Suat Yalaz’a ölüm yıl dönümünde saygı
2006’da çalıştığım Cumhuriyet gazetesine bomba atılmıştı… Ülkemize büyük bir kumpas kurulduğundan henüz haberimiz yoktu… Kısa bir süre sonra İlhan Selçuk bile, “içimizdeki abd’lilerin” işlediği suçları yurtseverlerin üstlerine yıkan sanıklar olacaktı. Okurlar günlerce gazetenin kapısından ayrılmamışlar; ilk gün aralarında olduğum öfkeli ‘Cumhuriyetçiler’ olarak yürüyüş düzenlemişler, Halaskârgazi caddesini trafiğe kapatarak bombalı saldırıyı lanetlemişlerdi. Gazeteye gelmişken yönetim katına çıkıp genel yayın yönetmeni İbrahim Yıldız’la özel bir konuda görüşmek istiyordum. Sekreteri, genel yayın yönetmenimizin toplantıda olduğunu, dilersem bekleyebileceğimi söylerken, masasındaki faks makinasına ‘gazeteyle dayanışma mesajları’ yağıyordu. Cumhuriyetçi kurumlardan peş peşe gelen matbu dayanışma yazılarını seçemiyordum ama şahane bir rastlantı olarak, tam oradayken, bir a4 sayfasını dolduran el yazısı kocaman yazıyı okuyamamam olanaksızdı, ömrüm oldukça unutmam da olanaksızdır: İLHAN’CIM, YAPABİLECEĞİM BİR ŞEY VARSA EMRİNDEYİM. SUAT YALAZ 2 Mart 2020’de sonsuzluğa karışana kadar yüreği ülkesinin iyiliği için tutuşan bir aydınımızdı. Bir dönem OdaTV’de yazdığı yazılarını da ilgiyle okurdum. Ölümsüzlüğünün 5. yılında ustamız Suat Yalaz’ı bu sitedeki son yazısıyla, saygıyla anıyorum: KARAOĞLAN dahi bu küçük yanlışı yapardı, babası BAYBORA yanında olmasaydı. Gençlik idolüm, pîrim, mîrim, üstadım, kaderimi değiştiren adam, ünlü "Büyük Türk Romanları" yazarı Aptullah Ziya Kozanoğlu, "AKŞAM" gazetesine birlikte hazırladığımız “KAAN" resimli-roman dizisinden ayrılmıştı… Gazetedeki çok tutmuş köşeyi sürdürmek bana kalmıştı. Yeni kahramanımızın adını “KARAOĞLAN” yaptım. Daha önceki ortak yaptığımız dizide KAAN’ın sıfatıydı, şimdi asıl adı olmuştu. Pirim, ustam Kozanoğlu ile çalışırken sık sık çelişiyorduk. Ustam benden 30 yaş büyüktü. Bir o kadar da bilgili, kültürlü ve donanımlıydı. O, Almanya’da mimarlık fakültesinde okurken ben daha doğmamışım. O, Avrupa’da ayak basmadık yer bırakmamış, ben ise, daha Edirne’den öteye geçmiş değilim o zamanlar. Benden 30 sene daha yaşlı olunca, onun daha dingin, olgun, durgun olması gerekir, değil mi? Hayır! Tam tersi… HİPPİZM, (Çılgın gençlik ) Avrupa’da yeni yayılıyor… Yırtık pantolonlar, “punk” saçlar.. Dövmeler, erkeklerde küpe modası falan, salgın halde… Henüz bize bulaşmamışken, Kozanoğlu bizim köşede, Hippinin önde gideni olmak istiyor. “Kaan’ın saçları kırpık olsun, 'punk' olsun” diyor… Dediğini yapar gibi yapıyorum, yapmıyorum… Yapmıyorum, çünkü ben, taşralı, Anadolu çocuğuyum. Kafamda, gönlümde, Oğuz Türkleri’nden terbiye almış, dedelerin, ataların öğütleriyle büyümüş, çok hırslı, çok çalışkan, günümüzün üniversite öğrencisini yakalamaya yönelik çabam var. Benim yaratacağım kahraman, gençlere, yaşlılara, zayıflara, güçlülere, herkese örnek olmalı… Çalışkan, öğrenmeye meraklı, atak, devrimci, ezber bozan, kabına sığamayan bir genç olmalıydı… Yaşı da, 20’nin biraz üstünde olmalıydı (ki, 16’sındaki bir genç, kendisini ona benzetebilseydi. 30 yaşındaki, pala bıyıklı, göğsünden kıllar fışkıran kahramana yabancı kalabilirdi.) … 23 yaşında, sakalsız, bıyıksız, tüyü bitmemiş, erkek güzeli bir delikanlıda karar kıldım… (KARAOĞLAN, 60 senedir 23 yaşında!) İyi, güzel de… Bu, kabına sığamayan, evrimci, devrimci, “ezber bozan” delikanlı, aklına eseni doğru bilip, o, olağanüstü kol gücü ve akıllı becerisiyle, uygulamaya kalkarsa ne olacaktı?.. Kim durduracaktı bu deli kanlı genç adamı? Taaa, Mete Han’dan gelen, binlerce yılın imbiğinden süzülüp gelmiş, bedenimize, beynimize yerleşmiş, iliğimize işlemiş, vatan, millet, ordu sevgi ve saygısına bağlılık ne olacak… Anadan, babadan aldığımız terbiye, dedelerden, bilge atalardan öğrendiğimiz, insana, doğaya, yaradanın verdiği tüm canlara saygıyı, yaşam sevincini ve “görevini” nereye koyacağız?.. BAYBORA … Altay Dağları eteklerinden Hızır gibi yetişti imdadıma. Karaoğlan’ın babası, Uygur Türklerinden, Bayan Avullu oymağından, çok saygın, korkusuz, bilge ama kılıcı keskin bir bahadır. Kurtulmuştum… Suat Yalaz Mustafa Bilgin'le Türkçe yazıyı Uygur dilinde ilk kez kullanan bu milletin çocukları “Baba-Oğul” sayesinde, olayları sakin kafayla, akıllıca, adil biçimde yorumlayıp en az kusurla çözüm bulmaya çalışacaktım. ( Fazlasıyla başardığım kanısındayım.) KARAOĞLAN: "Baba, toparlan. Zaman değişti, silkin ve kendine gel. Bazı köhnemiş alışkanlıkları bırakma zamanı… Beni takip et" dediği zaman, Baybora Akıllı oğluna uyup ileri atılacak… BAYBORA da oğluna: “Dur oğul, her zaman, her istediğini yapamazsın. Her şeyin bir zamanı, yolu yordamı vardır. Topluma, yöreye, töreye saygı diye bir şey vardır. Yanıma gel, hizaya gir!” dediği zaman… O “yenilikçi, çalışkan, akıllı ve dürüst çocuk, maddî – manevî bütün gücüne rağmen, babasının sözünü dinleyip, olgusu küçük, vereceği zarar büyük olacak olan yanlış davranışı hiç yapmaz… Ekrem İmamoğlu oğlumuzu, kardeşimizi, bütün Türkiye’ye çok büyük bir toplumsal değişim zaferi kazandıranlardan biri olarak “Her şey çok güzel olacak!” umut çığlığını attıran “Ekrem a’bimizi” Şu, buram buram, yolsuzluk ve ahlaksızlık kokan, endişe verici, korku filmi gibi ortamda… Küçük bir yanlış yaptı diye harcamaya kalkmanın ne anlamı var? Gün, dayanışma günüdür. Onun gençliğine, çalışkanlığına, dürüstlüğüne ve sporculuğuna İstanbul’un ve Türkiye’mizin çok ihtiyacı olacak. Yeni KARAOĞLAN'ımız Ekrem A’biye arada bir sözünü dinleyeceği bir BAYBORA bulalım.” Suat Yalaz / OdaTV Mustafa Bilgin
Gercekedebiyat.com