Son Dakika



Dan Graham’ın (d. 1942) sunumu, avant-garde kesimlerindeki yaygın metalaşmanın yarattığı hayal kırıklığını yansıtmaktadır.

Sanat Çalışamları Kosalisyonu’nun “Açık Oturumu” 10 Nisan 1969 tarihinde yapılmıştı. Graham’ın bu konuşması, oturumla ilgili olarak aynı yıl yayınlanan raporunda yer aldı. (Gerçek edebiyat)

(Çevirenin notu: Kapitalizmin sanat ve edebiyat alanına nasıl müdahale ettiği, daha doğrusu bu iki alanın zamanla nasıl büyük ölçüde iç içe geçtiği konusunda hepimiz bazı bilgi ve fikirlere sahibiz ama bunun sistemli eleştirisi için daha çok katkıya ihtiyacımız var.

Graham’ın sunumunu bu konuda yapmayı düşündüğümüz çalışmalara bir giriş notu teşkil etmesi amacıyla aktarıyoruz. Sunum 1969’da yapılmış.

Değinilen sorunlar aradan geçen yıllar içerisinde daha da belirgin hale gelmiş; kültür, giderek piyasanın gerçek koşullarını daha fazla yansıtmaya başlamıştır. Hatta bu eskiden biraz daha utangaç ve dolaylı biçimlerde yapılırken artık iyice alenileşmiş bulunuyor. Sanatçılar piyasa ilişkilerine giderek daha fazla tabi oluyor.

 

Denilebilir ki, sanatçı tarih boyunca her zaman hakim kurumların hizmetinde olmuştur. Evet! Bu belli ölçülerde doğrudur. En büyük kurum aynı zamanda en görkemli sanat eserleri için sanatçıya istihdam sağlayan bir işveren de olmuştur. Geçmişte kilise sanatçılara freskleri nasıl yapacaklarını buyurmuyor muydu?

Bunun yerini önce aristokrasi, sonra da para sahibi ticaret erbabı aldı. Daha doğrusu bunlar uzun zaman bir arada bulundular ve sanatçıya sipariş verirken onun sanat anlayışını da yönlendirdiler.

Ne var ki bu dönemlerde olay gene de sanatçı ile sipariş veren arasında bire bir ilişkiydi. Yazılı basın ise ilk döneminde hiç de küçümsenmeyecek bir özgürlük içerisindeydi (şimdi özgür kısmı –en azından piyasada- giderek marjinalleştirilmektedir).  19. yy. yerini 20. yy.’a bırakırken sanat artık üzerinde yatırım yapılan bir meta haline geldi, kendisine has bir emtia piyasası oluştu. Bu tür sanatçı, aracı, alıcı, reklam alan ve verenleri buluşturan basını, müzeleri, sanat işleri için özel olarak oluşturulan yatırım fonlarıyla başlı başına bir sektör haline geldi. Hatta, modern sanatın birçok akımı, bu piyasanın gerekleri çerçevesinde (alıcı artık yeni şeyler görmek istiyor!)  “yeniliğe” yöneldi.

Sanatçının yaratıcılığı ve öncülüğü piyasa için kullanılır oldu!

Devletler de bu işin dışında kalmadı tabii. İngiltere’nin döviz kazandıran yenilikçi sanatçılarına verdiği unvanları hatırlayın, ki Beatles üyeleri de bunların arasındaydı. (Sahi, -biraz farklı bir konu ama- bizdeki devlet sanatçılığı nedir yani? Neyle uyuşur, nereye konur? )

Yaşadığımız dünyada kişiliğini gerçekleştirmenin temel yolunu sadece kapitalizm içerisinde arayan ve varlığını yapabildiği tüketimle ölçen geniş kesimleri sarsmak hiç de kolay değil. Ancak bunu her fırsatta denemekten de vazgeçmemeliyiz.  İlgili okura, bu konulara önem vereceğimizi söyleyebiliriz.

Bilinci açık kişiler ise baktıkları sanat eserlerinin nitelikleri üzerinde daha etraflı düşünmelidir.)

*

Özne sanatçıdır, konu ise sanatı özgür hale getirmektir.

Sanat dünyası kokuşmuştur; necaseti kürekleyen kişilerden oluşmuştur; şimdi kolektif necaseti sistemin dışına atmanın zamanı gelmişe benziyor!

Döngü nerede başlamaktadır? Çatı katındaki “yüksek” dünyasına rahatça yerleşmiş olan ve kendi necaset yığınını yapmakta olan (belki de zihninde gerçekten de dünyaya defi hacet etmektedir) ressam veya heykeltıraş ile başlayalım. Bu kişi paylaşılan bir dünyadan gövdesine indirdiği sanat bilgilerini ve ham maddelerle birlikte zamanını ziyan etmekte olup, sevdiği işin emeği bir ihtimalle kurtarılacak, belki de başka bir zamanda gerçekleştirilecektir.

Ortaya çıkan şey, üzerine konulan “daha yüksek” değerlere değiştirildiği (birbirlerinin yerine konulduğu) zaman dönüştürülmüş olacaktır. Önce bir galeri, sonra belki bir müze ve de bir sanat dergisinde sanat bilgisi verilerine tercüme edilerek daha da yayılacak, sanatçı, bu değişimi görmesiyle birlikte defolup gidecektir. Zamanın değiştirilmesiyle birlikte, bu işkolunun topluluğunda, para sanatçı için özel değere, koleksiyoncu ve sanat eleştirmeni için de “yüksek” kaliteye dönüştürülecektir. Sanat dünyası, pislik yığınını eşeleyen ya da bunu kendi yerine eşelemesi için sanatçıya para veren kişilerle doludur ve bunlar insanların oynadığı oyuna biraz katılmak ya da kişisel eğlence veya kar (kazanç getiren bir tecrübe) peşinde koşan kişiler topluluğudur. Herkesin yapacağı özel bir katkı vardır – medya için bu sadece hayatın / eğlencenin bir başka dilimidir.

Bütün bu necaseti geride bırakma zamanı gelmiş gibidir; sanat dünyası zehirlenmiştir; ya kırlara gidin ya da radikal bir tutum alın! (Sözlüğe göre, köktencinin ve kökün kökü aynıdır – pisliğin ve kötülüğün kökleri var mıdır?)

Sanat, düzen'e karşı bir araç olmalı mıdır? Sanat tehlikeli hale getirilmeli midir? Fakat sanat, toplumda dolaşan tehlikeli malların sadece bir tanesidir ve sevimsiz gelse de, daha az ölümcüldür. Durun? – kapalı bir sistem boğularak ölür.

Yazar, geçmişte de benzer bir sorunla karşı karşıya bırakılmıştı. Tüm dergiler, yayınlarını sürdürebilmek amacıyla kendi okurlarını reklamlarla özdeşleştirmek için iyi bilinen bir hususu sunmaya zorlanmaktadır ve bu, eskiden bir nesne olarak kitabın yapısının yazarın özel, içsel bakış açısını veya hayat görüşünü, kitaptaki anlatımı okurken doğrusal, tek yönde ilerleyen ve başından bitiş noktasına kadar sürekli olan özel yanılsamayı satın alan okura empoze etmesine benzemektedir.

Bu çerçeve içerisinde okurun görüşünün dünya ile ilgili yeni bir kavrayışıyla birlikte değişmiş olması beklenir: Marx’ın, Zola’nın ve Brecht’in zamanında, okurun, bu değişimin etkisiyle dış dünyadaki değişimlere katkıda bulunması beklenirdi. Dergiler –sanat dergileri- bu özel bakış açılarının edinilmesi şeklindeki kurmacayı sürdürmüşlerdi ki, bunun toplam sonucunun okurların ve reklam verenlerin kolektif bakışı olduğunu varsaymak zorundadırlar. Ekonomik varlıklarını, çoğu zaman, tümüyle sanat galerilerine satılan reklam (sayfaları) satışına dayanır. Bunu satın alacak okur ve bunu satmak zorunda olan eleştirmen için sanatta kalite her şeydir (zaman, önemli olan paradır / her şeyin ölçüsü insandır). Yazar ve yakın zamanlarda onlara verilen isimle kavramsal sanatçılar (conceptual artist / amacın bir obje yaratmaktan çok bir kavram aktarmak olduğu şeklindeki anlayışa sahip sanatçı-ç) için basit bir çözüm bulunmaktadır: reklamı kendisinin satın alması – böylece döngü kendisini beslemeye başlar; kendine yatırım yap – burası özgür bir toplumdur.

Gerçekte bu yapıyı destekleyenler ,sanatçılar, koleksiyoncular ve sanat dergilerinin eleştirmenleri değil, fakat ABD hükümetidir! (Yani siz ve ben) ve şirket çıkarlarına ayarlanmış vergi sistemi yoluyla, sanat eserlerini alıp müzelere bağışlamak suretiyle karlı olmayan bir “sanat” işkolunu sürdürmeyi karlı hale getirmektedir. (Bu süreç içerisinde kendileri çok para kazanırken, sanatçıları ve Madison Caddesi tiplerini beslemekten ibaret olan amaçlarını gerçekleştiriyorlar), vs. vs.

Kavramsal sanatçı maddi bir tabanı olmayan saf bir sanatı hayal etmekte, bu sadece yeni fikirlerin doğmasıyla hayata geçmektedir  ki, - bu beyzbol ya da batakhanedeki Monopol, top, sopa, yerçekimi, zarlar veya parayla ilgili olmayan bir oyun olmakla birlikte ideal olarak anlam taşıyan bir sanattır.

Fakat, özgürdür ve seks gibi en az iki kişi olduğu taktirde (özne / nesne; iç / dış; ying / yang; alıcı / gönderen; sadece var olduklarını ispatlamak için birbirlerinin fotograflarını çeken insanlar) herkesin oynayabileceği ve oynadıkça kurallarını kendilerinin yapacağı bir oyundur.

Sanatçı kendisini (ve kendisine ait zamanı) yaptığı işler aracılığıyla tanımlamaya çalışmak şeklindeki mitin esiri olarak çabalamaktadır, ki bu, toplum tarafından toplumun imajında tanımlanmaktansa, kendisine has katkısı, varlık nedenidir.

Fakat sanat kaçınılmaz olarak toplumun genel düzenine tabidir, onun dili ve dille karşılıklı olarak tanımlanarak dünyayı paylaşması, kendi Zamanı, Hayatı, mekanı ve işlevinin “vizyonu” ve malzemesidir.

Tüm insanların zihinleri, herkese açık olan ve herhangi bir anda genel sosyal düzen ile karşılıklı bağlantıları olan dil sistemlerine indirgenmiş dışsal işaretlerle ilişkili semboller aracılığıyla algılar ve düşünür. (Ancak algı ve düşünce sadece bunlara dayanmaz).

Bir sanatçının arkadaşlarıyla, çevresiyle, toplumuyla ortak olan noktaları nelerdir? Bunlar kendisiyle, onlarla ve hepimizle ilgili - malzemelere ya da fikirlere indirgenmiş olmayan fakat geçmişe, şimdiye ve geleceğe ait bir zaman/mekana sahip olduğu kadarıyla her iki kategoride paylaştığı bilgilerdir.

Bu ne sübjektif ne de objektif “gerçek”tir; hem bir “kalıntısal” nesne, hem de tekil veya kolektif insanın iç ve dış konumunun, çalışmalarının, fikirlerinin, faaliyetlerinin içeriğinin çevirisini yapmış ve bunun üzerine kopyalanmış nötr ve uçucu bir iletişim ortamıdır.

Sanatçı bir makine değildir. Sanatçının insanoğlunun çeşitli ifade araçlarında paylaştığı (şey), kendisine ait olan daha “iyi” sırlar ya da olayların içyüzünü veya dışını herhangi bir başka kişiden daha fazla görüyor olması değildir.

Çoğu zaman daha çok düşünmektedir; mümkün olduğu kadar ilginç olmak istemektedir; keyif almayı ve vermeyi amaçlamaktadır ve hayatı zenginleştiren sosyal antlaşmaya katkıda bulunmak istemektedir. Belki de, genç sanatçılar, yeni saflıkları içerisinde babalarının eski saflıklarının yerini almıştır.

Görüşüme göre; özel ve estetik “iyi eser” kavramı yerine eskinin sosyal olarak “iyi eser” kavramına geri dönmeliyiz.

Yani, sanat kamuya yönelmelidir!

(Çeviren m. Tanju Akad)

Dan Graham

Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)

REKLAM

ÜCRETSİZ ABONE OL

REKLAM