korfez-lokantasi-536703.webp


“Rakı hesap işidir, kesene uygunsa içersin, hesabı ödersin, içmezsen, tek kuruş ödemezsin…” diyor gazeteci-yazar Yılmaz Özdil. Yerden göğe kadar haklı. Rakı aynı zamanda Türkiye’dir. Türkiye de Rakı’dır.

Nezakettir.        

Zarafettir.

Adabı muaşerettir rakı.

Tabii ki, kadındır rakı. Cumhuriyetin ilk yıllarında “Sevim, Elif, Hanım, Deniz Kızı, Üzüm Kızı, Jale” adları verilmiştir rakıya.

Rakı hayatın anahtarıdır da. Büst gibi oturan adamın bile çenesinin kilidini açar. Yani, “Çilingir” sofrasıdır.

“Ertesi gün için bir şey diyemem ama, rakı içtiğin gün ölmezsin” der Cemal Süreya.

“Gözlerin gözlerime değince, su katılıyor rakıya, denizler açılıyor önümde” diyen Cahit Külebi’dir.

“Bu rakı var ya, bu rakı, seninle içerken güzel / kimler olursa olsun varsın, rakılı ağzından öpmek ne güzel” diyen Aziz Nesin’dir.

“Bu meret öyle bir merettir ki, acıyla içilir, tatlıyla içilir, neşeyle içilir, ağlayarak içilir, kavunla içilir, peynirle içilir, ikisi beraber çok güzel içilir, yemekle içilir, mezeyle içilir, susuz içilir, sodayla içilir, şalgamla içilir… Ama işte, bir tek salakla içilmez” diyen Nazım Hikmet’tir.

Mustafa Kemal’dir rakı… Utanmadan ayyaş diye iftira atarlar ama, kurup yücelttiği memleketi “ayık kafa”yla niye yönetemiyorsun diye sormak lazımdır iftira atana…

Ankara diğer illerimizde olduğu gibi meyhanelerine değer veren bir şehrimizdir. Genelde rakı içenler, özelde ‘öğlen rakısı’ meraklıları için de kentin Kızılay semti tek seçenek sayılabilir. Kızılay’ın meyhane müşterisi ta 1950’lerden bu yana katlanarak büyümüştür.

Körfez Lokantası’nın da öyle…

Rakı içme adabında, muhabbet kadar mezelerin de önemli olduğunu bilenler, Tavukçu’nun meyhane pilavını, hamsi kuşunu, hamsi tavasını, Arnavut ciğerini, zeytinyağlı enginarını, beyin salatasını, işkembe kavurmasını bilenler Körfez’de aynı ortamı bulurlardı.

Tavukçu ile aynı ekole sahip olan Körfez Lokantası 1972-2002 yılları arasında 30 yıl boyunca Bayındır Sokak’taki iki katlı tarihi binada hizmet verdi. Fransız Kültür’ün hemen arkasında Sular İdaresi mühendisi Eşref Özand’ın 1931 yılında ev olarak yaptırdığı bina Körfez Lokantasına ev sahipliği yapmıştı. Tek katlı bu binaya, 1934 yılında 2. kat ilave edilmişti. Özand’ın, 1972 yılına kadar konut olarak kullandığı binanın alt katının kiracısıydı Körfez Lokantası. Üst katı Futbol Hakemleri Derneği kiralamıştı. Binanın 2002 yılında yıkılmasından sonra üç yıl kapalı kaldı. 2005 yılında eski Malatya Milletvekili Mahmut Nedim Zapçı’nın 1973’e kadar konut olarak kullandığı Selanik Caddesi No:70’deki 3 katlı binasında yeniden açıldı.

Adı Körfez Lokantası ile anılan Nazmi Canlı, 1951-54 yılları arasında Ankara’da komi ve garsonluk yapmış, Misuri Lokantası’nda kazandığı iş deneyiminden sonra, 1972 yılında, Dursun Ali Soydan ve Tavukçu Lokantası’nın da ortağı olan İsmail Poyraz ile ortak olarak Körfez Lokantası’nı açmıştı. 2005 yılında da ortak olduğu Nihat Yıldırım ile birlikte lokantayı yeni yerinde işletmeye başladı. Ancak işletmenin 3 yıl kapalı kalmış olması ve Körfez’de çalışan personelin farklı lokantalara dağılması, bir kısmının ise birleşip Kumsal Lokantası adıyla yeni bir yer açması sonrasında yeni Körfez, eski iş kapasitesine bir daha ulaşamadı, 2008 yılında kapandı.

Ankara’da rakı içme geçmişinin 30 yıllık bir kesitine damgasını vuran meyhanelerden biriydi Körfez. Eskinin meyhanelerinde en belirgin özellik, meyhanenin sahibi ya da garsonu ile özdeşleşmesiydi. Meyhaneye gitmek, sanki bu insanların evine misafir olmak gibiydi. Her meyhanenin kendine özgü mezeleri olurdu. Bunların hepsi rakı erbabına göre düşünülmüş özel lezzetlerdi. Körfez bu anlamda meyhane kültürünü Ankara’da bize hissettiren son kalelerden biriydi. Tavukçu Lokantası’nı konukları, aynı isimler Körfez’in de müşterisiydi. Körfez’de, Tavukçu’dan farklı olarak bürokrat ve siyasilere daha sık rastlanırdı.

Bahçesinde, küçük bir havuz, altında dört kişilik bir masa olan ıhlamur ağacı ile hafızalara kazınmıştı. Kapalı alanı soba ile ısıtılırdı; perdesiz pencereleri, mozaik taş kaplama zemini ile salaşlıkta Tavukçu gibiydi. Hatırlı müşterilerin ve müdavimlerin sofrada yarım bıraktığı rakı şişesinin ağzı kapatılır, üzerine müşterinin adı yazılarak saklanırdı, bir sonraki gelişinde masaya getirilirdi. Dar gelirli müdavimlere iskontolu hesap ödetilirdi. Masalarda menü yoktu. Müşteriler ne isteyeceklerini, garsonlar da kime ne servis edeceklerini bilirdi. Garson Osman ve emektar Necip Baba’yı herkes tanırdı. Aşçı Ahmet Köroğlu, garsonlar Mustafa, Halil ve Hüseyin Gümüşoğlu da lokantanın bilinen kişileriydi. Masaya önce rakı altlığı olarak sıcak susamlı lavaş ekmeği, yanında tereyağı ile bal gelirdi. Ardından isteğe göre, Laz salatası, kalamar tava, işkembe kavurmaya da mevsimine göre hamsi kuşu gelirdi.

Bugün Körfez Lokantasını bilenler belki sayıca azaldılar belki de lokanta gibi tarihin tozlu sayfalarına göç ettiler. Mekanlar da tıpkı insanlar gibi yok olup gidiyorlar.

Selim Esen
Gerçekedebiyat.com

 

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler