antalya-muzesi-gercek-ede-6092025094431.jpg


Müze binası yıkılır mı?

Medeniyet kavramına önem vermeyenler yıkabilir…

Örnek mi?

Antalya Müzesi…

Müzenin kuruluşu 1919 yıllarına kadar uzanıyor.

Ülkemizin en büyük müzelerinden biri olan Antalya Müzesi bugünkü büyüleyici ortamına ve muhteşem tarihsel zenginliğine olağanüstü çabalar sonucunda ulaştı.

Antalya 28 Mart 1919’da İtalyanlar tarafından işgal ediliyor. İşgal kuvvetlerinin gelmesiyle birlikte yörenin tarihsel zenginlikleri, yabancı arkeologların ilgi odağı olmaya başlıyor. Açıkta bulunan eserlerin teker teker toplanmasını fark eden duyarlı bir lise öğretmeni Süleyman Fikri Erten, Antalya Mutasarrıflığına başvuruyor ve Asar-ı Atika memuru olmayı başarıyor. 1919 Haziran ayından itibaren kent merkezinde bulunan tarihi ve antik eserleri Bayraktar Baba Türbesi’nde depolayarak bir depo müze oluşturuyor.

undefined

İşte, Antalya Müzesi’nin ilk temelleri böyle atılıyor. 1922 yılında Alaaddin Camii’ne taşınan eserlerle ilk müze binası gerçekleşiyor.

1937-1972 yılları arasında ise Yivli Minare Camii’nde hizmet veren müze, sonunda taşınmaktan kurtuluyor ve 1972 yılında bugünkü yerine kavuşuyor. 1985 yılına kadar da çeşitli tadilat ve onarım görüyor.

Günümüzde Antalya Müzesi, bölgenin sınırları içinde yer alan üç antik kültür merkezi olan Likya, Pamfilya ve Pisidia’nın eşsiz arkeolojik zenginliklerine sessizce ev sahipliği yapmakla kalmıyor, on üç sergi salonu, düzenli bahçesi, Açıkhava galerisi ve mini tiyatrosu ile bizi tarihsel bir yolculuğa çıkarıyor.

Sergi salonunun her biri birbirinden değerli eserlerle dolu; Tabiat Tarihi ve Prehistorya Salonu, Seramik Eserler Salonu, İmparatorlar Salonu, Tanrılar Salonu, Mozaik Salonu, Perge Tiyatrosu ve Batı cadde ile Çeşme Salonları, Lahitler Salonu, Ölü Kültü ve Kazı Salonları, Sikke Salonu, Etnografya Salonu ile yitirilmiş miraslar yeniden canlanıyor.

Müzenin barındırdığı ‘Yüzyılın Definesi - Elmalı Sikkeleri’ ile ‘Yorgun Herkül Heykeli’nin sunumu ise bize tarihi eser kaçakçılığının boyutlarını ve yurtdışından geri dönüş öykülerini çarpıcı bir dille anlatıyor.

18 Nisan 1984’de Antalya’nın Elmalı ilçesi, Bayındır köyünde kaçak kazılar sonunda yapılan çok büyük bir tarihi eser kaçakçılığı ortaya çıkıyor. Yaklaşık 1900 adet gümüş sikkeden oluşan bir define bulunuyor ve yurt dışına kaçırılıyor. O dönemde Cumhuriyet gazetesi yazarı olan Özgen Acar, bu büyük olayın peşine düşüyor, yıllarca çaba gösteriyor.

Elmalı sikkeleri neden bu kadar değerliydi?

Bulunan sikkelerin çoğu ticari amaçla yapılmamıştı ve sikke uzmanları tarafından “Yüzyılın Definesi” olarak değerlendiriliyordu. Sikkelerin arasında bulunan ve Deka Drahmi olarak belirtilen sikkeler ise en paha biçilmez sikkelerdi. Sadece on dört adet basılmıştı ve Yunanların Persleri yendiklerinde anı amacıyla yapılan sikkelerdi.

undefined

10 Mart 1988 yılında Amerika’da Los Angeles’ de on adet Elmalı Sikkesi, 26 Mayıs 1988’de İsviçre Zürih’te üç adet Elmalı Sikkesi aynı şekilde müzayedede satışa çıkarıldığında anlaşmalar sonucu geri alındı. 1996’da gerçekleştirilen girişimlerle bu sayı on sekize çıktı. Sonunda 1800 adet sikkenin Amerikalı iş adamı ve koleksiyoncu William Koch ve şirketince alındığı belirlendi. Uzun bir hukuki süreçten sonra dava sonuçlandı ve 1661 sikke geri alındı. Ancak en değerli on dört sikkeden ancak altı adet Deka Drahmi iade edildi, geri kalan 200 civarındaki sikkenin ne olduğu bilinmiyor.

Önceleri, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde korunan 1679 sikke, ait olduğu bölgeye, Antalya Müzesi’ne getiriliyor. 1979 adet sikkenin 1348 adedi Anadolu’da, 287 adedi orta ve kuzey Yunanistan’da, 44 adeti ise Ege Adalarındaki yerleşim yerlerinde basılmış örnekleri oluşturuyor.

1980’de Perge kazılarında Herakles heykelinin alt yarısı bulunuyor. Heykel, Yunan heykeltraş Lysippos’un İÖ 4. Yüzyılda yaptığı ünlü Yorgun Herkül heykelinin Roma kopyası. “Yorgun” olmasının nedeni, ünlü 12 görevliden Nemea Aslanı’nı yenmek için gösterdiği mücadele.

Gazeteci Özgen Acar, 1990 yılında heykelin üst yarısının Amerika’da Boston Güzel Sanatlar Müzesi’nde olduğunu fark ediyor ve dönemin Antalya Müze Müdürü Kayhan Dörtlük’e heykel parçasının fotoğrafını gönderiyor. Herkül’ün yurda dönüş süreci böyle başlıyor. Özgen Acar’ın konuyu Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlaması ile de süreç hızlanıyor.

1991 yılında arkeolog Prof. Dr. Jale İnan’ın raporu New York Başkonsolosluğu’na gönderiliyor. Heykelin mülkiyet sahibinin itirazı üzerine Jale İnan, 1992’de yaptığı incelemelerle parçaların birbirine ait olduğunu kanıtlıyor. Boston Müzesi Fine Arts’ta bulunan heykelin üst parçası ülkemize getiriliyor.

9 Ekim 2011’de Yorgun Herkül, parçaları birleştirilmiş şekilde Antalya Müzesi’nde sergilenmeye başlıyor.

Bunca mücadele vermiş, bin bir badire atlatmış olan Antalya Müze binasının yıkılacak olması tarihin yıkılması anlamına gelmiyor mu?

Selim Esen

Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler