anneler-gunu-ali-gunay-10052025072351.jpg


Bugün Pazar, bugün Anneler Günü. Pazar, onlar için. Eşim de çocuklar da her zamanki gibi bu tatil gününün tadını çıkaracaklar; geç saate değin uyuyacaklar, sonra küçükten büyüğe doğru sırayla kalkacaklar. Benim içinse her gün aynı. Kalktıklarında kahvaltı sofrası hazır olmalı. Hatta günlerden Pazar ise sofraya menemen, omlet gibi sıcak yemek de eklenmeli. Hem Pazar hem de Anneler Günü’yse?

Anne benim ama gün de onların. Kutlayacaklar tabii. Benim payıma da hazırlıkları yapmak düşecek. Her günkünden daha erken kalkmak, daha varsıl bir sofra için daha yaratıcı olmak, daha çok çeşit yapmak, yaptıklarını süslemek…

Yıkıyorum, soyuyorum, doğruyorum, karıştırıyorum, taşıyorum, diziyorum, masayla mutfak arasında mekik dokuyorum, bir şey unutmamak için, özel bir şeyler bulmak için kafa patlatıyorum; buluyorum, ekliyorum…

Geniş, aydınlık mutfakta fırdönüyorum. Mutfak tezgâhının ucunda duran el radyomda hiç değiştirmediğim istasyondan kısık sesli müzik kulağımı okşuyor. Çalmaya başlayan Sezen Aksu’nun parçasına mırıltıyla katılıyorum: …Olur olmaz yere ıslanıyorsa kirpiklerin artık her şeye/ Anneni daha sık anımsıyorsan hatta anlıyorsan/…İçindeki çocuğa sarıl…

İnsan neyi ne zaman anımsayacağına kendi karar veremiyor ki. Bana kalsa, bu günü, “Anneler Günü”nü düşünür, tadını çıkarmaya çalışırdım. Ama ne gezer. Anneler Günü annemi anımsatıyor, bir de ona benzerliğimi, hüzünleniyorum. Zihnim başını alıp alıp gitmeye başlıyor işte…

Işık usulca kısılıyormuş gibi, kararıyor mutfak, küçülüyor. Ben de. Üstünü görmeye boyumun yetmediği mutfak tezgâhında annem bir şeyler doğruyor, ona yardım ediyorum güya. Oysa iş öğretiyor annem bana. Sık sık, “aferin kızıma, kız dediğin her türlü ev işinden anlamalı” diyor. “İyi ki öğretti” mi desem, yoksa “keşke öğretmeseydi” mi, hâlâ karar verebilmiş değilim. Ah anne, diyorum, gözlerim nemli.

İlk uyanan en küçüğümüz, kızım, gelip yerime geçiverdi usulca, ben de annemin yerine. Yardım edeyim mi anne? Hayır, git, kahvaltıya dek oyna! Sesimin yüksekliğine o da şaşırdı, ben de. Anneme tepki gibiydi, üzüldüm sonra.

Biraz sonra ortanca ve büyük oğlum, ardından babaları sükûn etti, günaydın deyip hazır masaya yöneldiler. Ben de menemen ve kızarmış ekmeklerle peşlerinden.

Uzun ve keyifli kahvaltı bitmeden kızım koşup armağanını getirdi. Çizip boyadığı, anneli, kızlı; kalpli, çiçekli kâğıtla acemice sarmaladığı paketi gülerek uzattı. Anneler Günü’mü kutlayan kızımı öperken yırtmadan açtığım paketten bir çift tutaç çıktı. Eşim sevecenlikle bizi izliyordu, gülümseyerek. O da kalktı, uzun kutusunda armağanını, artık onarılamayan elektrik süpürgemizin yenisini getirdi. “Son modeli, en gelişmişi” dedi sarılıp öperken, “sen hep en iyisine layıksın!”

Benim elektriklim, gelişmişim, diye düşündüm, içimi çektim.

Oğullarım birlikte gidip getirdiler armağanlarını. Aynı anda birer yanağımdan öperek kutladılar günümü. Bir mutfak robotu. Bana benziyor, dedim, çok güldüler. Kızım “hiç de bile” deyip bacağıma sarıldı. Eşim “aşk olsun”, çocuklarım “anne” diye sitem ettiler.

Sofrayı toplarken eşim gazetesine, oğlanlar cep telefonlarına gömüldüler. Kızla ortancanın bağrışmasıyla baktım, kız abisinin cep telefonunu çekiştiriyor, oğlan da “futbol oynuyorum, sen de bebeklerinle oyna” diye bağırıyordu.

Abimi görür gibi oluyorum. Kocaman plastik kamyonunu itekleyerek mutfağa geliyor. Doğum günü hediyesi! Plastik oyuncaklar yeni yeni çıkıyordu o zamanlar. Anneme yardımı bırakıp koşuyorum merak ve heyecanla, elimi kamyona dokundurmamla tokadı patlatması bir oluyor. Ağlayarak anneme koşuyorum, “ne işin var erkek oyuncaklarıyla” diye itiyor elimi yüzüme bakmadan, arkası dönük, işini sürdürüyor. Yıpranmış, kirlenmiş, el yapımı bez bebeklerimle mi? İçlenerek ağlıyorum. “Kıskandı kör olası” diye söyleniyor annem. Kıskanma değil, isyandı benimki; ayrımcılığa öfke.

Kızla oğlan arasında bir bağrışma patladı yeniden. Koşup oğlumun elinden telefonu koparıp kızımın eline tutuşturdum, şaşkınlık ve kızgınlıkla yüzüme baktı oğlan, sen de başka şey oyna, deyip işime döndüm.

Olduğu gibi bırakılıp kalkılmış masaya, üzerindeki ve tezgâhtaki bulaşık yığınına baktım. İşçi işinde gerek, diye değiştirdim yolcuyla ilgili deyişi içimden. Masayı toplamaya giriştim. Kutusundan çıkarılıp masa kenarına konmuş mutfak robotuna ilişti gözüm. Benzeşiyoruz, dedim, güldüm, ama o öylece dururken de bir şeyler yaparken de ben yine çalışmak zorundaydım.

Benim gibi annelerin -en mutlu- günü bitivermişti hemencecik, yılın birbirinin aynı üç yüz altmış dört günü erken başladı, diye düşündüm, istemeyerek…

 

*Yazarın Zamanın Aynasındankitabında yer almıştır.

Ali Günay
Gercekedebiyat.com

 

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler