turkiyeli-yazarlar-turkce-1032025231432.jpg


Bizim kuşak yüzyılın başındaki gelişmeleri ve değişimleri (Avrupa’daki sanat hareketleri, Rus devrimleri, Çin, Hindistan devrimleri) ah çekerek anar, insanlığın bu muazzam değişimine tanık olanları kıskanır, o zamanlarda yaşayanları şanslı sayardı.

Ancak bilmem farkında mıyız son gelişmelerle, adı henüz konmamış olsa da ‘geri dönülmez biçimde yeni bir çağ’a girdiğimizi kesinlikle söyleyebiliriz. Büyük bir alt üst oluş, kolay öngörülemez gelişmeler inanılmaz olaylar gözümüzün önünde bir rüya gibi yaşanıyor.

Bu yeni çağ, kuşkusuz ki dünyayı yöneten canavarın karnının ağırması, kımıldaması, yer değiştirmek istemesinden kaynaklı biraz zorlama bir çağ. Canavar kampın lideri ülkede Trump’ın iktidara gelmesi ve yönetiminin el kitabı Project 2025’i ve onun uluslararası durum ve “düzen”e uyarlanması olan Şubat 2025 Münih Zirvesi’ndeki ABD tezleri bu alt üst oluşun önemli kaynağı.

AB’ye kaba bir dille saldırması, Ukrayna’yı işgale girişecek şekilde Putin’le anlaşması, al Tayvan’ı ver Panama’yı, al Kırım’ı ver Ukrayna, Grönland madenlerini gibi tüccar bir kafa ya da Çin’le büyük hesaplaşma ya da Çin ve ABD taraflı iki kutuplu bir dünya için AB’yi değil Rusya’yı partner seçmesi bunun nedeni olabilir.

Ancak sürpriz gelişme, - isteklerinin ne olduğu bugün bile tam açık olmayan- Türkiye’nin maddi ve manevi enerjisini tüketen  emperyalist taşeron 40 yıllık kanlı terör örgütü PKK’nın, kurucusu tarafından lağvedilmesidir. (Kuşkusuz bu gelişmelere tanık olmak da az buz tarihsel şans değil.)

Şu veya bu, terör örgütünün sahiplerinin bu işi kolay bırakmayacakları gerçeğine karşın işin diyalektiği (dünya konjonktürü, bölge konjonktüründeki asal değişimler) terörün gerçekten bitebileceği olasılığını da içinde ciddi olarak taşımaktadır

Türkiye’nin on yıllardır ayağına vurulmuş bu prangadan kurtulması, gücünü ve ilgisini daha başka alanlara, AB’ye, Ege’ye, Karadeniz’in kuzeyine, Türk dünyasına vs. yöneltmesine neden olacaktır.

Hepsinden önemlisi bu yoksul halkın 4 trilyon dolar nakit kaybına neden olan bir alçaklığın son bulmasıdır. Bu paranın ülke içinde ekonomik alanda kullanıldığı hayal edildiğinde nasıl heyecan verici bir yaşam kalitesi ortaya çıkacağı açıktır. Bu zenginlik, yani para Türk Kürt ayırımı yapmaz, herkesi mutlu eder. (Araç muayene istasyonları ihalesinin Alman firmasından Kürt kökenli bir vatandaşımıza geçmesinin kimseyi ırgalamadığını burada anımsatalım.)

TERÖRÜN KÜLTÜREL KAYNAKLARI

Terör örgütü en çok, neoliberal kültür ve bu kültürün destekleyicisi yabancı kuruluşların (Soros, Alman, vakıfları, İskandinav büyükelçileri vs.) desteklediği kışkırttığı ‘çokkültürlülük’ söylemiyle süslenmiş kaynaktan beslenmiştir.

Türk yayıncılık ‘sektörü’nün son otuz yıldaki yöneticilerinin ideolojilerine, çalışanlarına (editör), yazar şair seçmedeki kıstaslarına, ödül mekanizmalarını istila etmelerinin sonuçlarına bakıldığında bu yıllarda niçin büyük şair niçin büyük yazar yetiştiremediğimiz daha iyi anlaşılacaktır. Çünkü bu yapılar Türk halkının yürek tınısına uygun büyük yazar büyük şair yetiştirmek için değil engellemek üzere biçimlendirilmişlerdir. Bunun içindir ki -Prof. Kurtuluş Kayalı’nın deyimiyle- ‘Batı için yazan’ (PKK’ye destek için imza metinlerine koyun gibi koşan) yeteneksizler ordusu yazar şair/ler yetiştirmişlerdir.

Yayınevlerimiz Türklerin edebiyatının altından halıyı çekerek adını ‘Türkçe edebiyat’ olarak şipşak değiştiriverip Türk değil de ‘Türkiyeli’ olarak kendilerini tanımlayan yazar ve şairlere ödüllerin, tanıtımların, rotatiflerin kapısını ardına kadar açmışlardır. Yetenekli yeteneksiz olsun kırmızı don giyen herkesi cömertçe yayınlamaktan çekinmemişlerdir.  

İşin kötüsü edebiyatımızın vitrininde görülen güncel bazı yazar ve şairlerin çoğunun bu gaddar saldırı karşısında, kaymağını yedikleri Türk edebiyatının adını bile savunmaktan imtina etmeleri, uzaktan seyretmeleri, buna şiddetle karşı çıkan kimi genç şairleri de adlarını parlatma bu olayı kullanma suçlamasıyla karalama kolaycılığına yeltenmeleridir.

Anlı şanlı edebiyat dergilerimizse egemenliğimizin nişanesi Türk edebiyatı adının buharlaştırılmasını sessizce izlemiş, uyaranları -edebiyat bürokrasimizde idam kemendi gibi kullanılan- görmezden gelme yolunu seçmişlerdir. (Hatta, Varlık dergisini yıllarca babasının çiftliği gibi yönetmiş -artık yaşamayan- bir yayın yönetmeni ‘İt ürür kervan yürür’ diye yazmıştı.)

Türkiye Yayıncılar Birliği’ni 22 yıl (Evet yanılmadınız tam 22 yıl!) yönetmiş bir çokkültürcü zat, emrindeki yayınevlerinin ‘Türkçe edebiyat’ dizileri yapmasını teşvik edebilmiş (Evet bizzat böyle yazdı) bundan korkmamıştır!

(TYB bir de “Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülleri” düzenlemiş ve kimlere ödül vermemiş ki: Perihan Mağden, Prof. Baskın Oran, Ragıp Zarakolu, Nadire Mater, Can Dündar, Hasan Cemal, Elif Şafak, Ahmet Şık!)

Yayınevlerimizin son otuz yılda bakın bu sizin büyük yazarınızdır aldatmacasıyla Türk halkının önüne sürdüğü yazarlardan özellikle romancıların hepsi çürük çıkmıştır. Kimisi FETÖ’nün subliminalcısı darbeci olarak hapsedilmiş, kimisi gelini, kimisi pedofil suçlusu çıkmıştır!

Türk Pen’i bu güzelim adını ‘PEN Türkiye’ye çevirmiş, kimsenin sesi çıkmamıştır.

"PKK sizi tükrüğüyle boğar", "PKK küllerinden doğacak", "PKK'yı terör örgütü olarak görmüyoruz" gibi sözlerle Türk halkını daima aşağılamış bir kişi, yayınevlerimiz tarafından ödüle boğulmuş, övülmüş, kitapları art arda yayınlanarak kısıtlı yeteneğine karşın yazar ilan edilebilmiştir. Bu öyle bir şiddet ki edebiyatımız ‘Selo’yu sevenler ve sevmeyenler olarak bile bölünmüştür!

Bu durum maalesef sinemamızda, tiyatromuzda da egemen olmuştur ve halen sökülüp atılmayı beklemekte, toplumun en ileri, en çağdaş kesimi olması gereken bu ayrıcalıklı sınıfta, bu feodal gerici düşünce büyük oranda etkisini sürdürmektedir. 

TÜRKİYE’NİN KABUS YILLARI

Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı, Tayyip Erdoğan’ın başbakan olduğu Birikim’in akademi çevrelerinde ve tv yorumcularında adeta resmi ideoloji haline geldiği ‘AB’ye gireceğiz’ yalanlı, Aydın Doğanlı,  ‘çözüm süreçli’ bu yıllar terörün azgınlaştığı Türkiye’nin kabus yıllarıydı.

Ancak 2016 15 Temmuz’undaki kanlı FETÖ darbe girişimiyle taçlandırılmak istenen bu ‘süreç’ bir mucize eseri akamete uğratılmış, zamanla PKK’nin kültürel ve maddi kaynaklarını besleyen Fetö etkisi büyük oranda ortadan kaldırılmıştı. Ardından Suriye’nin kuzeyine yapılmış kama biçiminde üç askeri operasyon denize çıkma hayallerini yıkmış, ama söndürmemişti. Ukrayna’yla savaşıyla büyük asker kaybına uğrayan Rusya ve İsrail karşısında Hizbullah yönetimini bile koruyamayan İran’ın örselenmesi bir başka ‘yerel’ darbe olmuştur.  Sonuçta Suriye’nin asli unsurlarının Şam’ı ele geçirmesiyle PKK’nın beslendiği önemli büyük bir alan daha ortadan kaldırılmış, adeta atar damar kesilmiştir.

Ayrıca son beş yılda PKK’yı besleyen ülkelerden Ermenistan’ın Karabağ’dan sürülmesi, Irak üzerinden yapılan harekatlar, Irak yönetimiyle anlaşmaya varılarak kotarılan Irak Türkiye arasında ‘Kalkınma Yolu’ projesi, nokta operasyonlarıyla liderlerin yok edilmesi vs. PKK’yı çevrelenip kuşatıldığı gerçeğiyle karşı karşıya bırakmıştır.

Hele başta belirttiğimiz esas oğlan ABD ve AB’nin ekonomik ve siyası olarak içsel çelişkilerinin derinleşmesinin yanında İkinci Dünya Savaşı sonrası kurdukları konsensusun bozulmasıyla dünyayı eşgüdüm halinde yönetme yeteneklerinin dumura uğraması, Çin’in liderliğinde bir Doğu’nun heyula gibi üstlerine büyüyerek gelmesi, PKK gibi kullan at yapıları beslemeyi olanaksız hale getirmiştir.  

En son terör örgütü kurucusunun bizzat eline alıp okuduğu bildirisinde, “Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.” net vurgusu sanki bizim ‘Türkçe edebiyat’çı yayınevleri ve ‘Türkiyeli’ yazar ve şairlerimiz için söylenmiştir.

Şimdi Türk adına dolaysıyla Türk halkına ‘kültüralist çözüm’ ayağıyla yıllardır savaş açmış bu yayınevleri ve yazarlar -Murathan Mungan’ın bildiriyi okuması tercihimizdir!- kendilerini feshedecekler midir?

Merakla bekliyoruz.

 

Ahmet Yıldız
Gercekedebiyat.com

 

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler