Ustura Kemal’in çizeri ‘Rüzgârbaba’ Haldun Sevel…
Usta denizci Sadun Boro, sevgili eşi Oda Boro’ya “Maymun” diye seslenirmiş… Bunu duyup şaşıranlara; “My Moon” diyorum, evet… Çünkü ‘My Moon’ Türkçede; ‘Mehtabım, ayım’ anlamına gelir, demişti yıllar önce izlediğim siyah-beyaz bir televizyon programında. Mizah dostu, yaşama ustası Sadun Boro “My Moon”u ile evlilik kararlarını Hürriyet gazetesinde şöyle duyurmuş: BEKÂR RUHUNA MEVLİD Daha 36 ncı sonbaharında iki başlı, dört ayaklı olmaya nihayet rıza gösteren SADUN BORO’nun Kadıköy Evlendirme Dairesinde 24 şubat pazartesi günü (bugün) saat 16.30 da yapılacak hazin nikâh törenine cümle dost ve dindaşları davet olunur. NOT: Vasiyeti üzerine çelenk yerine kotra levazımatı yollanması vaciptir. Haldun Sevel’in ilgisini çekeceğini düşündüğüm her şeyi ilettiğim gibi, bu eğlenceli duyurunun gazete kesiğini de görünce derhal kendisine ilettim. Çünkü Sadun Boro bir deniz bilgesiydi ve kardeşi gördüğü Haldun Sevel’e ‘el vermişti’. Ustura Kemal’in çizeri olarak tanıyıp sevdiğimiz Haldun Sevel, bugün “Rüzgârbaba” namını alacak kadar usta denizcidir artık… Açılmadan önce rüzgâr durumunu teklifsizce soran denizcilere her koşulda bilgi veren bir çelebi, “Denizciliği Türk’ün büyük ülküsü” olarak görmemizi isteyen bir büyük devrimcinin takipçilerindendir: “En uygun coğrafi konumda ve üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye endüstrisi, ticareti ve sporu ile en ileri bir denizci ulus yetiştirmek yeteneğindedir. Bu yetenekten yararlanmasını bilmeliyiz. Denizciliği Türk’ün büyük ulusal ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız…” Önemi yeterince kavranamamış bu büyük ülküyü yeniden toplumun gündemine her gün getirmeye çaba harcayan Mustafa Kemal’in bir askeri var: Cem Gürdeniz… “Mavi Vatan” kavramını yaratıp bizlere öğreten Emekli Amiral Cem Gürdeniz, Sadun Boro’yu andığı bir yazısını bakın nasıl bitiriyor: (…)Aydınlanmayı, sanayi devrimini yaşamamış gerilemiş ve çökmüş Osmanlı İmparatorluğu üzerine, dünya tarihinin yetiştirdiği ve bu asırda bizlere nasip ettiği en büyük lider Mustafa Kemal’in girişimci ruhu olmasa, 13 Kasım 1918 günü Kartal istimbotu üzerinde işgal donanmasına bakarak ‘geldikleri gibi giderler’ diyebilir miydi? Kurtuluş ve kuruluşu başarabilir miydi? Atatürk, Kurduğu genç cumhuriyeti neden gençlere emanet etti? Sadun Boro, gençliğin Mustafa Kemal’e ve cumhuriyete armağanlarının en büyüklerinden birisidir. Bir Türk genci cumhuriyetin 45. yılında 10.5 metrelik yelkenli bir tekne(Kısmet-mb) ile dünyayı dolaşabildi ve kendisine bağımsızlık ve egemenlik emanet eden atasına bu başarısıyla en büyük armağanı verdi. Toprak gemi Anadolu’nun ilk yelkenci dünya gezgini, Türk amatör denizciliğinin kutup yıldızı, mavi uygarlık rotasının usta kaptanı, çevre dostu, mavi vatanın büyükelçisi, Sadun Boro’yu Mustafa Kemal Atatürk’ün onun 9. Yaş gününe denk gelen günde söylediği sözlere sadık kalarak denizciliğimize yaptığı katkılar önünde saygı ile eğiliyorum. Dilerim 21. Yüzyılda Anadolu yüzlerce Sadun Boro’lar yetiştirir. Bu güzel yazıyı okur okumaz yine Haldun Sevel’e ilettiğimi söylememe gerek yok herhalde… Haldun ağabeyin yanıtını hoşgörüsüne sığınarak paylaşmam gerekiyor çünkü duygulu satırlarının, Atatürk’ün “Büyük Ulusal Ülkü” olarak görmemizi istediği Denizcilik kavramına, sevgi boyutuyla büyük katkısının olacağına yürekten inanıyorum: “Sağ olun efendim. Ben de size hiçbir yerde anlatmadığım, yazmadığım bir anımı anlatayım. Yıl 1964’tü sanıyorum. ‘Kısmet’in omurgası, kıç ve baş bodoslaması yerleştirilmişti. O zamanlar ortaokullarda sabahçı öğlenci usulü vardı. Ben sabahçı idim. Okuldan çıkar çıkmaz Kısmet’i seyretmeye giderdim. Biz Salacak Ahali sokakta otururduk. Bir alt sokak Toprak sokaktı. O sokağın altı ise Salacak sahili, Kısmet’in yapıldığı yer. Tabut kaya derdik o kayıkların bağlandığı büyük taşların arkasındaki atölye... Önceleri müsaade isteyip girer, bir köşeye sığınırdım. Sonra Athar amca da bana alıştı: -Ne o delikanlı dün gelmedin? diye takılırdı bazen. Sıra kısmetin kalın kaplamalarına geldiğinde el rendeleri ile kaplamalar alıştırırken yerlere iri iri talaşlar düşerdi. Ben o talaşları bir çuvala kağıtlarına doldururdum. Bir gün ya Athar amca ya Sadun Boro bana sordu: -Sobaya mı lazım bu talaşlar? -Hayır hayır, dedim, odamın duvarına asacağım. Her taraf Kısmet koksun diye. Herkes bir an durdu bana baktı. Hatırlıyorum… Evet Komutanım, ben o talaşları tam 44 yıl sakladım. Yıl sanırım 2008’di. Kısmet Martı marinada idi. Büyük usta bana, “Hadi gel Kısmet’in 40. dönüş yılını kutlayacağız” dedi. Sadun abi, Oda abla ve ben... Offf… Mutluluğa bak. Hemen koştum Teknem Maviş’ten o aynı çuval içindeki talaşları… Maviş’in en gizli yerinden çıkarttım. Kısmet’e geldiğimde büyük usta elimdeki çuvalı görünce: -Koca adam nedir o öyle, dedi. Oturdum… -Bu çuvalı tam 44 yıldır saklıyorum. Kısmet yapılırken kaplamaların talaşlarını toplayan çocuğu hatırlamadın mı? Sadun abi öyle bir ayağa fırladı ki, Oda abla: -Aman Sadun dikkat et, diye bağırdı. Büyük ustanın gözlerinden iplik gibi yaşlar iniyordu. Birlikte ağladık, ağladık… O çuvalda Kısmet’in eti kemiği vardı. Talaşları kokladı kokladı ağladı, ağladık. O gece o talaşlar konfeti gibi başımızdan aşağı yağdı. Her Şerefe deyişte… Sanırım bir avuç talaşı bir mendile sardı büyük ustam. Bu abide adamı andığımız için şükranlarımı kabul edin komutanım. Haldun Sevel” Bugünlerde yeniden yayınlanan “Ustura Kemal-Eski Bir Hikâye” adlı çizgi romanıyla biz hayranlarını sevindiren Haldun ağabeyimize verimli uzun bir ömür diliyorum… Ustura Kemal’in omzuna asılı ceketi, adalet duygusunun haklı rüzgârıyla havalanacak, Rüzgârbaba’dan bilgi alan denizcinin yelkeni özgürlük rüzgârıyla dolacak… “Toprak gemi Anadolu”, Ustura Kemaller Rüzgârbabalar gibi has evlatları sayesinde Bağımsızlık rüzgârında yeniden demir alıp, avara edecek… -Haydi, bir kez daha: Vira Bismillah! Mustafa Bilgin
Gerçekedebiyat.com