osman-sahin-87-yas-istanb-1232024211813.jpg


Değerli konuklar, yaşayan en büyük yazarımız Osman Şahin'in kendisi gibi görkemli 87. yaşı nedeniyle konuşma şansı bulmak benim için büyük onurdur. Bu şansı bana verenlere teşekkür ederim. 

Osman Şahin, bir öyküsünün kahramanı yaşlı Sultan Anası'nın   

Ocağa tava vuramaz oldum,
İçine soğan doğrayamaz oldum
Tayınım ayrana kesti
Çiğ etleri yiyemez oldum 

dediği gibi, ocağa gerçekten tava vuramaz halde olabilir ki bu doğanın yasasıdır. 87 yıl yaşamak herkese nasip olmayan bir süre.

Ama bu durum Osman Şahin ve yapıtları için onlarca yüzlerce akademik tez, binlerce yazı yazılması gerekliliğini engellemez.  

Ben daha çok hasret gidermek olarak gördüğüm bu buluşmada kendimce önemli bulduğum ve bir yazar olarak da örnek aldığım birkaç özelliğine değineceğim. 

Ahmet Yıldız - Sadık Usta

ATATÜRK ve OSMAN ŞAHİN

Atatürk, Türk halkının inanılmaz özverisi ve bizzat katılmasıyla kazanılan Kurtuluşu Savaşı'nın utkuyla sonuçlandırılmasıyla birlikte, tam bağımsızlık ilkesini sağlam temellere dayandırmak için, eğitim, ekonomi, yurttaşlık ve kadın-erkek eşitliğine dayalı çağdaş bir hukuk düzeni kurulmasına yöneldi. 

Atatürk'ün anı defteri vardır belki çoğumuz bilmeyiz. ‘Anı Defteri’ (Atatürk’ün Bütün Eserleri, cilt 2, s. 61- 75) Atatürk’ün insanlığını, insan severliğini, okuma ve araştırma düşkünlüğünü ortaya koyan notlar içerir. Bunlardan 7 ve 17 Kasım 1916 tarihli olanları şöyledir:  

Silvan’dan Bitlis’e gitmek için yola çıktım. İnsanlar ve hayvanlar açılıktan ölüyorlar (7 Kasım 1916).”  

“Yollarda birçok göçebe gördük. Hepsi aç sefil, ölüme yazgılı bir durumda. Dört beş yaşında bir çocuk anne-babası yolda terk etmiş (9 Kasım 1916)."   

“Yol boyunca iki yerde insan cesetleri ve kemikleri görüldü. Açlıktan ölüp kalan hayvanlar gibi (10 Kasım 1916).” 

“Yolda 12 yaşında Ömer adında öksüz bir çocuk gördüm. Bunu yanıma aldım. Bu görülünce, üç tane daha anası babası ölmüş yetim getirdiler. Onlara da para vermekle yetindim (17 Kasım 1916)."  

Ülkenin durumunu, bir Osman Şahin öyküsünün giriş cümleleri gibi cümlelerle dile getirmiş yüce Atatürk.  

Osman Şahin, Atatürk'ten 40 yıl sonra benzer cümleler kuruyor Fırat taştığında kıyıya vuran insan ölülerini gördüğünde. "Selin içinde davul gibi şişmiş bozulmuş adlarını sanlarını bilmediğim insan ölülerinin tırnaklarını tutmaya çalışan 17'sindeki bir gencin ruhsal durumunu düşünün..." Osman Şahin o yıllarda 18’ine basmamış bir köy öğretmenidir.

Atatürk doğal olarak yoksulluktan kurtulmanın biricik yolunu kalkınmada görüyordu. Ama kalkınmanın temeli ya da önkoşulu, üretim yapacak insan gücüdür. Ve nüfus azlığından kaynaklanan işgücü yetersizliği o dönemde çağdaş Türkiye’nin en önemli sorunlarından biridir. İlk nüfus sayımımız 1926 yılında yapıldı ve 13 milyon 600 bin kişi olduğumuz ortaya çıktı. Hemen hatırlatmak isterim ki daha yüz yılın başında Rusya’nın nüfusu 170 milyona dayanmıştır. Almanya 60 milyon, Osmanlı 25 milyondur. Osmanlı'da nüfus artış hızının 200 yıl hiç değişmemesi sorun olmuş çocuk yapılması özendirilmiş ama bu kıraç Anadolu'da neylersin ki çocukların yaşaması mucizedir. 

Buraya nereden geldik diyeceksiniz. Osman Şahin'in dediği gibi anası sanki Mustafa Kemal'in yolundan giderek 13 çocuk doğurmuş, 3 Mart 1940'ta Osman Şahin'i Cumhuriyete, edebiyatımıza, sinemamıza bağışlamıştır. 

"Kalçaların genişti... on üç kez göbek bağlarımız kesilmiş on üç kez yer açmıştın kalçalarının dibinde bize. Bu yüzden evimiz bir çocuk baskınıydı, memelerin soframızdı. Ve yalınayak izlerimizden tanırdın bizleri. Kıl keçeden beşikler örer, 'yaşam ağacı' figürler işlerdin üzerine. Çiçekli fistanlar giyer nohut iriliğinde, açık yeşil tokalarla süslerdin çemberin çevresini." (Ölümün Süt Dişleri, s.7)

Ana Şakire'nin oğul Osman Şahin'e söyledikleri:

"Alaman harbi vardı. Karlar yeni erimeye başlamıştı. Dağlar ala paraydı. Karım yüklüydü sana. Ağılda davar sağarken suyun boşanıverdi. Koyun ağılında, parlak, bulutsuz bir göğe doğdun sen oğul. Bulutsuz, açık göğe doğanların yazgılarının güçlü olacağına inanılırdı. Oğlan olduğun için gözüne kartal tüyü ile kara sürme çektiler. Kız olsaydın, güvercin tüyü ile sürme çekeceklerdi gözüne.” (Ölümün Süt Dişleri, s. 8)

Bin yıl önce de Dede Korkut'da Burla Hatun'un “oğul”una söyledikleri hemen hemeh aynıdır:

"(...)
Oğul oğul ey oğul
Tokuz ay tar karnumda götürdüğüm oğul
On ay diyende dünyaya getürdüğüm oğul
Tolması altun bişikde beledügüm oğul."
(Dede Korkut Kitabı, s. 106)

Ne var ki Cumhuriyetin Anadolu’su daha Osmanlıdaki aynı Anadolu’dur. Çünkü yalnızca insan sayısı bu kadar kısa sürede kalkınmak için yeterli değildir, yurttaşların eğitilmiş olması da önemlidir. Anton Makarenko’nun bedensel iş-zihinsel iş farkını ortadan kaldıran hem teorik hem pratik alanlarda eğitim örneğiyle yoksul köylüler için Köy Enstitüleri kurulmuş büyük bir eğitim seferberliği başlatılmıştır. Rahat nefes alamadan İkinci Dünya Savaşı kapıya dayanmış, tüm kalkınma planları alt üst olmuş, kıtlık başlamıştır. Anadolu’nun her yanı yıkım ve yoksulluk içindedir.   

Osman Şahin de bu yoksulluğun içinden inanılmaz bir güçle dirilecek ve bilinci bilinçlenmeye kalemi sivrilmeye başladığında yazacak, ölümsüz yapıtlar yaratacaktır. Kalkınma mücadelesinin önüne savaştan sonra sözde ABD yardımları ve NATO’ya girilmesiyle ülke sömürgeleşmeye başlayacak, işler daha da zorlaşacak bir tutam nefes almak Anadolu halkı ve aydınları için zehir olacaktır.

 

Ali Mustafa - Ahmet Yıldız

YAZARLARIN İLK YAZDIKLARI

Yalnızca yazarlar değil tüm sanatçıların işe başladıkları hatta başlamaları gereken yer önce kendileri, anne babaları, köyleri kentleri, çevreleridir. Gördüklerini, duyduklarıni, sonra düşlediklerini anlatmaktır. 

Yazarlarımızı şöyle akla getirdiğimizdeki dünya yazarları da böyledir, önce bölgelerin ya da kentlerin yazarıdırlar. Kimse Fakir Baykurt'a Trakya'nın yazarı demez. Naim Tirali Giresunludur kimse onu okurken Toroslar'ı düşünmez. Egeli Zeyyat Selimoğlu'nun Karadeniz'le bir imgesi yoktur. Osman Şahin, Mersin'den başlar istilaya, kuzeye doğru Adana'ya Siverek'e dek dayanır. Fırat havzasını mesken edinir. Oradan yurda oradan dünyaya yayılır. Ama temel izleğinden ayrılmaz. Her kitabı çıktığında, kırsalın feodal ilişkilerin yeni bir tipi daha belirir. Kahramanlar kentte bile kırsaldadırlar. Kentteki insanı kırsalın bakış açısıyla anlatmak istediğini söylemişti bir konuşmasında Şahin. Çoğu kez bu kadar insanı nasıl belleğinde tutmuş, yine mi demekten kendimi alamadığım çok olmuştur.

Osman Şahin de kendisinden ve yakınlarından işe başlamıştır; her birini birer öykü film, roman kahramanı yapmıştır.

Yazmak için çok okumak gereklidir ama bir o kadar da değişik bir yaşam gereklidir. Sorarım size kaçımız daha bebekken kızamık olduk ve anamız bizi sobanın ayağına bağladı ve tarlaya gitti ve sobanın közü gelip eteğimizi tutuşturdu. Osman Şahin bu yangından mucizeyle kurtulmuştur diyeceğim ama var gücüyle bağırmayı başarmasaydı annesi duyup kurtarmaya gelemeyecekti. Vecihi Timuroğlu kızgın tandıra düştüğünde elinin sakat kalmasını engelleyememişti. Bir canlının yaşaması, yaşayacağına inanmasıyla ancak mümkündür! Yetmedi, beş yaşında bir yılanın üzerine basar, yılan ayağının altını ısırır. Anasına göre, “Yılanın üstüne basmışsın; kimse kimseyi üstüne bastırmaz. O da mecburen ayağının tabanından ısırmış” demiştir. Anası ısırılan yeri kızgın demirle dağlar, sütle yıkar, süt içirir. Ayağı kırık ama, “Kır sakallı, erik gözlü, bol sütlü” bir keçinin kıl çadıra bağlanması kahramanımızı yaşatacak sütün pınarı olur.

Osman Şahin'in eserleri öz yaşam öyküleriyle doludur. Hatta öyle ki Bucak aşiretini anlattığı yine müthiş bir kitabı vardır, ilk öğretmenliğini yaptığı köy Bucak aşiretinindir. Bucak aşiret üyesi bir öğrencisinin anlatımıyla yazılmış belgesel roman. Onu okurken bir ara öyle olmadığı halde Osman Şahin'in özyaşamöyküsünü okuyorum diye dalıp gitmiştim. Büyük yazarlar böyledir. Büyük yazarların en çok karşılaştığı soru, bu anlattıklarınızı yaşadınız mı sizin yaşamınız mı sorusudur. Yazar olmanın başarısı bu sinir bozucu görünen ama şımartıcı sorudur, her yazara nasip olmaz. 

 

Özyaşamla başkalarının yaşamının, gerçekle düşün birbirine karıştığı Osman Şahin öykülerinde, bambaşka destansı müthiş grotesk bir zengin dünya bulursunuz. Bellek her şeyi unutur ama çiçeğin kokusunu, derenin sesini, kartalın ıslığını, toprağın rengini öğrenmeye başladığı ilk gençlik çağını asla unutmazmış. Yazar olmanın yeteneğin biricik şartı gözlem gücüdür. Derler ki yazarlık mayası da gözlem gücünün en yüksek belleğin en temiz olduğu çağda başlar. Beş duyunun zehir gibi çalıştığı çağıdır insanın. 

Çocukluğumuzla ilgili anımsadıklarımız çok azdır. Bilim insanları da bunu söylüyor. Ama Osman Şahin çocukluğunu da unutmuyor. Dede Korkut torunu bir Yörük çocuğu olarak Toros doğası Osman Şahin'in coğrafyasıdır. Kışın ovada kıl çadırda yazın dağlarda.  

Yaşar Kemal gibi kutsal dağlar, kutsal hayvanlar, kutsal bitkiler yoktur Osman Şahin'de. Bir Kızılderili mezarlığı gibidir doğa çoğu kez. (“Sonuncu İz” adlı öyküsünü burada anmadan geçemeyeceğim!) Doğum ve ölüm, acı ve sevinç birliktedir; grotesktir! Ama Şahin'e göre kayaların mağaraların mezarların ağaçların ruhları vardır.   

YÖRÜKLER TÜRKMENLER GÖÇEBELER

Osman Şahin işte böyle bir coğrafyada Mersin'in 52 km kuzeyinde 1453 metre yükseklikte Torosların kucağında doğmuştur. Şahin Türkmen bir Yörük'tür, her Yörük de bir Türkmen'dir, Türk'tür. Yörükler, Türkmen/Oğuz boylarıdır. Yörük, göçebe hayat tarzını benimsemiş insandır. Yörük sözü, Anadolu'da yaylak-kışlak hayatı yaşayan Türkmen aşiretleri (obaları) için de kullanılır. 

Eski Türk tarihi üzerine araştırmalarıyla tanınan bilim insanımız Ahmet Taşağıl, Türklerin tarih sahnesinde yok edilememesinin iki sebebini şöyle açıklıyor. Birincisi Batıcı kafaların hep aşağıladığı özellik: Göçerlik, göçebilmeleri. Kardan kıştan sıcaktan soğuktan düşmandan felaketten derlenip toparlanıp büyük bir disiplin içinde yaşlı çoluk çocuk kedi köpek dana kuzu ev bark... göç edebilmeleri onları bugüne getirmiştir. 

İkinci özellik boy halinde yani bugün bilinen adıyla basitleştirirsek aşiret, oba tarihi filmlerden öğrendiğimiz o beylikler... Buradaki hiyerarşi Türklerin yok olmamalarının diğer nedenidir.

O halde Osman Şahin bu ilişkileri bu insanları bunların yaşadıkları yerleri anlatarak onların sosyolojisine büyük katkılarda bulunuyor. Ünl sosyoloğumuz Doğan Ergun sosyologlar için değerli bilgileri edebiyat yapıtlarından topladığını söylemişti. Dede Korkut’tan bu yana Osman Şahin’den başka bunu yapmayı başaran birini sayabilir miyiz bilmiyorum, düşünmedim. 

Bu buluşmada gösterilecek belgeselde bunlardan söz edecektir değerli yönetmenimiz. Benim anlatmamın nedeni edebiyatın ve sanatın böyle bir coğrafyadan beslendiğini vurgulamaktır. Şöyle de diyebiliriz. Böyle bir yerde, iyiliğin kötülüğün zorluğun mutluluğun canlının cansızın iç içe geçtiği bu zenginlikte, yazar olunmaz da ne olunur? Kaldı ki Şahin'in hemen tüm yapıtlarında olayları bir kentte geçen yapıtında bile Toroslardan bir tını mutlaka vardır.  Gel de adamı adam yazarı yazar eden ilk gençlik dönemi gözlem gücüne inanma. 

Çocuk Osman Şahin başları dumanlı yüksek yerler, ulu ağaçlar, yağan yağmuru alnına ilk alan temiz saf yerler... Cümle bitkilerin hayvanların bol sulu göllerin, nehirlerin, toprağın, ağacın büyülü yaşantısıyla beraber büyüdü. Ne güzel.. Ancak buralar aynı zamanda zorluklar, kalleşlikler, pusular, avlanırken av olma durumu, yaşam ve ölüm korkusuyla birbirlerine saldıran yüzlerce canlının yaşadığı yerlerdir. Burada canlı ve cansız arasında ayrım yoktur. İnsanoğlu bitkiler hayvanlar taşlar, sular... hepsi birlikte yaşıyor saygı görüyor. Rüzgar şamanist bir ayinin parçası gibi. 

Doğayla insan arasındaki ilişkilerin bu denli yoğun olduğu daha doğrusu başarıyla anlatıldığı yapıtlar kimin var? Jack London'dan sonra kimin var? Yaşar Kemal'in var Osman Şahin'in var. Tez hazırlamak isteyenlere bu özelliğiyle tez yazılabilir bilgisi verelim meraklısına.   

KAYBOLAN SÖZCÜKLERİ KURTARDI

Pariste yaşayan profesör Şehmus Güzel'e mektubunda "yalnızca Orta Toroslarda 1500-3000 metrelerde doruklarda otuz beşe yakın kale tespit ettim." diye yazıyor. Onları Toros Kaleleri diye belgesel yazılarıyla anlatıyor. 

Doğal buzdolabı mağaraları da anlattı, Makam Taşlarını da. 

"Toros ıssızlarında eski göçebe ve kervan yollarının kavşaklarında mezara benzeyen içinde gömü olmayan iri taş yığınlarına Makam Taşları denir. İşinin başında vakitsiz ölen sevilen haksızlığa uğrayan ya da aşk yarası almış kimselerin anısına yol boylarında makam taşları yığma geleneği Orta Asya şamanlığına değin uzanır. Eski bir Türkmen geleneğidir. Yoldan geçenler makamı selamlamak için makama taş atarlar." 

Osman Şahin bütün bu görüntüleri, olayları çerden çöpten ayıklayarak altın bir CD'de uzaya gönderilen dünya dilleri işaretleri gibi öyküleştirerek gelecek kuşaklara bırakmıştır. 

Kaybolan kaybolmaya yüz tutmuş nice sözü nesneyi çiçeği böceği deyimi atasözünü sonsuzluğa bağışlamıştır. 

Anası Şakire Şahin'den dinlediği belleğinin bir yerinde depoladığı ve bu CD'ye nakşederek sonsuzluğa bağışladığı deyişlerden bazıları şöyle: 

"Kalabalık ürkütür, derin su batırır", "Bulutun önüne geçilmez bulut cetvele vurulmaz." 

Sultan Ana'dan deyişler: "Yaş deri bastıkça alır", "Etek kutsaldır etek genişliktir, her şey eteğin altından çıkar", "Yanacak olana şekil verilmez", "Ateşin işine karışılmaz". Karacaoğlan yine yörüklerin dilindedir: "Cehennemde ateş yoktur / herkes ateşini buradan götürür".  

“Gölgemizden başka dostumuz kuyruğumuzdan başka kırbacımız yok”, “Tarlakuşu gibi göçmen kaldık", “Ölenin arkasından kötü söz edilmez.” 

Üç evladını askere gönderip bir daha göremeyen büyükannesi Hatice kadının günler süren ağlamalarından dökülen ağıt şöyle: 

Kale gediği ırgalanır karınan
Üç yastığı yamamışım karınan

Hatice kadının ağıtları bugün bile yörede dilden dile dolaşmaktaymış. 

Böyle Kaşgarlı Mahmut'u kıskandıracak zenginlikte bilmece bulmaca mani deyim yeni sözcük Osman Şahin'in yapıtlarının temel taşlarıdır. 

Yazar bunu bilinçli yaptığını bir konuşmasında anlatıyor: 

"İlk öykülerimi özdeyişlerle bezenmiş yoğun bir dille yazdım. Öykülerimdeki insanların çoğu okuma yazma bilmezler, ama sözlü söylenceleri ağıt yakmasını iyi bilirler. Gündelik dilde kullandıkları sözcük sayısı yüz elliyi iki yüzü geçmez. Ama atalarından öğrendikleri hap haline getirdikleri deyimleri benzetmeleri iyi kullanırlar. Dedem Korkut'un 'tepeğen götin süseğen yırtar' sözünün günümüzdeki anlamı geçmişine sırtını dönenin boynuz yırtar kıçını' demektir. Buradaki süseğen tepeğen sözcükleri Toros köylerinde de kullanılmaktadır. Kimseyle konuşmayan az konuşan kişiler için 'Ağzıkör' derler. Yazar bu ve buna benzer sözleri bir çekirdek gibi açarak özüne girip etlendirerek yüksek bir anlatım diline dönüştürmeli."

Osman Şahin Türk vatandaşlığını içselleştirmiş bir yazar olarak Kürt halkının da önemli kültür özelliklerini kayıtlara geçti. Belki de Kürtlerle ilgili en önemli kültürel veriler Osman Şahin'in kitaplarında gizlidir dersek yeridir. Onun için vatandaşların tümü birdi, tümü insandı ve bir değerdi. O bir Atatürk Cumhuriyeti yazarıydı.

OKUMAK ve OSMAN ŞAHİN

Osman Şahin için her koşulda okumak eleştirel ve çözümleyici en belirgin kişilik özelliğidir. Atatürk o dayanılmaz görüntüleri gördüğü aynı günlerde 19 Kasım 1916'da defterine Alphons Daudet’ninSafo- Paris Gelenekleri’ romanını bitirdim” diye yazıyor.

Her koşul altında okumak, eleştirel ve çözümleyici bir yaklaşımla okumak, Atatürk’ün en belirgin kişilik özelliğidir.  

Osman Şahin de Dicle Köy Enstitüsü benim ikinci doğum yerimdir. Okulda kitapla ekmeği bir tutmak anlayışı hakimdi. Ekmek doyururdu kitap ruhumuzu açar zenginleştirirdi. Kitap okuma alışkanlığını orada öğrendim. Ay sonları o ayın en çok kitap okuyan öğrencileri olarak okul müdürlerinden ödül aldığımızı anımsıyorum.

Her koşulda okumak ve yazmak da Osman Şahin’in özelliklerindendir. Montaigne o ünlü pesimist denemelerini, Tuz Kalkışması sırasında süren köylü katliamı yıllarında ölülerin üzerinden atlayarak gittiği evinde yazmıştır. 

OSMAN ŞAHİN’DE KADINLAR

Atatürk, kadın ve erkek, “bu iki parça her bakımdan birbirine denk olmak zorundadır Aklın, mantığın, doğanın ve dinin de buyurduğu şey budur.” diyor. Bu iki varlık arasında söz konusu olan “bu denklik, toplumun geneli için de söz konusudur. Dolayısıyla, kadınlarımız, erkeklerimizle bilimde, fende, etkenlikte denk olacaktır.” Bir başka anlatımla, “aynı olgunluk derecesine ulaşacaklardır. Biri diğerinden aşağı kalmayacaktır ve yaşam ve etkenlikte beraber olacaklardır.” diyerek ekliyor: “Kadınlarla bir arada bulunmak, erkeklerin ahlakı, fikirleri, duyguları üzerinde etkilidir” (22 Kasım 1916).  

Osman Şahin'de de kadınların özel bir yeri vardır. Kadınlar başattır hatta. Kadını, kadının yaşamını, psikolojisini, davranışını son derece iyi gözlemlerle çarpıcı bir biçimde anlatır.

Osman Şahin'in Kara Hapa, Sultan Ana ve Ümmülü Ana adlı üç anlatıcı kadını anlattığı “Bey Analar” adlı öyküsünde “ana” figürü başa oturur.

Kırsal dünyanın baş kişileri analardır. Osman Şahin'in yapıtlarında dişi (ana) hayvan da bir Türk kültü olarak değerlidir, kutsaldır.

HALK KÜLTÜRÜNDE GROTESK ÖĞELER

Ben Osman Şahin edebiyatını grotesk gerçekçilik olarak değerlendirmiştim. Ünlü Rus eleştirmen Mihail Bahtin, 20. yüzyıl groteski üzerine yaptığı değerlendirmede, Roma komedi geleneğinin Ortaçağdaki uzantısı olan ve açık havada halka oynanan oyunları (mimus) grotesk olarak değerlendirmiş, kimi varoluşçu eleştirmenleri ise “grotesk gerçekçilik” kavramını ortaya atarak, bu akımla Bertolth Brecht, Thomas Mann, Pablo Neruda’yı birlikte anmışlardı.

“Grotesk gerçekçilik” ve onun çağımızdaki bir açılımı sayılabilecek “büyülü gerçekçilik” Köy Enstitülü yazarlarda bolca görülmektedir.

Türkçe latin harflerine kavuştuktan sonra, yazar ve şairlerimiz halkın konuşma dili olan Türkçe’yi kullanmaya, halk kültürünün sanatsal özelliklerini edebiyat dünyamıza, öyküye, romana taşımaya başlamıştır.

Halk kültüründe grotesk öğeler bolca vardır. Orhun Yazıtları’ndan Dede Korkut'a, Kaşgarlı Mahmud'un derlediği atasözü ve bilmecelerden Nasrettin Hoca fıkralarına kadar bu öğe Türk kültür yaşamının neredeyse ana eksenini oluşturmuştur.

Köy Enstitülü yazarlarımızın, insanla hayvan ve doğa arasındaki ayrımları silikleştiren biçemleri, “grotesk” öğeleri modern edebiyatta başarıyla kullanmanın tekil örneklerini oluşturmaktadır.

Gustave Flaubert, Emile Zola, Honore de Balzac, Stendhal, Rusya’da Lev Tolstoy, İvan Sergeyeviç Turgenyev, Dostoyevski, İngiltere'de Charles Dickens, Amerika'da Theodore Dreiser, Ernest Hemingway, John Steinbeck, İrlanda'da James Joyce Gerçekçilik akımının önemli temsilcileridir. Gerçekçilik, 20. yüzyıl romanının gelişimini de önemli ölçüde etkilemiştir.

Ama Osman Şahin, grotesk öğeleri yapıtlarında bolca kullanan bir "gerçekçi" olarak daha çok "Romantik Gerçekçi" akım değerlendirmesi içinde tanımlanabilir.

OSMAN ŞAHİN ve GERÇEKÇİLİK YANILSAMASI

Osman Şahin bu zenginliğin ayırımındadır. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarını anlattığı son romanı Ölümün Süt Dişleri'nin girişinde Fernando Pessoa'dan aldığı "Bir insanın gerçek boyu, görüp yaşadıkları kadardır" değerlendirmesi bunu kanıtlamaktadır. Bir yazarın yazar olabilmesi için çok okuması, yani kendinden önceki -yerli/yabancı- edebiyatı soğurmuş olması ve yazma yeteneği, olmazsa olmazlardır. Ancak yeterli değildir; buna zengin bir yaşam deneyimini de eklemek gerekir. Büyük yazar ve şairler "çekmeli", “yaşamalı”dır! Çoğu yazar ve şair başarılı bir yaratıcı olmak için, çok büyük acılara neden olması ve ruhsal ve fiziksel olarak öldürücü/yıpratıcı bir yol olmasına karşın böyle bir yaşamı -bilinçli ya da bilinçsiz- yeğlemişlerdir. Osman Şahin, böyle bir yaşamı “doğal” olarak yaşamıştır; bu açıdan Türkiyemiz -hakkını vermek gerekir ki- yazar ve şairlerimiz için eşsiz olanaklar sunmaktadır!

 

"Tanrılar istemişler de dokumuşlar yıkımı insanlara, gelecek kuşaklara destan konusu olsun diye!" (Odysseia, s. 579-580)

Osman Şahin yaşadığı her şeyi her ayrıntıyı yazmıştır diyebilirim. Bilmem unuttuğu birkaç kırıntı kaldı mı?

Osman Şahin'de analitik denebilecek müthiş bir gözlem gücü vardır. Örneğin aşağıdaki gözleme dayalı betimlemeler ancak her çağda kalıcı büyük yazarların özelliklerindendir.

"Gölün cam gibi parlak, temiz yüzünde en küçük bir kırılma, dalgalanma, akışma olmazdı. Derken bir kırlangıç belirirdi havada. Yumuşacık sessiz uçuşuyla göle dalar, gölün yüzünden bir damla su alıp gidince koca gölün yüzü hafifçe kırışır, göl uykusundan uyanırdı böylece." (Ölmün Süt Dişleri, s. 21)

"Sığırlar, özellikle sabahları açlıktan çıkmışlar gibi otlarlar, önlerinde yayılacak ot kalmayınca, ormana doğru yürürlerdi. Firuze mavisi gökyüzünün altında koyu yeşil ormanlar, sedir ağaçları öylesine yükselmişlerdi ki dallar birbirine tutunarak büyümüşlerdi sanki. Çok geniş bir alanı kaplayan dalların üstleri, sakızı terlemiş, çiğit yeşili kozalaklarla doluydu." (s. 22)

"Dostoyevski için önemli olan kahramanının dünyada nasıl göründüğü değil, dünyanın kahramanına nasıl göründüğü ve kahramanının kendisine nasıl göründüğüdür. Yani kahramanın kendisiyle ilgili bilinci romanın düzenleyici ilkesi haline gelir. Kahramanın her şeyi yutan bilincinin yanına yazarın yerleştirebileceği yalnızca tek bir nesnel dünya vardır: Kahramanla eşit haklara sahip başka bilinçlerin dünyası.” (Dostoyevski Poetikasının Sorunları, s. 97-100)

Dünyamızda her şeyin insan açısından "güzel" olmadığını, güzelin yanında çirkinin, kibarın yanında biçimsizin, yücenin arka yüzünde acayipliğin bulunduğunu, iyinin kötüyle ışığın karanlıkla birlikte olduğunu, gerçek sanatçılar yapıtlarına mutlaka yansıtırlar.

Osman Şahin'i yakından tanıyanlar, onunla konuşanlar anlatacaklarına zaman yetiştiremeyeceğinden kaygılı sonsuz konuşkan, yaşam iştahlı bir insanla birlikte olduklarını görürler. Anlattığı akıl almaz öykücüklerle, başından geçenleri yazmayı unutmamak için sanki sözlü ders çalışmaktadır. Osman Şahin'de yaşamak, ölümlü, sıradan insanlardaki gibi rahat, geniş zamanlı değildir. O yaşadıklarını yazmak için yaşamaktadır; boşa geçirecek zamanı yoktur, yaşadıklarını diğer insanlara anlatmakla görevlendirilmiştir. Edebiyat da zaten insanın öyküsünü insana anlatma işi değil midir?

Büyük sanat yapıtları ancak doğadan, maddi gerçekten ve kendisi de bir gerçek ve bir doğa olayı olan esinden yaratılırlar. Osman Şahin en büyük yaratıcılarımızdandır.

Sözlerimi bitirirken iki noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyorum izninizle:

Osman Şahin’de hayvanlar insanlar ve doğa kadar önemlidir, onların birer parçasıdır. Hayvanlar içinde atlara dikkat çekmek istiyorum. İnsanoğluna bu en yararlı hayvan yine insanlar yüzünden büyük kıyımlara ve eziyetlere uğramıştır. Savaşlarda üzerindeki binicisi kendi istenciyle savaşıp ölmeye gitmektedir ama atların böyle bir niyeti yoktur, suçsuzdurlar. Savaş alanları bu güzel bu müthiş hayvanların iniltileriyle doludur.

Osman Şahinde de at önemli bir yer tutar. Bucak Aşiretinden Mehmedi Hacı'nın pusuya düşürülüp öldürülmesinden sonra ölüsünü taşıyan ağır yaralı soylu atı ağasının evinin önüne güç bela ulaşır ve oracıkta diz çökerek can verir. 

Hacı Bey'in intiharı sonrası, çok sevdiği atı da sahibinin kendini öldürdüğünü anlamış gibi günlerce yem yemez su içmez gece gündüz acı acı kişneyerek ön ayaklarıyla deşinir

İkinci değinmek istediğim konu ağzına kadar dolu bey kilerleridir.

Bucak Aşiretinden Osman Paşa'nın Siverek'teki konağını Osman Şahin şöyle betimliyor:

Günde bin kişiye yemek çıkartacak, tonlarca bulgur, pirinç, fasulye,nohut çuvalları... yağ ve bal tulumları, tuzlu kavurmalar, kuru üzüm, kayısı, incir, ceviz ve pestil çuvalları...

Sözlerimi bitirirken hepinizin kileri dolu olsun diyor beni dinlediğiniz için teşekkür ediyor Osman Şahin’in 87 yaşını nice yaşlara diyerek kutluyorum.

KAYNAKLAR

Atatürk’ün Bütün Eserleri, cilt 2 Kaynak Yayınları. Haz. Şule Perinçek

Ölümün Süt Dişleri, Osman Şahin, Kırmızıkedi yayınları İstanbul 2012

Darağacı Avı, Osman Şahin, Can yayınları, İstanbul 2010

Kolları Bağlı Doğan, Osman Şahin, Can yayınları, İstanbul 2010

Sonuncu İz, Osman Şahin, Can yayınları, İstanbul 2007

Dostoyevski Poetikasının Sorunları, Mihail Bahtin, Metis yayıncılık, İstanbul 2004

Odysseia, Can yayınları, Azra Erhat - A. Kadir, İstanbul 2013

Karışık Kanılar ve Özdeyişler (İnsanca Pek İnsanca), Friedrich Nietzsche, Türkiye İş Bankası yayınları, çev. Mustafa Tüzel, İstanbul 2013

Dede Korkut Kitabı-1, Muharrem Ergin, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 2011

"Victor Hugo'nun Romantizm Akımı'nı Cromwell Piyesinin Ön Sözünden Bildirmesi", Tengiz Yavuz, http://www.tilahan.net/

Ahmet Yıldız

Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler