Tuncer Uçarol, Ulus Hastanesinde son soluğunu verdi dostlar.
Hepimizin başı sağ olsun.
Bir de sözüm olacak ölüme: Ne denli acımasız, haksız, kalleş, soğuk yüzlü olsan da korkutamaz, karamsarlığa sürükleyip, önünde diz çökmemizi sağlayamazsın bunu bil.
Hep seni düşünerek, korkunla yaşayacağımızı sanıyorsan aldanıyorsun ölüm...
Geçen ay Tuncel Kürtiz, bu ay Tuncer Uçarol.
Bu iki kişinin, kişiliğin elbet var bir ilişkisi: İkisi de özgün, kimseye benzemeye çalışmayan, sözünün arkasında bir ömür; pişman olmadan, ben onu demek istememiştim diye kıvırmadan, eğip bükerek düzeltmeye çalışmadan, harbiden durabilen insandılar.
Birinin ötekini anımsatması için yetmez mi bu denli benzeşeme?
Yeter, yeter de artar bile.
Kürtiz için çok yazıldı çizildi, daha da yazılacak. Helal olsun.
Tuncer Uçarol’a gelince: Alçakgönüllü duruşuyla belli etmese de genel müdürlük yapmış bir bürokrattır. Emekli olduktan sonra; öncesi de vardır kuşkusuz, yazmaya, ciddi şeyler yazmaya, söylemeye ama çekinmeden doğru bildiği neyse, söylemeye başlamıştır. Bildiğimce Uçarol’un gözdesi, günce türü yazılardı. Eminim, günceleri toplanır, düzenlenirse okunmaya değer, edebi özellikler taşıyan birden fazla kitap ortaya çıkacaktır. Sonra, şiir okumak, gözüne kestirdiği yazarları izlemek, irdelemek ve eleştirmek gelir.
Niye yaşadığını bilen az sayıda insanlardandır Uçarol.
Öyleleri için takıntılı sıfatını kullanmanın doğru olacağını düşünürüm.
Başıboş kalmanın en tehlikeli insan hali olduğunu, ille de bir şeylere kafayı takmanın ise soy insana özgü sayılmasını doğru bulanlardanım.
Tuncer Uçarol; İşçinin, emekçinin, esnaf ve zanaatkârın, kısaca, halk kütlelerinin edebiyatta, sanatta var olması gereken düzeyin çok gerisinde kaldığına takmıştı bence.
Bu gerçeği algılamasıyla eğleme geçmesi bir olmuştur diyebilirim.
Emekli olduktan hemen sonra, yakından tanıdığı, arkadaşı, TSEK genel başkanı Derviş Günday’ın yanında alır soluğu. Dostluğunun verdiği cesaretle, ‘’Derviş Bey, üyelerin arasında bir öykü yarışması düzenlesek, herkes başına gelenleri anlatsa, biz onları bir elemeden geçirerek, kitaplaştırsak, en iyilerine de ödüller versek, güzel bir iş yapmış olmaz mıyız?’’ diye sorar. Günday’ın hoşuna gider fikir, ilgilenir. Konuşulup tartışıldıktan sonra oldukça ciddi bir çalışmayı gerektiren bu işi üstlenir Uçarol.
Bu girişimden, onlarca düzeyli öykü, azımsanmayacak öykücü kazanır yazın dünyası.
O çalışma sürerken, eşi Aytül Uçarol’un önerisiyle, önce işçi öyküleri, daha sonra da işçi edebiyatı adıyla günümüze değin süren bir üretme, yarışma, ödüllendirme çabası içine girerler.
Aytül Uçarol, DİSK eski genel başkanı Abdullah Baştürk’ün yeğenidir. Eşinin de büyük desteğiyle, amcasına duyduğu saygıyı böyle dışa vurur.
Yeni çabanın adı, Abdullah Baştür İşçi Öyküleri / Edebiyatı Yarışması’dır.
Verfalı bir ailedir Uçarollar. Bu işin kolay olmadığını hepimiz biliriz. Yüzlerce öykünün içinden bir seçki yapmak, ilk üç öyküyü ödüllendirmek, onları kitaplaştırmak ve bunu yıllarca sürdürebilmek. Uçarolları göze getiren ilk başta bu vefalı, özverili tutumlarıdır.
Değişen TESK yönetiminin bu güzel çabayı sürdürmekten vazgeçmesine karşın, Devrimci İşçi Sendikası DİSK’in, sınırlı da olsa, İşçi Edebiyatı Yarışmasına verdiği destek, günümüze değin sürmüş, hiç abartısız, Türk yazın tarihine, arşivine yüzlerce düzeyli öykü, onlarca yazar kazandırmış, edebiyatın yozlaşmasının, halktan kopuk gelişmesinin önüne hatırı sayılır bir engel koymayı başarmıştır.
İşte Uçarolların önünde eğilinmesi gereken takıntıları. Dostlar başına öyle takıntılar, diyesim var.
O’nu ölüme gönderen sayrılığın sinsiliği bize en çok dokunan.
2013’ün Mayıs’ıydı sanırım. Ulusal Kanal’da, Sadık Albayrak’la Edebiyat Cephesi programında birlikteydik. Konumuz işçi edebiyatıydı. Tuncer Uçarol’la telefon bağlantısı kurduk, onun konuşmasını ben istemiştim. Bu konu onun konusuydu. İstanbul’a gelebilse programda birlikte olacaktık. İşi vardı, gelemeyeceğini söylemişti.
Telefonda, on on beş saniyelik bir sessizlik oldu. Tuncer Bey Konuşmakta zorlanıyordu.
Sonradan öğrendik sayrılığının o an başlamış olduğunu. O güne değin hiçbir belirti göstermemişti. İlkgüzle Songüz arası hastanelerde geçti.
Ve yok artı aramızda.
Bir boşluk oluştuğu kesin edebiyat dünyamızda.
Işıklar içinde yatsın.
Celal İlhan
Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR