Son Dakika

onur-bilge-kula-marx-yazi-2872024132953.jpg


Marx, bir yazınsal yapıtın estetik öz-yapısını ve değerini oluşturan öğeleri sürekli sorgular. Bu bağlamda Berlin’de bulunan Ferdinand Lassalle’a yazdığı 19 Nisan 1859 tarihli mektup önemli bir yer tutar. Lassalle’ın “Franz Sickengen adlı oyununun “kompozisyonunu ve konu akışını” övgüyle karşıladığını, bu yapıtın kendisini heyecanlandırdığını dile getiren Marx’a göre, yapıt biraz daha şiirsel olabilirdi. Lassalle, “1848/49’da devrimci partinin çöküşüyle sonuçlanan trajik çatışmayı”, modern tragedyanın “odak noktası” durumuna getirmekle doğru bir iş yapmıştır. Bununla birlikte, işlenen konu ile “bu çatışmanın betimlemesinin” uygun olup olmadığı sorgulanmalıdır. Lassalle’ın bu yapıtın temel izleği, çöken şövalyeliğin son temsilcilerinden biri olan 15. yüzyılda yaşamış Franz Sickingen ve onun etrafında gelişen olaylardır. Anılan şövalye yenik düşmüştür; çünkü “bir şövalye olarak ve batmakta olan bir sınıfın temsilcisi olarak” mevcut düzene, daha doğrusu mevcut düzenin “yeni biçimine” karşı başkaldırmıştır.

Marx’ın değerlendirmesiyle, Goethe, Berlichingenli Götz figüründe “şövalyeliğin imparator ve prenslere karşı trajik karşıtlığını, denk biçimi içinde” yazınsallaştırmıştır. Bu nedenle, Goethe “haklı olarak onu kahramanı yapmıştır.” Franz Sickingen prenslere karşı savaştığı sürece “tarihsel bakımdan haklı da olsa, gerçekte sadece bir Don Kişot” olarak kalmıştır. Dolayısıyla, trajedinin temeli olan çatışma ve tarihsel koşullar uyuşmamıştır.

Örneğin, 1830’ların Polonya’sının “eğitilmiş soylu sınıfı bir yandan kendisini modern fikirlerin organı durumuna getirmiş, öbür yandan da gerçekte gerici sınıf çıkarları temsil etmiştir.” Devrimin soylu temsilcileri, daha sonra “senin yapıtında yaptığın gibi, bütün çıkarları özümseyememiş, tersine köylülerin ve kentlerdeki devrimci unsurların temsilcileri, çok önemli ve etken bir arka alan oluşturmak zorunda kalmıştır.”

Marx’a göre, Ferdinand Lassalle “dinsel özgürlük ve burjuva birliği yerine, daha yüksek düzeyde modern fikirleri en naif biçimi içinde konuşturabilirdi.” Schiller gibi “bireyleri zamanın ruhunun borazanlarına dönüştürmek” yerine, Shakespeare gibi “yapması gerekirdi”; bir başka deyişle, onu değiştirme savaşımına sokması gerekirdi, Marx ayrıca Lassalle’ın anılan yapıtındaki “karakterlerde karakteristik olanın eksikliğini” yapıtın önemli bir zayıf yönü olarak belirlemiştir. Karakterler, yalnızca “coşkunun temsilcisine” indirgenmemelidir. Kahramanlar başkalarına öğütledikleri şeyin tersini yapmamalıdır. Yazınsal figürler veya bireyler “abartılmış öz-düşünüm” etkinliğine sokulmamalıdır.

SCHİLLERLEŞTİRMEK ve SHAKESPEARLEŞTİRMEK NE DEMEKTİR?

Marx belirlemelerini sürdürür: “Dolayısıyla, eğer çatışmayı ‘Götz von Berlichingen’de zaten serimlenmiş olana indirgemek istemiyorsan, o zaman Hutten ve Sickingen kendilerini devrimci olarak düşündükleri için ve 1830’ların eğitimli Polonya soyluları gibi, bir yandan gerici sınıf çıkarlarını temsil ederken, diğer yandan da kendilerini devrimci fikirlerin sözcüsü durumuna getirdikleri için gizlenmek zorundaydılar. Öyleyse, devrimin aristokratik temsilcilerinin, senin oyununda olduğu kadar ilgi odağı olmasına olanak tanınmamalıydı. Özellikle köylülerin ve kentlerdeki devrimci öğelerin temsilcilerinin de arka planda ciddi ölçüde etken olduğu gösterilmeliydi. O zaman en modern fikirlerin en saf biçimde konuşmasına çok daha fazla olanak tanımış olacaktın. Oysa şimdi merkezi fikri oluşturan şey, dinsel özgürlüğün yanı sıra, sivil (kentli) birliktir. O zaman kendini daha fazla Shakespeareleştirmek zorunda duyumsayacaktın. Oysa şimdi en ciddi kabahatinin, bireyleri zamanın ruhunu anlatan birer sözcü gibi kullanarak, Schillerleşmek olduğunu düşünüyorum. Sen bir anlamda, senin Franz von Sickingen gibi, Lutherci şövalyelerin muhalefetini, Münzerci pleplerinkine üstün görmek gibi diplomatik bir hataya düşmüş değil misin?”

Marx’ın bir biçem tarzı olarak sözünü ettiği Shakespeareleştirmek, geleceği imleyen çağdaş ve özgürleştirici düşüncelerin yazınsallaştırılması demektir. Buna karşın, Schillerleştirmek, bir yazınsal kahramanları zamanın ruhunun, diyesi, egemen düşüncenin sözcüsü olarak tasarımlamaktır. Marx, bu iki önemli yazıncının tarzını, karşılaştırmalı biçem eleştirisini belirginleştirmek amacıyla kullanır.

KARAKTERİN KARAKTERİSTİK YÖNÜ NASIL BELİRGİNLEŞTİRİLEBİLİR?

Marx, şu belirlemesiyle yazınsal eleştirinin bir başka temel ilkesini vurgular: “Daha ötesi, karakterlerinde ‘karakteristik’ bir öğe göremiyorum… Karakterin daha sağlam ve daha ön planda olduğu başka bir dönem olmuş muydu 16. yüzyılın dışında? Hutten’ın sadece ‘şevki’ temsil ettiğini görüyorum ve bu çok sıkıcı. O aynı zamanda akıllı değil miydi, şeytani bir kavrayışı yok muydu? Ve bu yüzden senin elinde büyük bir haksızlığa uğramış olmuyor mu? Ayrıntıya girmek gerekirse: Karakterlerin orada burada kendileri hakkında düşünmeye fazla düşkünler; bu da senin Schiller tercihinden kaynaklanıyor.” Marx burada karakter çözümlenmesini ayrıntılandırır; dizleri tek tek ele alır, değişiklikler yapılmasını, fazlalıkların atılmasını önerir.

Friedrich Engels’in ‘Alman Köylü Savaşları’ adlı kitabında yer alan çözümlemeleri, bu savaşların kahramanlarını ve bunların düşünsel tavırlarını ve eylemlerini bilmeksizin, Marx’ın bu önemli mektubunda yer alan göndermeler değerlendirilemez. Mektupta yer alan Luther ve Münzer anıştırısı önemlidir; çünkü bu iki din bilgini ilk başlarda Alman Köylü Ayaklanmaları’nın önderleridir. Olayların gelişimi içinde Luther, ayaklanan köylülere ihanet eder ve egemen sınıfların yanına geçer. Giderek devrimcileşen Thomas Münzer ise, sonuna değin savaşır; ama yenilir. Bu saygın din adamı, aynı öncülü Şeyh Bedreddin gibi, asılarak öldürülür.

Marx’ın gönderme yaptığı kişiler, 16. yüzyıl Osmanlı-Türk tarihiyle de yakından ilgilidir. İncil’i Almancaya çevirerek, hem Alman dilinin ölçünleşmesine, katkı yapan hem de Reformasyon devinimiyle Katolikliğin eleştirel değerlendirmesine ortam hazırlayan Luther’in ‘Türk’e Karşı Savaş’, ‘Türk’e Karşı Ordu Vaazı’ ve ‘Türk’e Karşı Dua Uyarısı’ adlı üç kitabı vardır. Münzer de ‘Yazıları ve Vaazları’nda Türklere ilişkin değerlendirmeler yapar. Anadilinde ibadeti ilk uygulayan, Engels’in deyişiyle, dinsel devrimci Münzer’in “Hakikati anlatmak için, baskı ve sömürüye karşı savaşmak gerekir” ve “Kamusal yarar için egemenlik halka verilmelidir” sözleri ünlüdür.

Marx’ın andığı bir başka önemli tarihsel kişilik, ‘Batı Edebiyatında Oryantalizm I-II’ adlı kitabımda ‘İlk Alman ulusçusu’ diye nitelendirdiğim Ulrich von Hutten’dir. Alman tarihinde ‘Türk Savaşları’ yüzyılı olarak bilinen 16. yüzyılda önde gelen yazar, aydın ya da bilimcinin mutlaka bir ‘Türk Konuşması’ vardır. Hutten ‘Türk Konuşması’nda Türkleri, “Her türlü barbarlığın kirli bir karışımı” olarak nitelendirir. “Canı bir, kanı bir Almanlar, Türklere karşı savaşın, ulusal onurunuzu koruyun’” sözü de onundur. Lassalle’ın trajedisinin konusunu oluşturan Franz Sickingen de Türklere karşı savaşmış bir şövalyedir; ancak trajedisi, tarihsel olarak ömrünü doldurmuş şövalyeliği savunmasıdır. Bu açıdan bakınca, adları geçenlerin tümünün, Avrupa’da olumsuz Türk imgesini kalıcılaştırdıkları söylenebilir.

TRAJİK ÖĞE NASIL YAZINSALLAŞTIRILABİLİR?

Marx’ın bu mektubunda serimlediği yaklaşımın özünü, ‘Bir yazınsal yapıt nasıl oluşturulabilir ve eleştirilebilir?’ sorusunun yanıtı oluşturmaktadır. Filozof bu mektubunda yazınsal bir yapıtın başat izleğinin niteliklerinin neler olması, olay örgüsünün nasıl tasarımlanması ve geliştirilmesi, karakterin en karakteristik yönlerinin nasıl serimlenmesi ve biçemciliğe düşmeden yetkin bir yazınsal biçem oluşturmak gerektiği konusunda ipuçları verir.

Trajedi türü açısından önemli olan, egemen sınıfların ve kilisenin baskı ve sömürüsüne başkaldıran köylülerle, tarihsel süreçte yok olmakta olan şövalyeliğin bir temsilcisinin yazgısının, trajik ögeyi öne çıkaracak biçimde yazınsallaştırımı ve buna uygun içerik-biçim diyalektiğinin estetikleştirimidir. Marx, Lasalle’ı trajedi denemesinde bu ilkeleri yeterince yazınsallaştıramadığı için eleştirir. Engels’in de vurguladığı ve Marx’ın duyumsattığı gibi, Alman Köylü Savaşları kapsamında yazınsallaştırılması gereken devrimci karakter, Sickingen değil, Münzer’dir. Don Kişot gibi, tarih boyunca yazınsal değerini koruyan bir karakter yaratmak için, yazınsallaştırılmaya değer bir izlek ve o izleği kişileştiren doğru bir kahraman seçmek ve kahramanın “öz-yapısal yönlerini’ estetikleştirmek gerekir.

Marx, Lassalle’ın trajedisine ilişkin eleştirilerini şu noktalarda yoğunlaştırır: Lassalle, tikellikleri ya da bireysellikleri içinde ve tikellikleri aracılığıyla, kendi tikelliklerinden çok daha büyük şeyi temsil eden karakterler yaratamamıştır. Bu nedenle, zamanın ruhunun sözcüleri gibi tasarımladığı kahramanlar, yazınsal değer taşımaz. Ayrıca, bu yazar öz yorumuyla kahramanlarının etkinliğini ve tutarlılığını azaltmıştır. Bütün bunların bir sonucu olarak karakteristik yönleriyle kalıcılaşan yazınsal karakterler kurgulayamamıştır. Bir başka anlatımla, Shakespeareleştirme yerine Schillerleştirme yöntemini yeğlemiştir.

Bu açımlamalar, Marx’ın yazın beğenisini ve yazınsal eleştiriye yaptığı ufuk açıcı katkılarını göstermektedir.

Onur Bilge Kula Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler

REKLAM

ÜCRETSİZ ABONE OL

REKLAM