Shâkespeare'in Sonelerinin konuları
Shâkespeare'in 154 Sonesinin genel konusu, sevgidir; sevgili ise sarışın bir erkektir. Bu durum Divan şiirimizle çağdaş olan Soneleri, çağının genel şiir anlayışıyla örtüştürüyor.
Shâkespeare'in 154 Sonesinin genel konusu, sevgidir; öyküsü ise bir sevgi serüveni. Bu öykünün dört kişisi var: Ozan (belki Shakespeare'in kendisi, belki bir anlatım aracı olarak yarattığı bir ozan), sarışın erkek sevgili, esmer kadın ve rakip ozan. İlk Sonelerde ozan kendisine ihsan ve yardımlarda bulunan bir genç aristokrata güçlü ve heyecanlı bir sevgiyle bağlıdır. Sonraları, bir rakip ozanın göze girmesi ve başka sadâkatsizlikler yüzünden acıklı durumlara düşer. Son Soneler, bir esmer kadına duyulan cinsel sevgiyi anlatır. Bu kısa özetten anlaşılacağı gibi, 154 Sone ozanın soyut sevgiden cinsel bağıntılara kadar geçirdiği türlü türlü ruh olaylarının öyküsü gibidir. Genel konunun gelişmesi bakımından, Soneler çeşitli sıra ve sınıflara konulabilir, ama en belirli bölme şudur: 1. Sone I'den Sone 126'ya kadar soylu gence yazılmış olanlar 2. Sone 127'den Sone 152'ye kadar esmer kadına yazılmış olanlar. (Sone 153 ve 154, dizinin bütünlüğünden ayrı düşmektedir. Bunlar, iki eski Yunan şiirinden çok serbest ve aksak olarak İngilizceye aktarılmıştır.) Birinci uzun bölümdeki sevgili (Shakespeare kendisinden yer yer «dost» ya da «arkadaş» diye de bahsetmiştir) genç ve soylu bir adamdır. Bir kadın gibi güzel, ozandan çok daha genç, servet ve soyluluk bakımından çok üstündür. İlk on yedi Sonede Shakespeare, gencin evlenmesi ve güzelliğini çocuklarında devam ettirmesi için yalvarır. Geçen zaman ve yaklaşan ecel, güzelliğin baş düşmanıdır. Güzellik, ancak devam etmekle zamanın ve ölümün elinde yok olmaktan kurtulabilecektir. Onun için, genç adam güzelliğini çocuklarında sürdürmelidir. Sone 18'den başlayarak, ozan, sevgilisinin güzelliğini şiirlerinde yaratmak ve yaşatmak zorunluluğunu duyar. Bir yan yaşlanmaktan yakınan ozan, şiiri —hele kendi şiirini— güzelliğin bir görkemli anıtı olarak görür. Zaman ve ecel sevgilisi güzelliğini alıp götürse bile o güzellik Sonelerde sonsuz yaşayacaktır. Sone 26'dan sonra, ozan, sevgilisinden bir süre uzak kalır. Bu sürede geçmiş günlerin mutluluğunu özlem ve üzüntüyle düşünür: Nedense kaderin sillesini yemiş, insanların (ya da soylu gencin) gözünden düşmüştür artık. Soylu genç, ozanın sevgisine ihanet etmiştir: Anlaşılan, ayrılık sırasında genç adam ozanın metresiyle düşüp kalkmış. Ama ozan, genç adamı ölesiye sevdiği için bu utanç verici olayı bile bağışlar. Sonra yeniden yollara düşen ozan, özlem acısı çekerken şiirinde sevgilisinin güzelliğini bir yandan soyutlaştırır, bir yandan sonsuzlaştırmağa çalışır. Varlık, onun için bir çile olmuştur artık; dünyadan elini eteğini çekmeye yeltenir, ama sevgisi öyle derindir ki bu düşünceden cayar. Derken, sevgilisinin adı karışan bir rezaleti haber alınca derin bir üzüntünün pençesine düşüp ölümü düşünür kara kâra. Yine de sevgilisini bir türlü aklından çıkaramaz. Gelgelelim, rakip bir ozanın göze girmesi yüzünden Shakespeare gözden düşmüştür. Sevgilisini bırakmağa karar verir, ama bu sefer sevgilisi ona döner. Ozan kuşkular içindedir, güveni kalmamıştır artık. Bundan sonra sırayla ayrılıklar başlar, sevgi yeniden canlanır, ihanetler olur: Ozan sevginin ölümsüzlüğünü ister ama, cinsel iştahlarla ihanetler ve ayrılıklar yüzünden zaman ve ecel sevgiye karşı zafer kazanacak duruma gelmiştir. Sone 12?”'den Sone 152'ye kadar uzanan ikinci bölüm, o0z8nın esmer kadınla yaşadığı yarı acı yarı tatlı hayatın öyküsü. Bu bölümde, genç adama duyulan mânevi sevgiye karşılık, esmer kadına bağlanmanın ozanı cinsel İsteklere tutsak düşürdüğü anlatılmaktadır. Shakespeare, Elizabeth çağının gerçek güzellik saydığı sarışınlığa kıyasla esmerliğin üstün olduğunu savunur. Ozan, metresine candan bir sevgiyle bağlı görünmez. Esmerliği övmekle beraber, yer yer esmer kadını güzel değilmiş gibi gösterir. Bazen «esmer» derken «kara», «karanlık», «şom» an lamını vermek istiyor gibidir. Evli bir kadın olan metresi başkalarıyla da düşüp kalkmaktadır. Ozana en büyük ihaneti, soylu gençle yaşaması olmuştur. Bütün bunlara rağmen, kadının öyle güçlü ve çekici bir kişiliği vardır ki ozan ona körü körüne bağlı kalmakta, gönlünden bir türlü söküp atamamaktadır. Cinsel iştahın zaferidir bu. Yukardaki özet, Shakespeare'i Sonelerde kendi gönlünün acılarını ve mutluluklarını anlatmış gibi gösterebilir. Belki de gerçekten, Sonelerin otobiyografik bir niteliği var. Bunu kesin olarak bilmiyoruz. Sonelerde Shakespeare dört beş yıl süren ve kanlı canlı bir cinsel heyecandan en ince soyut sevgiye kadar değişen bir kişisel serüveni izlemiş olabilir. Bazı eleştirmenlere göre, Soneler Shakespeare'in kendi bar yatını yansıtmıyor. Ben diye konuşan ozan, Shakespeare'in kendisi değildir, sanat sesidir. Bu şiirlerin gösterdiği sevgi anlayışa ve estetik kaygılar, Rönesanstan Shakespeare çağına gelmiş olan belli başlı geleneklere uymaktadır: Sevgi şiiri, doğrudan doğruya kişisel sevgiyi anlatmaz ve onu bir duygu, bir insanlık yaşam tısı olarak inceler. Erkek ya da kadın, herhangi bir güzel varlık, kendisi olarak değil, soyut gerçekler yönünden şiire konu olur. Yirminci Yüzyıl eleştirmenlerinden Northrop Frye, Shakespeare Sonelerinin Batı uygarlığında bilinç ve istemin son sınırlarrına kadar araştırılmasına yol açan ruh arayışını çağın edebiyat geleneği içinde özetlediğini söylüyor. Frye'a göre, Shakespeare Batı dünyasında Petrarch'ın idealizminden Proust'un acıklı bunalımlarına kadar sürüp gelmiş olan sevgi çeşitlerinin hepsini Sonelerinde algılayıp yaratmıştır. Shakespeare'in kendi yaşantılarını anlatsa da anlatmasa da, Soneler sevginin sayısız yönlerini çırılçıplak ortaya atıyor ya da hafifçe duyuruyor, alev alev heyecanla haykırıyor ya da incecik duygularla yansıtıyor, ruhun derinliklerini aydınlatıyor ya da karanlık kıvranışları üstü-kapalı söyleyişlerle gizli bırakıyor Birbiri ardına Sonelerde sevgi dolu bir gönlü sarsan heyecanlar onu didik didik eden çileler bazen canlı bazen duru, ama her zaman duygulu bir lirik sesle açıklanmış: Taparcasına sevmek, korku, özlem; ihanet, sevginin mutluluğu, kıskanma, iyilik ve gaddarlık, cinsel istek, güzelliği ve sevgiyi çürütecek olan ölüm karşısında korku, hayal kırıklığı, sevgi uğrunda her acıya katlanma, umut ve karamsarlık, günah ve suç duygusu, sevgili önünde bezginliğin değersizliği, şiirin yaşatma gücü, lânet ve nefret... Sevginin insan ruhundaki her duygusu, insan yaşantılarındaki her görünüşü Sonelerin bir yerinde ifade edilmiştir denebilir, Sevgiye değin ne varsa, gönle değen ne varsa, hepsi Sonelerde. Belki de başka hiçbir şiir dizisi, sevgiyi bu denli derinlemesine ve genişlemesine yaratabilmiş değildir. Sonelerin çoğunluğunun genç bir erkeğe yazılmış olması ve ateşli bir sevgiyi haykırması, Shakespeare'de homoseksüel (pe derast) eğilimler olduğu düşüncesine yol açmıştır. Shakespeare uzmanları arasında çözümlenememiş bir nokta bu. Herhalde hiçbir vakit çözümlenemeyecek. Bir ozanın bir güzel erkeğe hayranlık ve sevgi duymasının o çağlarda bir edebiyat geleneği ve günümüzdeki homoseksüellik anlayışından bambaşka bir sanat tutumu olduğunu öne süren bilginler var. Özellikle eski İtalyan sonelerinde sık sık kendini gösteren erkek sevgisini sone geleneğinin bir çeşit gereği sanan bu görüşe karşılık, bazı Sonelerde rastlanan belirli ifadeler, Shakespeare'in sarışın gence karşı gerçekten homoseksüel nitelikte bir sevgi duyduğu düşüncesinde azımsanamayacak bir gerçek payı bulunduğunu ortaya koymaktadır. Shakespeare ile sevdikleri arasındaki ilintileri, felsefi ve e tetik yönden yorumlamak da mümkün: Shakespeare belki de sarışın genci ideal güzelliğin simgesi olarak görüp öyle yaratmıştır. Ozan, sevgilisinin erkekliğiyle kadın yüzünü eşi olmayan bir karışım halinde birleştirmiş olabilir. Sarışın gencin soyluluğu da aslında bir mânevi temizlik, arınmış ruhun bir boyutudur. Böyle bir güzelliğe duyulan sevgi, cinsel iştahların çirkinliğinden uzak kalır. Soyut bir sevgidir o. Sarışın gençte dış güzellik gerçek bir gönül zenginliğinin, yaşama dürüstlüğünün ve mânevi değerlerin belirtisidir. Güzellik, bu anlamda erdemdir. Sonelerdeki bu estetik anlayışında (gerçekten böyle bir anlayış varsa) bir dinsel nitelik bulmak da mümkün: Güzellik bir erdemse ona gönül vermek ve tapmak, onun üstün ahlâkına ermeğe çalışmak gerekir. Güzelliğin böylesiyle vuslat olamayacağı için 9even gönül ona erişememekten doğan çileye katlanmalıdır. Sevgili ve bu çileyi çeken gönül arınır, bedenden koparak gerçek temizliğe kavuşur. Türlü yönlerden doğru ve yararlı olsa da bunlar şiir-dışı bakış ve yorumlardır. Asıl önemli olan şiirin kendi iç gerçeğidir. Ona ermek için en doğru ve en değerli kaynak, Sonelerdir. Sonelerin gerçeği, kendi içlerindedir. Talat Sait Halman
(Tüm Soneler, Shakespeare, Cem Y. 1989. S. 31 – 35)
Gercekedebiyat.com
YORUMLAR