Temsil ve teslimiyet / Haydar Uzunyayla
Her iktidar farklı gerekçeler sıralayarak iktidar olur. Kimi sosyal, ekonomik, toplumsal çelişmeleri kullanarak; kimi sermaye birikimi üzerinden hayatı ve düzeni kontrol ederek; bir diğeri din, ırk otorite, militarizmi kullanarak; diğeri faşizan yöntemlerle; bir diğeri “Halkın kendi kendini yönetmesi,” denilen ve daha ilkokul sıralarında hafızamıza kazınan, bilisiz, görüsüz bir çoğunluğun oylarıyla seçilen küçük bir liderler sultasının tepemizde tepinmesi diyebileceğimiz ama hiçbir zaman “halkın kendini yönetmesi” olarak gerçekleşmeyen sistem ve benzerleriyle hayatımıza giren onlarca yönetim biçimi var ve hepsinin ortak noktası şudur: İtaat ve uyum… Hepsi birbirinin zıddı gibi görünür ama böyle değildir. Biri diğerine benzer, biri diğerine yakın konumdadır. Hemen hepsi bireye karşı derin bir güvensizlikle beslenir. Bireyi parçalarlar, gasp ederler. Baştan sona belirsizliklerle doludurlar. Adem ile Havva öyküsündeki gizemi ya da büyüyü sürdürmekte ısrarlıdırlar ve ben kendi adıma hiç birinin söylemine ayrıcalık tanımıyorum… Ancak yine de bunca çeşit arasından daha önemli bulduğum bir yönetimden söz etmek istiyorum. Yeni ve kapsayıcı bir yönetimden söz etmek elbette kolay değildir, ne var ki her düşünce, her çalışma, sınırları içinde kaldığı sürece makul karşılanmalıdır. Söylemek istediğim şudur: Temsil hakkının teslimiyete dönüşmediği, lideri ya da egemeni takip hiyerarşisinden uzak, sapkın değerlerin kullanımda olmadığı, farklılıkların aşağılanmadığı, kökünü haydutluğa borçlu savaşçının ve savaşın düzenleyici güç olmaktan çıkarıldığı özgürlük potansiyeline sahip bir yapı… Bu oluşum binlerce yıldan beri dillendirilir aslında… İnsan evriminin bir parçasıdır; aklı, yetkinliği, ilerlemeyi ve tek tek bireyi esas alır. Hiyerarşinin tepesinde zümre ya da lider otoritesinin veya aldatılmaya açık halk çoğunluğunun seçimi yerine, ihtiyaçların eşitliğine dayalı bir örgütlenme vardır. Doğa öncelliklidir… Takip, uyum ve bütünlük doğanın kurallarına göre yürür. Kadere boyun eğilmez…( doğanın gerçekliğinde kader yoktur) Açgözlülük sindirilir. Yalancının nefes almasını, madrabazın aksırmasını, salgınları, kısacası körlüğe yol açan ne kadar virüs varsa bünyeden dışarı atılır. Bireyi, egemenin yakaladığı böcek olmaktan çıkarır, ağları yırtar, onu oksijenle buluşturur. Yönetici yönetme yetkinliğine sahiptir ve bakış açısı tıpkı bir annenin çocuğuna sunduğu karşılıksız sevgi gibi saf ve yalındır. Beklenti içermez… En önemlisi kalıntı kirliliklerden uzaktır... İnsanın kalıntı kirliliklere takılıp kalması utanç vericidir. Neredeyse binlerce yıldır bizi etkilemektedirler ve tarihimiz, savaşlarımız, barışlarımız, hatta sevgimiz dahi yalan üzerine kurulu akrobatik kabalıklarla doludur. Daha vahimi kirlilik zihnimizi yoruyor… Çünkü aklın faaliyetleri üzerinde yol almayan yönetimler zihni yorar. Cennet cehennem, tanrılar, belirsiz sistemler, ezberler ve hafızlıklar, uyduruk değerler ve kurgular, bulanık görüş ve ideolojiler zihni yorar. Bütün kötü yönetimler şaşırtıcı şekilde zihinleri yormaya kuruludurlar ve mizansenler, imgeler, oyunlar olmadan kendilerini var edemezler. Kötü yönetimlerden, her gün, her an yorulmaktan, bitip tükenmekten kurtulmak zorundayız. Yeniliğe, yenilenmeye ihtiyacımız var. Yenilik yaşamın güzelliğidir ve bireyin canlı, görülebilir olmasına olanak sağlamaktadır. Bunu anlamı; içinde bilgi, bilinç, akıl, adalet ve ihtiyaçların eşitliği üzerine kurulu düzgün bir oluşumdur. Gelişme ve ilerleme… Bireyin anlam bulduğu, tutsak edilmediği bir yapı… Kökten başlayıp gövdeye, oradan dallara yürüyen, sonra da olgunlaşmaya başlayan bir üzüm salkımı… Tat alma, tat verme… Oksitli kalıntılardan kurtulma… Aklı ve duyguları, kurum ve kurumları boyun eğmişlikten alıp düzgün hale getirmenin zamanı… “İşte hayat bu,” demenin zamanı… Yukarıda, içimden geldiği gibi anlattığım öykünün gerçeği yansıtan çok yönü vardır ve gerçekleşmesini dilerim. Rastgele kurgulanmış bir dilek de olsa, şu kaskatı dünyamızda her avcının avını yuttuğu sürekli bir ölüm kalım savaşı içinde bir fikrin, bir arayışın, bir temiz sayfanın açılmasında, insanın gizemli dünyasına girerek kapı aralayan her öykü değerlidir. Haydar UzunyaylaYENİ VE KAPSAYICI BİR YÖNETİM NASIL OLMALIDIR
KÖTÜ YÖNETİMLERDEN KURTULMAK ZORUNDAYIZ
Gerçekedebiyat.com