Son Dakika



Ülkemizde iktidar, kamuoyunu oyalayan tartışmaları şu şekilde işliyor: AKP önce, neoliberal-muhazakar ideolojisinden doğan, doğrudan kendisinin bir “sorun” olarak tarif ettiği bir Cumhuriyet kazanımına ya da bir Aydınlanma değerine saldırıyor. Sonra da “kamuoyunda tartışılsın istiyoruz”, diyor ama hepimiz biliyoruz ki bu hegomonik bir tartışma talebidir, bir tartışma değil bir “dayatma”dır.

Bu açıdan ortada tartışılan bir şey yoktur ve sonunda kamuoyu denilen “AKP aleti”, ikna edilmiş oluyor. Toz duman kalkınca ve tartışanlar yalnız başına kaldıklarında o “yalnızlığın” içinde seni duyacak hiçbir “akıl-yürek” kalmamış oluyor. İşte daha geçen ay yaşanan “muhazakâr sanat” tartışmasını hatırlayan kaldı mı bilmem. Bilmem ama tartışmanın “tiyatro”dan çıktığını ortada iktidarca oynanan bir “tiyatro” olduğunu da unuttuğumuza eminim.

Sakız ve tiyatrocu tartışmasıyla başlayan gelişmeler (Burada sakızı çiğneyenin bütün bu sonuçların ve tartışmaların doğmasını öngörerek ve bilerek müdahaleye zemin hazırlamak için bir provokatör olabileceğini bir an akıldan çıkarmadan...) sağcı-liberal kesimin ortaklığında Devlet Tiyatrolarına ve Şehir Tiyatroları'na saldırıya dönüştü. Tartıştık, tartıştık (Bu tartışmanın çok önemli teorik -toplumsal-tarihsel nedenleri değil şimdi anlamak istediğim...) ve bu tartışmanın arkasında binlerce tiyatro emekçisi işsiz, yersiz ve yurtsuz kalmak üzere.

Bu tartışmanın yürütülmesinde sakız çiğneyen egemenin tiyatrocu tarafından eleştirilmesi nasıl bir araç olarak kullanıldıysa Şehir Tiyatroları'nda gösterilen oyunlar da “sağcı ve faşist” saldırının yürütülmesi için araç olarak kullanıldı.

Bu oyunlardan bir tanesi de Orhan Alkaya'nın sahneye koyduğu Rosenbergler Ölmemeli adlı oyundu. Bu oyun da sonuçta bir Aydınlama değerinin yüceltilmesi üzerineydi. İşte bu noktada Hadi Uluengin gibi sözde liberal ve sayfalarında muhafazakâr sanat manifestolarının yazılmasına kadar varacak Zaman gazetesinden yazarlar oyuna saldırıya geçti. Bir tanesi daha da ileri giderek Rosenbergler’in idamının “suçlu” oldukları için “yerinde” olduğunu bile savundu. (Fikret Erten, Rosenbergler Suçluydular...) Onlar “suçlu”ydu ve öldürülmeliydi. Denklem bu kadar basit işte. Bu suçluları anlatan oyunlar sergilemek de ne demekti? Bu gözler neler okudu, deyip gözlerin okuduğunu akıl ve yürekle mahkûm etme yetimizinse hâlâ diri olduğunu yine de anımsatmak isterim.

İşte bu tartışmaları içinde yeni edindiğim bir fotoğraf kitabını incelerken rast geldim Rosenberg'lerin o ünlü fotoğrafına.

Son bir sarılış ve öpüşle ayrılacaklardır birbirlerinden biraz sonra. Bütün yakıcılığıyla o iki insanın birkaç dakika sonrasını düşünerek irkildiğimiz o fotoğraf. İşte o fotoğrafta o güzelim iki insanın arkasında sırıtan bir “kelle” bakıyordu objektife...

Yeniden baktım, yeniden baktım...

Meğer bu ünlü fotoğraf o sırıtan gardiyanın kellesi sansürlenerek dünyaya yayılmış. Elime büyüteci aldım ve surata tekrar baktım. (O surata “yüz” dememek gerekiyor.) Neden gülüyordu, neye gülüyordu bilmiyoruz. Ama bildiğimiz şeyler vardı. Bu fotoğrafta bugüne kurulan bir zincir vardı onu gördüm!

Hadi Uluengin ve Fikret Erten ve onun gibiler o fotoğrafta “gülen surat”tılar bugün. O gardiyanın suratını hiçbir sansür insanlığın gerçeklik sahnesinden kaçıramadı bugünün “sırıtan egemenlerinin pişmiş kellerini de” kaçıramayacak. O gülen surata iyi bakın. Kendinizi saklayın, oyunlarımızı, sanatımızı sansürleyin...

Nereye kadar?

Hadi Uluengin'in 2012'de yazdığı yazının giriş bölümü:

İBB Şehir Tiyatroları bu sezon “Rosenberg’ler Ölmemeli” oyununu sahneliyor.

Anonsu radyoda duyduğumda inanmamıştım. Şaka sandımdı. Meğer değilmiş!

Evet evet, yurttaş vergileriyle finanse edilen bir belediye kurumu ipliği çoktan pazara çıkmış bir dezenformasyon abidesini bugün hâlâ “gerçek” diye yutturmaya çalışıyor. Pes!

Nihat Ateş
Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)

REKLAM

ÜCRETSİZ ABONE OL

REKLAM