Fotoğraf altı yazıları - 13
"İnsan
nasıl da huzur istiyor bilseniz. Güvenerek yaşanacak yer sadece
insanın kendi evi, kendi ülkesi olması gerekirken yaşanılmaz
hale gelen, herkesin herkesten ürktüğü, herkesin bir başka
dünyaya özlem duyar hale geldiği bir şiddet dünyasına
hapsedilmiş gibiyiz. Bitsin bu mahkûmiyet diyor insan... “Bu yılın gafı-lafı da "çoban"
olduğu. Onca kez aldanan biri, kuzuları kurda kaptıran biri. Kim
emanet eder ‘sürü’yü sana? Kendini sürüye dahil sayanların
hepsi yine güdülmek istese de, sürü dışında olup birey
olduğunu unutmayanlar değil tabi. O engelin biri lehine devlet korumasına
alınması ile gevşetilmesi, yani 'Müslüman ülke ' deyimiyle
devlet adamlarının saptırması yarattığı eşitsizlik ile diğer
dinler, inançlar ve inançsızlarda yaralar devlete güveni ve yol
açar isyana. Mahalle baskısı budur. Devlet baskısı budur. Budur
barışı ülkede ulaşılmaz kılan. Budur dünyadaki cehenneme
giden yolu aymazca taş kaplayan. Terör dini, imanı, değer atfedilen
her kimliği kullanır, bu gerçeği bilmeyen saflar, özünden
saptırıp dini savunmaya, yetinmeyip kendinden olmayana saldırmaya
başlayan zavallıcıklar ne yaptıklarını düşünsünler isterim
en tepeden en sade yurttaşa kadar. İnsan bu ilkeye yaşamın her
kavramında uymalı. Dinden imana, inançsızlığa, ırkların
eşitliğinin insanlığın temeli olacağına. 13.2.2018 Geçen yıl yine terör yakmış
canımızı... "İnsan nasıl da huzur istiyor
bilseniz. Güvenerek yaşanacak yer sadece insanın kendi evi, kendi
ülkesi olması gerekirken yaşanılmaz hale gelen, herkesin
herkesten ürktüğü, herkesin bir başka dünyaya özlem duyar hale
geldiği bir şiddet dünyasına hapsedilmiş gibiyiz. Bitsin bu
mahkûmiyet diyor insan... Kaçıp gitmek istiyor bu karabasan
ülkeden... Yeniden ve özgürce gülünebilecek günlere
özlemle..."
Kaçıp
gitmek istiyor bu karabasan ülkeden... Yeniden ve özgürce
gülünebilecek günlere özlemle."
Bir zamanlar İstanbul
hâkimleri ile adım adım İstanbul geziyordum ben, bu fotoğraf
objektifimden, biz gezerken denk düştüğümüz bir yelken
yarışının anlık seyrinden. 13.2.2017.
*
15 Kasım 2015
günü sabaha yakın bir saatinde yine uyuyamamış ve aşağıdakileri
yazmış, 7 yıl önce bu fotoğraf altına taşımışım o yazımı,
bu fotoğrafın sunduğu huzur anlamını arıyorken dünyamda.
*
"Yurtta barış
dünyada barış.” Bu ütopya olamaz, olmamalı. Yeter artık
dökülen kan! Yeter artık “ama, fakat, lakin!” diye bahane
üretmeler. Güçlü bir devlet olalım eskisi gibi, etkin olsun
gücümüz ve o gücü şiddetsiz, barış için, her ülkede
kabullenir kılalım.
Ülkemiz anayasamızda açıkça yazıyor,
söyleyip durduğunuz gibi ‘Müslüman ülke’ değil, laik bir
cumhuriyet, bunu kalbimizle duyalım. Sahip çıkacağımız değer
bu. Laiklik. Koruduğumuzda ülkedeki her yurttaş özgürce
inancını, inançsızlığını yaşayabilir. Kimse diğerini
yargılama hakkı göremez laisizmde. Yargılayan ise ülke
yasalarının dur, karışamazsın diyen engeline çarpar.
Çünkü bu yurdun temelini
atan, dünü kuran, günü yaşatanı ilkeyi açıkladı; Yurtta
barış, dünyada barış!
Hukukçu,
yazar Veysel Gültaş ağabey;” "Pandora’nın kutusunu
unutmayın… Bir tek o kaldı. İçinde umut” demiş aynı yıl.
Yanıtım; “Akatalpa Şubat 2017, Sayı 206 içinde yer alan bir
umutlu türküm var zaten, çünkü Pandora ondan başka bir şey
bırakmamış bize kutu içinde. Umut üzerine türkülerimiz ve
umudumuz hiç bitmeyecek! “ demek olmuş ona.
*
Umut...
Bitmiyor ki... 13.2.2020
Sadece iki sözcük. Daha fazlasını
yazmaya gerek duymadığım günlerde ağabeyimin hızla ilerleyen
bir kanseri yenmesini umuyoruz, umut bile nasıl da çaresiz
ama!
“Huzur umudu... Önceliği sağlığa kaptırdı iyi
mi?
Doya doya alınacak bir nefesin huzuruna ise paha biçilmez.
Özlemle.” deyip, Moğollar grubundan “Yolum seninle” adlı
şarkıyı paylaşmışım aynı yıl.
*
“Güzel bir şey iyi
hissettiriyorsa bir kez daha izlenmeli o deniz, okunmalı o şiir,
dinlenmeli o şarkı.” deyişim ise 13.2.2021 yılından.
“'Eskiyen
Gözyaşları' demiştim... O bir şiir... Avusturya'dan seslenen
Tuna adlı bir dergide. Bu ülkede her gün gözyaşı dökülüyor
ve ama onlar eskimiyor... 13.11.2022 saat 16.20 de İstiklal
Caddesindeki terör yaktı bu kez canımızı... Bugün o sokakta
karanfil yağmuru var... Terör kazanmayacak diyen yüzbinlerce insan
var.” Bu cümleyi huzur isteyen fotoğraf altına taşıyışımın
tarihi 13.2.2023.
Bu yıl bir haftadır naklen deprem acısı
izliyoruz ekranda. İçinde olmadığımız için sevinemiyoruz,
ölenler, yaralananlar, sağ kurtulup o soğukta yakınının cesedi
çıkartılsın da yerini bildiğim bir mezara koyayım diye
bekleyenler var çünkü... Soğuktalar... Basiret denen sözcük
yönetimden çıkmış gitmiş yıllardır, iş yapacaklarda ise yok
hiç liyakat... 13.2.2023
Başlayış cümlemi yinelemek gerekmiş 13 Mart
2023 günü fotoğrafın altında.
*
“Ülkede hukuk güvenliği
olmadığı için ekonomi dipte aslında. Yargıyı maşa yapanlarla
birilerine maşa olanlar olmasa…” deyişimin nedeni Anayasa’mızın
açık, emredici hükmüne rağmen Anayasa Mahkemesi kararına
uymamak gibi bir garabete cüret eden bir yargı biriminin kararının
da etki ettiği son üç yılda ekonominin dipten dibe dolanıp
duruşu olmuş 2023 Kasım ayında.
Ama yine bir umut cümlesi
eklemişim altına, süremez bu gidiş, kararmaz gelecek demek için:
“Bu ülke "yurtta sulh, cihanda sulh" diyen ulu önderin
bıraktığı güvenlikte olacak.”
*
Bu huzurlu fotoğraf
karesi hepimize aynı duyguyu yaşatsın ve ülkede ekonomi ve
demokrasi düzelsin umudumu ekliyorum bu yıl. Bir hafta önce en
küçük kardeşimi de üç yıldır sürdürdüğü yaşam
mücadelesinde, ağır tablolu bir kovit zaferi sonrasında, geçen
yıl yakalayan kanseri dahi iki kez yenip hastane enfeksiyonlarına
kaptırdığımızı, onu özlemek yanında biz geride kalanlara
sağlık dileğimi ekliyorum bu yıl da. Gebze, 13.2.2024, Ünsal
Çankaya