaklaşımın önde gelen savunucularından T. S. Eliot, yazın yapıtlarının “özerkliği” ve “özyasallığı” ilkelerini öne çıkarmak suretiyle, “yapıta içkinlik” olarak adlandırılan yazınsal metin çözümleme yöntemini ve yazınsal yapıtların temel nitelikleri olan “yorumlanabilirlik” ya da “yorum açıklığı” ve “sanatsallık” ilkelerinin daha belirgin olarak yazın kuramsal tartışmada güncelleştirilmesine katkı yapmıştır. Yeni eleştiricilik, ayrıca “metin” kavramına özel bir önem verirken, metnin tarihsel, toplumsal ve yazarın kişiliğiyle ilgili öznel boyutlarını göz ardı etmiştir.

Yazın bilimci Prof. Dr. Aytaç, “yeni eleştiricilik” akımının edebiyatın sınırlarını kültür boyutuna açacak ölçüde genişletmesi kapsamında Alman kültür felsefecisi Ernst Cassierer’in Nazi zulmünden kaçarak, Amerika’da Yale Üniversitesi’ndeki görevi sırasında yazdığı “Simgesel Biçimlerin Felsefesi” adlı yapıtını anmaktadır. Cassierer’in kültür ve dil felsefesinde “simge/sembol” kavramı önemli bir yer tutar. Bu bağlamda “simge” ya da dilbilimdeki güncel anlatımla “gösterge” anlamındadır.

Konuya bu açıdan bakılınca, iletişim ve bildirişim aracı olan dil bir göstergeler toplamı olarak, kültür de insanlığın “göstergeleştirdiği” düşünsel ve nesnel etkinliklerin süreci ve sonuçlarının tümü olarak tanımlanabilir. Böylece, her metin bir yandan göstergelerin anlamlı bir örgüsü ve bütünleştirimi, öbür yandan da özgün bir kültür ürünü olarak değerlendirilebilir. Bu düşünsel ve kuramsal açılım, edebiyat ile kültür bağıntısını dolaysız olarak ortaya koyduğu gibi, yazınbilimin yöntem anlayışını dallar-arasılık ya da dallar-üstülük gibi ilkeleri de kapsayacak ölçüde genişletir. Söz konusu açılım ya da yönelim, Aytaç’ın kitabında da yankısını bulmuştur.

‘MEDYALİTE’: ARAÇSALLIK MI DOLAYIMLILIK MI?

“Yazınbilim ve kültür bilimler” bağlamında ele alınan kavramlardan biri de “medyalite” kavramıdır. Anılan kavram, yazın kuramsal tartışmada önemli bir yer tutmaktadır Bu nedenle yakından irdelenmesinde yarar vardır. Prof. Dr. Aytaç, kavrama Türkçe bir karşılık önermemekte, sadece “bütün kültürlerde metinler, farklı medyalara ve iletişimselliğe dikkatimizi çeker” saptamasıyla, kavramın içeriğini belirginleştirmeye çalışmaktadır. Latince medius’tan (aracı, aktarıcı, dolayımlayıcı vb.) türetilen Batı dillerindeki “medium” ve onun çoğulu “medien” kavramı, Türkçede en genel anlamıyla ve çoğul durumuyla “medya” ya da “medyalar” biçiminde kullanılmaktadır.

Kavram, yazılı ya da görsel basını anlatmak için kullanıldığı bağlamlarda sorunsuz görünmektedir. Ancak, yazın kuramı söz konusu olduğunda kavramın anlam içeriği belirsizleşmektedir. Bu nedenle, yazın kuramsal tartışmada dil birliği sağlanabilmesi için kavramın irdelenmesi ve karşılığının belirlenmesi gerekmektedir.

Yazın kuramsal bağlamda “medyalite” kavramına köken ve güncel kullanım anlamı bakımından karşılık önerilebilmesi için şöyle bir yol izlenebilir:  “medium” için “araç” denildiğinde, “medyalite” için “araçsallık” ya da “araçlılık” denilmesi gerekir. Araçsallık ya da araçlılık, yazınsal bir metnin herhangi bir araç üzerinden somutlaştırımını anlatır.

Felsefi açıdan konuya yaklaşıldığında, dil de en geniş anlamda bir “araç” olduğundan yazınsal metinlerin “araçsallık” niteliği, yazar tarafından dile döküldüğü anda başlar. Bu kapsamda seçilen yazınsal tür, basım, yazın pazarı, okuyucu, eleştirmen ve televizyon ve radyo gibi tanıtıcılar bir “araç” olarak nitelendirilebilir.

Medyalite yukarıdaki bağlamlarda sorunsuz görünmektedir; ancak, bu kavramdan türetilen “entermedyalite” kavramı söz konusu olduğunda durum daha da karmaşıklaşmaktadır. Örnekseme yöntemiyle “entertekstualite”  temel alınarak türetilen “entermedyalite” kavramından yazın kuramında “birbirinden kesin olarak ayrılan en az iki anlaşım ve iletişim aracının kullanıldığı ya da en az iki araçtan yararlanıldığı durum yahut ortam” anlaşılır. “Entermedyalite” kavramı bu yaklaşımla Türkçe karşılık bulmak amacıyla irdelenince, “medium” kökü temelinde yukarıda geliştirilen önerilerin yetersiz kaldığı ortaya çıkmaktadır.

Tipolojik bakımdan “entermedyalite” şu anlam bağıntıları içerisinde kullanılmaktadır:

1. Kullanılan ya da yararlanılan araçlar bakımından edebiyatın güzel sanatlar, film ve müzik gibi araçlarla ya da onların eşliğinde kullanıldığı durumlar; 2. Bir yazınsal türde ya da yapıtta tek bir aracın başatlaşması ya da birden fazla aracın bir arada kullanılması; 3. “Entermedyal bağıntıların niteliği, diyesi, bir yapıtın belli bir bölümünün söz konusu olduğu “kısmi” ya da yapıtın tümünün söz konusu olduğu “tümel” bağlantılandırmaların niteliği; 4. Açık ya da örtük “entermedyal” bağıntıların ayırıcı niteliği olarak etkileşimlerin yoğunluk düzeyi.[1]

Yukarıdaki anlamlandırma denemesini biraz daha belirginleştirebilmek için, “entermedyalite” den bir yazınsal türün bir başka türe aktarımı ya da dönüştürümü, örneğin, bir romanın filmleştirilmesi, tiyatroya ya da operaya uyarlanması, bu uyarlanımın kendisi, süreci ve bu sürecin sonucu da anlaşılır.

Kavrama bu çerçevede bakıldığında, “medyalite” için “araçsallık” önerildiğinde, “entermedyalite” için “araçlar-arasılık” ya da “ara-araçsallık” denmesi gerekir. Ancak, bu önerinin yetersiz kaldığı görülmektedir. Bu nedenle, “medya” için “dolayım”; “medyalite” için, “dolayımlılık” ya da “dolayımsallık”; “entermedyalite” içinse, “dolayımlar-arasılık” ya da “ara-dolayımlılık” karşılık olarak önerilebilir. Güncel yazın kuramının en temel kavramlarından biri olan bu kavram da böylece uluslararası düzeyde yerleşmiş olan anlam içeriğine uygun olarak Türkçede karşılanmış olur.

KÜLTÜR METİNLER TOPLAMI MIDIR?

Prof. Dr. Aytaç’ın Edebiyat ve Kültür’de tartıştığı bir başka yöntemsel kavram “yeni tarihçilik”tir. Ansgar Nünning tarafından yayımlanan yukarıda andığım Yazın Kuramının Temel Kavramları adlı başvuru yapıtından da anlaşılacağı gibi, “yeni tarihçilik” (new historicism) 1980’li yıllarda Amerika’da “kültür bilimsel açıdan edebiyatı gerekçelendiren kuramsal bir paradigma” olarak yazın bilimsel tartışmada başatlaşan kuramsal bir akımdır. Kültür antroploji temelinde yazınsal metinleri “yorumlama” eğilimli bu yaklaşım, bütünlükten büyük ölçüde yoksundur. Bu yorumlama anlayışında öne çıkan başlıca kavram “bağlam”dır.

İlerleme düşüncesinin ve “çok-kültürlü değerler çoğulculuğunun bunalımına” bir tepki olarak dizgeleştirilen yeni tarihçilik, öncelikle yapıta içkinliği vurgulayan ve yapıtı tarihsel-kültürel bağıntılarından soyutlayarak, yapıtın “özerkliğini” saltlaştıran “yeni eleştirelliğe” karşı kuramsal bir tepki olarak geliştirilmiştir.

Yeni tarihselci yönelim, yazınsal yapıtı toplumsal alt yapı-üst yapı ilişkisi içerisinde değerlendiren Marksist “yansıtmacı” yazın kuramını da eleştirel bir mesafeden değerlendirir.  Aytaç’ın ilgili bölümde yaptığı tutarlı belirlemeyle, yazınsal metinlerle kültürel olgular ve süreçler arasındaki karşılıklı etkileşimi öne çıkarır.

Edebiyat ve Kültür içerisinde yer alan “Doku Niteliğiyle Kültür” bölümü, kültür ile yazın arasındaki karşılıklı etkileşim ve belirleyim ilişkisini irdelemek bakımından önemlidir. Latince kök anlamı “doku” ya da “dokuntu” olan metin (Text), yazınsal çözümlemelerin somut dayanağını oluşturur. Yazın kuramındaki yeni açılımlar, bir kültürü, o kültür içerisinde yaratılan metinlerin tümü, toplamı olarak kavramaya eğilimlidir. Bu bağlamda metinler, içerisinde oluştukları kültürün bütün özelliklerini ve özgünlüklerini yansıtırlar. Dolayısıyla, her hangi bir metnin içeriğine uygun olarak çözümlenebilmesi, taşıdığı kültüre ilişkin yeterli bilgi donanımı ile olanaklıdır. Kültür yaratıcısı ya da biçimlendiricisi olan birey, küme, sınıf ve topluluklar, aynı zamanda yarattıkları kültür değerini ve değersizliğini sözcüklere, dil bilimsel anlatımla “göstergelere” dökerek anlattıkları için, yazınsal yapıtın oluşumunu olanaklılaştıran göstergeler dizgesi olan dil, kültürün de taşıyıcısı ve aktarıcısıdır.

YAZINSAL YAPITLARIN ÇÖZÜMLENMESİNDE İKİ TEMEL KAVRAM: METİNSELLİK ve DOLAYIMSALLIK

Dolayısıyla yazar-yapıt-okuyucu arasındaki iletişim ya da söyleşim (diyalog), tarihsel, toplumsal ve kültürel göstergeler dizgesi olan dil dolayımıyla geçekleşir. Bu bağlamda bir dolayım üzerinden kendisini ortaya koyan her yazınsal yapıtın özyapısal ve ayırıcı niteliğinin “kurgu” olduğu açıktır. Bir yazınsal yapıt, öncelikle kurgu, kurgunun dilsel anlatımı olan biçemselleştirim ve biçemselleştirime oluşturucu olarak eşlik eden estetikleştirim süreci sonucunda sanatsallık ve tekillik özelliklerini kazanır. Bu süreçte dilin yapı taşları olan göstergeler, kurgu, biçemselleştirim ve estetikleştirim etkinliklerinin taşıyıcısı ve anlatımlarıdır.

Kültürün taşıyıcısı ve aktarıcısı olan göstergeler “bileşeni” metinler, dolaylı ve dolaysız olarak karşılıklı bir esinlenim, hatta etkileşim içerisinde bulunduklarından, her metin bir “ara-metin”, her kültür de bulunduğu an içerisinde bir “ara-kültür”dür. Bu açıklamalar ışığında kültür-edebiyat bağıntısı en açık biçimde “göstergesellik”, “metinsellik” “dolayımlılık” kavramlarında açığa çıkar. Göstergesellik, metinsellik ve dolayımsallık ise, yazınsal yapıtların çözümlenmesinde ve yorumlanmasında kuramsal bakımdan belirleyici önemde temel ölçütlerdir.

Göstergeler bileşeni olarak kültürel dokuyu yansıtan metin ve onun dilsel gerçekleştirimi olarak “dolayım” kavramları, yazınsal yapıtların “dallararası” (enterdisipliner) bir anlayışla ve yöntem bakımından çoğulcu bir yaklaşımla değerlendirilmesini gerektirir. Böylece, kültür-yazın arasındaki söyleşimsel ilişki yazın kuramı açısından da verimli bir biçimde irdelenebilir. Prof. Dr. Aytaç Edebiyat ve Kültür kitabında ayrıca, yazın-toplum, yazın-din, yazın-cinsiyet, yazın-öteki ilişkisini konulaştırarark, yazın-kültür bağıntısının araştırılmasına önemli bir katkı yapmaktadır.

Türkçenin bilim dili olarak yetkinleşmesine katkıda bulunmak amacıyla, Prof. Dr. Aytaç’ın anılan yapıtında değindiği kavramlardan bazılarının Türkçe karşılıkları konusunda şu önerilerde bulunmak isterim: “Fiktion” için kullanılan “kurmaca” yerine kavramın içeriğini daha belirgin yansıtması nedeniyle “kurgu”; “disiplinlerarasılık” yerine “dallararasılık”; “mültikültüralizm” için “çok-kültürcülük”; “enteraksiyon” için “eylemler-arasılık” yerine “eytişim”; “entersübjektivite” için “özneler-arasılık”; edebiyatın en temel kavramlarından biri olan “kanon” için “koyut”, “kanonite” için “koyutsallık”; metinselliğin temel ölçütü olan “kohezyon” için “bağlaşım”; “koherens” için “bağlam”; Brecht’in tiyatro anlayışının temeli olan “Verfremdung” için “yabancılaştırma” yerine “yadırgatım”; “selfreflection” için “özdüşünüm”; Kant’ın “Imperativ” kavramı için “emir” yerine “buyrum” kullanılabilir.

[1] Ayrıntı için bak. Ansgar NÜNNING (yayım.): “Grundbegriffe der Literaturtheorie” (Yazın Kuramının Temel Kavramları); Verlag Metzler, Stuttgart-Weimar 2004.

 

Prof. Dr. Onur Bilge Kula
Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler