Cem Savran ile Av romanı üstüne
- Siz bir şairsiniz ve Av da sizin ilk romanınız. Öncelikle şunu sorayım: Şiir ve roman uzak türler değil mi? Cem Savran: Hemen belirtmeliyim ki bu bir ilk roman değil. Daha önce iki roman yazmış ve çöpe atmıştım. Av’da acemiliklerimi aştığımı ve deneysel kimi anlatım tekniklerini kullanmayı bir kenara bıraktığımı söyleyebilirim… Türler konusuna gelince, insanın her sözünü şiirle dile getirmesi pek de mümkün değil. Romanın anlatım bakımından olanakları çok geniş. Hemen hemen tüm yazınsal türleri içine alabilecek bir yapısı var. Nitekim şair olmanın avantajını kullanarak romanımda iki farklı karakter için yazdığım yedi-sekiz şiir var. Bir o kadar da hikâye de bulunuyor. Teknik açıdan bir ömrü, ömürleri, bir dönemi ayrıntılarıyla dile getirme ve yazma olanağı veriyor. Roman için, 'Tarihi yazılmamış kişilerin tarihidir.’ diyen Michel Butor'a katılmamak mümkün mü? Roman yazma konusunda bu düşünce çok heyecan verici. Romancı yok olup giden yaşamların kurtarıcısı bu anlamda. Elbette romanın olanakları bununla da sınırlı değil, hiç yaşanmamış yaşamları kurgulayıp anlatma olanağı da var… En az şiir kadar hayal gücünün işletilebileceği bir tür. - Gerçek yaşamla yapıtınız arasındaki örtüşmeyi ve bir yazar olarak gerçekliğe karşı tutumunuzu da öğrenmek isterim. Cem Savran: Elbette tarihsel koşulları, olgu ve olayları, mekânları, roman kahramanlarını inandırıcı bir şekilde yansıtmak için gerçekçi bir tutum takınmak, o temel üzerinden yürümek gerekiyor. Ancak bir de yazarın düş ve düşünce dünyası var. Akışta yazarın önüne çıkan olasılıklar ve koşullanmalar da kurguya katılıyor. Fakat hayal gücü ve yaratıcılığın baskın olmadığı yapıtların gerçekliğin sıradan hatta daha kötüsü sıkıcı bir anlatımına düşme tehlikesi olduğu da unutulmamalı. Av’ın gerçekçilik temelinden yükselen hayal gücünü de içeren kurgusal bir yapıt olduğunu söyleyebilirim. Hatta tevazuu bir yana bırakırsam, yazınsal değerinin oldukça yüksek bir yapıt olduğunu dahi ileri sürebilirim. Roman kahramanlarımdan birine uygun olacağı için yani kurgusal nedenle üç tane Bektaşi nefesi bile yazdım bu roman için. Romanımda gerçeklikle kurmaca ve hayal gücü arasında diyalektik bir bütünlük olduğunu düşünüyorum. - Romanın baş kişisi Sarp 12 Eylül darbesine gecenin bir vakti birkaç arkadaşıyla birlikte bir teknede yakalanıyor. Sarp’ın bir 78’li olduğu düşünülürse bunun bir dönem romanı olduğu söylenebilir mi? Cem Savran: Yazarın çağıyla zorunlu olarak sıkı bir ilişki içinde olduğu düşünülürse romanın bir tarihsel arka plan taşıdığını söyleyebiliriz. Fakat Av’ı ‘dönem romanı’ olarak yaftalamak doğru olmaz. Romanın katmanlarından biri bu. Başka katmanlar da var. Örneğin romanın büyük bir kısmı sıradışı bir mekânda geçiyor… Aşk ve macera olguları da romanın karakterlerini dolayısıyla romanı kuşatan katmanlar. - Sarp için çok şey söylenebilir, ancak benim sorum basit Sarp av mı avcı mı? Cem Savran: Kendi seçimi olmadığı halde ikisi de. Avken avcı, avcıyken ava dönüşebiliyor insan. Modern insan doğal güdüleriyle var. Kendi içimizdeki doğayı çoğunlukla unutuyor veya gözardı ediyoruz. Böyle yapınca da hayal kırıklıklarıyla boğuşmak zorunda kalıyoruz. Farkında olalım, olmayalım gündelik yaşamda üstü örtük biçimde av ve avcı ilişkileri devam ediyor. Sarp avcılığı tümden reddeden bir ideolojiye sahip bir av konumundayken koşullar onu nerelere ve nelere zorluyor bunları okuyuculara bırakalım isterseniz. - Sarp ile deniz arasında falezler ile deniz arasındaki ilişkiye benzer bir şeyler yok mu? Sarp'ın denizle böylesine içli dışlı hemhal oluşu etkileyici. Üstelik falezler gibi deniz karşısında soğukkanlı bir şekilde ve pasif olarak durmuyor da. Cem Savran: Deniz, Sarp’ın kanıksadığı bir varlıkken onunla zorunlu olarak başbaşa kaldığı zaman onu ikinci keşfedişinde devasa bir canlı hatta bir anne olarak algılamaya başlıyor. İstanbul’da vapurla karşıdan karşıya geçip de denizin farkında bile olmayan ne çok insan var, değil mi? Deniz, Sarp’ı yalnızca yıkamakla, okşamakla kalmıyor doyuruyor da. İçinde taşıdığı bütün zenginlikleri ona sunuyor. Tabi bazen hırçınlaştığı, öfkelendiği, kükrediği, Sarp’ı yorduğu da olmuyor değil. - Roman ele aldığı dönemin Antalya’sını bire bir yansıtıyor yanılmıyorsam. Eski Cezaevi, hastane hatta Orhan Taylan’ın Belediye İşhanının geniş duvarına yaptığı Promete tablosu… Kaleiçi, Yat Limanı, Kırk Merdivenler, Balbey Camii, Dönerciler Çarşısı, Kemiklik Mahallesi Kadınyarı… Sarp’la birlikte Antalya sokaklarını arşınladığımı hissettim. Cem Savran: Yaşadığım kente vefa borcumu bu romanla ödemek istediğim doğru. Antalya yalnızca turistik güzelliklerle dolu bir mekân olarak algılanmamalı. Her şeyin yüzeysel, gelgeç kısacası turistik olması korkunç bir şey. Antalya’yı yazınsal bir mekâna dönüştürmekte bir parça katkım olsun istedim. - Bildiğimiz kadarıyla sırada daha başka roman ve şiir dosyaları da var. Cem Savran: Altı ay kadar önce yeni şiir kitabım Metal Kelebek'in ardından Av yayınlandı. Uzun süredir yazdıklarımı yayımlama girişiminde bulunmamıştım, ama artık teklifler geldikçe yayımlayacağım. Sırada beş roman ve üç şiir dosyası, iki inceleme kitabı var. - Çok satan kitaplar arasına girme olasılığınız var mı? Cem Savran: Ben şiirin olduğu kadar romanın da sıradanlıktan uzak, yaratıcı ve sanatsal bir çabanın ürünü, edebi değer taşıması gereken bir tür olduğunu düşünüyorum. Çok satar romanların bu özelliklerinin ya olmadığını ya da zayıf olduğunu görüyoruz. Bunu söylemekle anlaşılmaz, bunaltı verecek bir üslupla söz oyunlarıyla okuru oyalama çabasında olduğum sanılmasın. Sade, açık, akıcı bir üslupla yaratıcı, sanatsal bir anlatımı buluşturmak amacındaydım. Av’da bunu başardığımı rahatlıkla söyleyebilirim. Av'ın rahat anlaşılır, ama yazınsal değeri olan ilgi çekici ve iyi bir hikâye olduğunu düşünüyorum. - Sanırım kitabı pandemi nedeniyle yalnızca kitapyurdu.com sitesinden edinebilecek okurlar. Cem Savran: Evet. Umarım bu sıkıntılı günler tez geçer. Yaşar Cevher
Gercekedebiyat.com
YORUMLAR