Nuri Kurtcebe’nin soruya karşı sorusu
Nuri Kurtcebe hoş bir jest yapmış “Hoş geldin” telefonu açmıştı bana.
O konuşmamızda, Aydınlık gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Serhan Bolluk’un kendisini ilk kabulünde; “Gırgır dergisindeki çizgilerinle büyüdük”, iltifatıyla söze başladığını söylemişti.
2013 yılının nisan ayı itibariyle ikimizin de “patronu” olacak Serhan Bolluk neredeyse yaşıtım olduğu için benzer duygulara sahiptim.
Nuri Kurtcebe’nin ‘Gaddar Davut’u, Oğuz Aral’ın ‘Avanak Avni’si, Bülent Arabacıoğlu’nun ‘En Kahraman Rıdvan’ı ile büyümüştü karikatürü seven bizim kuşak.
Sakalı gövdesinden heybetli, sanatı hepsinden görkemli Nuri Kurtcebe, esaslı bir çizgi romancı olduğu kadar, beladan korkmayan, bedel ödemekten kaçmayan bir muhalif karikatürcüdür.
8 Ocak… Nuri Kurtcebe’nin doğum günü bugün… Tüm içtenliğimle sağlıklı nice yıllar diliyorum ağabeyimize, ama sonraki satırlar için kalemimi birazcık sivriltmem gerekiyor!
Kendisiyle yollarımız Aydınlık gazetesinden önce Cumhuriyet gazetesinde de kesişmişti.
2003 yılında Cumhuriyet’te “Hayat Epik Tiyatrosu” isimli bant karikatürlerimi çizmeye başladığımda Nuri Kurtcebe, “Sessiz Sedasız (!)” isimli köşesiyle yılların Cumhuriyet çizeriydi artık.
Bir gün “sessiz sedasız” Aydınlık gazetesine geçip, burada çizmeye başladığını gördük Nuri ağabeyin.
Karikatürleri yine “yumruk” gibiydi ama Aydınlık’ta bir buçuk yıla yakın her gün çizeceği köşesinin ismi artık “Sessiz Sedasız (!)” değil, “Ters Köşe” olmuştu.
Tam da o günlerde bizim Cumhuriyet gazetesindeki köşelerimizde işler “ters” gidiyordu…
İçlerinde Ülkü Tamer, İnci Aral, Turgay Fişekçi, Haydar Ergülen, Kürşat Başar gibi edebiyat dünyasında sevilen yazarlarla birlikte benim de içinde olduğum birkaç karikatürcü, 2013 yılında yönetimden bir mektup aldılar ve siz deyin ayrıldılar, ben diyeyim kovuldular.
Bu süreci yakından izleyen ağabeyim Zafer Bilgin, çalışma arkadaşı Serhan Bolluk’la derhal tanıştırdı beni ve o güne kadar zaten ara sıra imzasız karikatürlerimle destek olduğum Aydınlık gazetesinin birinci sayfasında “ıslak imzamla” yer almaya başladım.
Altı aya yakın bir süre, o çok zor günlerde, bu kez Aydınlık’ta omuz omuza karikatür çizdik Nuri Kurtcebe ile…
Gazeteden ayrıldığı güne kadar, ‘devede kulak’ maaşımızın gecikmeyle ödenmesinden başka bir şikâyetini duymadığım Nuri ağabey son kez aramıştı beni:
-Selam Mustafa…
-Selam Nuri abi…
-Abin Zafer ne kadar sinirli bir adammış ya, hakaret etti bana…
-Hayırdır abi, neden hakaret etti?
-Kendisine dostça; “Gazete dergi çıkarmak kolay iş değildir, hele günlük gazete çıkarmak için olağanüstü parasal güç gerekir. Sonra Partinin il-ilçe teşkilatları… Ayrıca her ilde temsilciliği olan bir gençlik örgütü de Aydınlık’ın parçası… Bence bu gazetenin arkasında, bizim bilemediğimiz karanlık güçlerin para desteği vardır” dedim…
-Bunun üzerine mi hakaret etti sana?
-Evet…
-Nuri abi, ben sana hakaret etmeden soruyorum; Madem böyle kuşkuların vardı, neden bunca zaman bu gazeteye çizdin?
-Ne yapsaydım yani, aç mı kalsaydım?
Soruma soruyla karşılık veren Nuri ağabeye verdiğim yanıtı burada yazmıyorum… Buraya kadar okuma zahmetine katlanmış okuyucu meşrebine göre yanıtlasın!
Nuri Kurtcebe belki kendi gücünü tam olarak bilmiyordur fakat ben biliyorum; Böyle bir yeteneğiniz varsa aç kalmazsınız.
Ha, “aç kalmak” deyince aklıma geldi; Kuvayı Milliye destanındaki kahramanlar var ya, hani Nazım Hikmet’in yazdığı, Nuri Kurtcebe’nin şahane çizgileriyle canlandırdığı o aç biilaç kahramanlar…
Onlar da Nuri ağabeyin doğum gününü eminim candan kutlarlardı.
Mustafa Bilgin
Gerçekedebiyat.com