bir_hiristiyan_masali-10052025153115.jpg


Yeni Papa’nın seçilmesi ‘siyah duman’, ‘beyaz duman’ ritüeliyle hayli ilgi gördü. The Two Popes filminde Papa Franciscus’un Papalığa seçilme öncesi ve seçilme süreci anlatılır. (Büyük olasılıkla Vatikan Bankasınca ‘finanse’ edilmiş ve dolaysıyla Papalığın kirini yıkayıp temizleyen bir film tabi).  

Filmde Kardinal Jorge Mario Bergoglio (Papa olunca Franciscus) Papa olmak istemiyor aslında Ganalı (Siyah) Kardinal Peter Kodwo Appiah Turkson’un seçilmesini istiyor. Epey de oy alıyor Afrikalı kardinal. Ama önceki (Nazi gençlik örgütü yetiştirmesi) Joseph Alois Ratzinger (Papa XVI. Benedictus) Arjantinli Papa Franciscus’u ikna ediyor vs.  

Son Papa seçiminde, birkaç kez ‘siyah duman’ın çıkması Afrikalı ve Amerikalı Kardinal arasında epey çekişme yaşandığını gösteriyor, tabi sonunda yine ‘kasa’ kazanıyor! Trump’ın papa giysili paylaşımı işe yaramış ki ABD’li kardinal Robert Prevost, 267’nci Papa olarak yoksullara yardımıyla bilinen 14’üncü Leo adını alıyor (Hangi Papa’ya yakınsalar onun adını alıyorlarmış) ve Aziz Petrus Meydanı’nda toplanan kalabalığı selamlama şerefine erişiyor!    

Papalığın (Urbanus mezarından dönsün!) saldırttığı Haçlıların defalarca ve öncelikli kurbanı olmuş bir milletin ülkesinin basını olarak en az Papalığın ekmeğini yemiş Batılılar kadar üzüldük –daha fazla desem itiraz eder misiniz?–, ilgi gösterdik övdük!

VATİKAN NE ZAMAN NASIL KURULDU

Papalar Vatikan’da 1870’den bu yana ikamet etmeye başladılar. 1929’da Faşist İtalya devleti ille Roma Katolik Kilisesi kurumu (Papalık) arasında yapılan Laterano Sözleşmesiyle Vatikan Devleti resmen kuruldu.

Sözleşmeyi faşist İtalya adına bizzat Mussolini, Papalık makamı adına da Kardinal Gasparri imzalamıştı. İroniye bakın ki Vatikan şehrinin asıl kurucuları Ertrüsklerdir. Çünkü Vatikan Roma şehrinin ortasındaki tepededir, ilk Roma Ertrüsklerce burada kurulmuştur! 

Roma’nın il sınırları içinde 0,44 kilometrekarelik alana yayılan dünyanın en küçük devleti Vatikan, elbette devlet başkanı Papa olunca mutlak monarşiyle yönetilmektedir. Papa’nın sözü, 1 milyar 400 milyona yaklaşmış dünya Katolik nüfus içinde yasa hükmündedir. 

Vatikan malvarlığı en zengin devletlerden ama rahmetlinin cebinden 90 Euro çıktığı palavrasından, ayakkabılarının neredeyse Hrant Dink'in ayakkabısı düzeyine indirilmesine kadar tüm övgüler oldukça şaşırtıcıydı. Küçük bir mesafe bile koymadık aramıza, bin yıllık katolikmişiz gibi ünlü Arjantinli yazar Borges'le dostluğunu yazdık, hatta 1300 yıllık karanlık yuva Vatikan'da devrimci bir Papa olarak görev yaptığı, altın değil gümüş ve tahta haç kullandığı, İsrail'i açık biçimde kınadığı gibi yüceltecek onlarca neden sıraladık. 

Bizim millet lafla da olsa ölenin ardından kötü konuşulmaz derler, olumlu ve sevgi anlayışını buna yoralım. 

Gelgelelim Papalık yani Vatikan var olduğu günden beri bizimle uğraşmış, Selçuklulardan bu yana Türk padişeh ve yöneticilerinin çetelesini keskin istihbarat ağıyla tutmuş, ne yeyip içtiklerine kadar izlemiş ve gerekirse zehirleme, kazayla öldürtmeye kadar suikastlerle işi bitirmeye çalışmış; iyi incelendiğinde işi gücü bizimle uğraşmakla geçmiş diyebiliriz.

Bir Hıristiyan Masalı, Kırmızı Kedi y. 2014 

Şimdi de aynısının olmadığını söyleyemeyiz, kim bilir ne dümenler dönüyor. 

Ama esas dümen Papalığın kendisinde. Çünkü kendileri büyük bir yalanın üzerine oturuyorlar: Sahte bir meşruiyetleri ve hepsi aslında gayrimeşru! 

BÜYÜK BİR YALAN ÜZERİNE KURULU: PAPALIK

Peki bu Papalık kurumu ne zaman nasıl ortaya çıktı, merak edeniniz yok mu, bunca övgünün arasında gerçekleri yazmaya tek bir gazeteci tevessül etmez mi? 

Üstelik önümüzde Mine G. Kırıkkanat’ın Papalığın cemazüyilevveliyle ilgili müthiş inceleme kitabı Bir Hıristiyan Masalı - Tarihin En Büyük Sahtekarlığı kitabı varken. 

Kırıkkanat kitabını Paris’te oradaki dostlarının da yoğun belge yardımıyla uzun süren bir çalışma sonucu yayımlamış Kırıkkanat kitabını. Aşağıdaki bilgileri büyük oranda bu kitaptan alarak yazıyoruz.  

Bilindiği gibi Roma İmparatorluğu’nda doğan Hıristiyan dininin derlenip toparlanıp bir din olarak bütüncül şekilde yayılmasının öncülü İstanbullu Konstantin’dir. Hıristiyan dininin önder makamı 8 yüzyıla kadar Konstantinopolis (Fener) Ekümenik (küresel cihan) Patrikliğidir. Bu yetkiyi, Hıristiyanlığı ilk kez devlet dini haline getirerek 330 yılında Nova Roma adıyla kuruluşu kutlanan İstanbul’u Hıristiyanlığın başkenti ilan eden ilk Hıristiyan Roma İmparatoru Büyük Konstantin’den alıyordu. 

Konstantin aslında İspanya sınırları içinde bir Romalı komutandır. İstanbul’u beğenmiş sevmiş burada kent kurmuş devlet ilan etmiştir. Kendisi pagan olmasına rağmen kentlerde Hıristiyanlık dininin gittikçe halk nezdinde taraftar toplayıp güçlendiğini görünce -Selçukluların Halifelik kurumundan yararlanmaları gibi- devletini güçlendirip  imparatorlaştırmada bu dinden yararlanmak için sonradan Hıristiyan olmuş annesi yaşlı Helena’yı Kudüs’e gönderip hacı yapmış, Helena da nasıl olmuşsa Hz. İsa’nın 350 yıl çürümemeyi başarmış ahşap haçını bulmuş, birkaç kutsal emanetle İstanbul’a dönmüş, Çemberlitaş’ın dibine gizleyerek Konstantinopol’u kutsal şehir haline getirmeyi başarmışlardır. 

Konstantin, ikinci eşiyle yattığından şüphelendiği oğlunu öldürmüş peşinden karısını öldürtmüş, bugüne kadar gelen ünlü ’Bizans bu abi’ deyiminin de kurucusu bir zalim gaddar olarak 337’de ölmüştür. 

Ne var ki 610 yılında Muhammed adlı biri kendini son peygamber ilan ederek Müslümanlık dinini kurmuş, din halifelerce giderek yayılmaya başlanmış, kuzeyden Derbent geçidinden Avrupa’ya yayılmak istemiş (Bugünkü Avrupa Hazarlara ne kadar dua etse azdır, ama onlar tam aksine kötü günlerinde misafirleri olmuş Hazarların torunlarına etmediklerini bırakmamış en sonu 1940’larda yakarak öldürmeye kadar işi götürmüşlerdir.)  

Hz. Muhammed’in askerlerinin Konstantinopol’ü de kuşatmaları Roma’daki Hıristiyanları tedirgin etmiş, dağınık Hıristiyanlık alemini derleyip toparlayıp bir an önce bu büyük tehlike için önlem almayı düşünmüşler. Bunun için Konstantinopol’de Hıristiyanlığın tümünü yönetme iradesi göstermeyen İmparatorlardan bu gücü çalmayı düşünmüşler. 

KONSTANTİN’İN BAĞIŞI (!)

8. yüzyılda, Hıristiyan aleminin önderliğini Papa’ya veren ve tarihe ‘Konstantin’in Bağışı' (Donatio Constantini) olarak geçen yazılı belge uydurularak Roma Katolik Kilisesi’nin kurucu yasası yapılmıştır. 

Bu yasa Katolik Papalığı, özelinde Konstantinopol Ekümenlik Patrikliği genelinde tüm Hıristiyan Kiliselerinin üstünde hak ve karar makamı ilan eden vasiyettir. 

Roma Katolik Kilisesi’nin 8. yüzyılda kurdukları Papalık Devletleri ve 1929’da kurulan Vatikan Devleti’nin meşruiyeti bu tek belgeye dayanmaktadır. 

Oysa ölümünden sonra Konstantinopolis olarak anılacak olan Yeni (Nova) Roma’da 337 yılında ölen ve gömülen İmparator Büyük Konstantin’in ölmeden önce ‘eski’ Roma’daki Silvestro’ya gönderdiği iddia edilen yazılı vasiyet baştan sonra sahte bir belgedir!

Güya Konstantin ölmeden önce bir vasiyet/mektup bırakmış. Gizli bir yerde 300 yıl sonra nasılsa bulunuveriyor. 

Sahte vasiyet, İmparator Büyük Konstantin’in Doğu Roma’ya çekilme kararı ile Batı Roma’yı Papanın irade ve hükmüne bağlıyordu. Bu mektup Papa’yı eski Batı Roma topraklarında kurulan ya da kurulacak olan tüm devletlerin üstünde bir otoriteye ulaştırıyor, kral ya da prens, devlet muktedirlerini Papa’nın mutlak vesayetine sokuyordu. 

İşte bugün insanlıklarını, bilmem kaç dil bildiklerini, kültürlü olduklarını vs. öve öve bitiremediğimiz Papalar böyle bir lanetin üzerine kurulmuş meşruiyeti olmayan yalan çalıntı bir makamda oturuyorlar. 

Bu belgenin yalan olduğunu söyleyen olmadı mı? Elbet oldu 300 yıl sonra 1140 yılında Arnaldo da Brescia adlı papaz bu belgenin sahte olduğunu yazmakla kalmayıp üstelik ‘şeytan eliyle yazılmış’ olduğunu söyleyince 1155 yılında asıldı, cesedi yakıldı ve külleri Tiber nehrine atıldı. Daha niceleri idda etti, akıbetleri fena oldu. Ta ki 1506 yılına kadar... 

İkinci yüzyılla 15. Yüzyıl arası Batı Hıristiyanlığı en çok merak ettiğim dönemdi. Bu karanlık dönemi Umberto Eco biraz araladı. Ama bu denli bir yalan üzerine kurulduğu, Mine G. Kırıkkanat yazana dek Türkiye'de kimsenin aklına gelecek şey değildi. 

Mine Kırıkkanat’ın mükemmel incelemesinde, bu dönemi de doya doya okuyacak ve Papalığın dolaysıyla bize bugün deli gömleği gibi giydirilen ‘Batı uygarlığı’nın ve de dolaysıyla Batı’nın baştan lanetli şeytan işi bir oyunun devamı olduğunu ibretle anlayacaksınız. 

Ahmet Yıldız

Gercekedebiyat.com 

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler