Prof. Dr. Anıl Çeçen: Atatürk'ü Samsun'a 'Osmanlı Genelkurmayı' gönderdi!
Prof. Dr. Anıl Çeçen, kişisel bloğunda yazdığı '19 Mayıs'larda Bir Şeyler Yapmak' başlığıyla yazdığı yazıda Mustafa Kemal'i Samsun'a Osmanlı Genelkurmay'ının gönderdiğini yazdı. "Mustafa Kemal Samsun’a hareket etmeden altı ay kadar İstanbul’da kaldığı zaman içinde Osmanlı Genel Kurmayı ile yakın çalışmalar içinde bulunmuştur. Bitmiş olan imparatorluktan geride kalan tek resmi makam olarak ülkenin ve ulusun kurtuluşu ile ilgili planların bu merkezde yapılması sırasında Mustafa Kemal de çalışmalara ortak olmuştur. Bu arada ulusal kurtuluş savaşının önderliği için bütün Osmanlı generalleri tek tek ele alınarak incelenmiş ama karara varılmasında zorlanılmıştır. Samsun’a çıkış hareketine önderlik yapacak generalin işin başında belirlenmesi için o sırada görevde olan on iki general karşılaştırılarak değerlendirmeler yapılmış ve sonunda Çanakkale Savaşındaki başarıları ile Türk halkının sevgi ve saygı gösterdiği bir komutan olarak, ulusal kurtuluş savaşının liderliğine oybirliği ile Mustafa Kemal seçilmiştir. Genel kurmayın bu kararına ordunun hiçbir kademesinden tepki gelmemiş ve o dönemin koşullarında devleti temsil eden Genel kurmayın kararına herkes uyarak ve Mustafa Kemal’in arkasında toplanarak onun liderliğinde bir kurtuluş savaşı başlatılmıştır." diye yazan Anıl Çeçen, "Mustafa Kemal’e karşı olan generaller bile bu savaş döneminde sorun çıkarmamak üzere verilmiş olan bu karara uyum sağlayarak kurtuluş savaşı cephelerinde kendilerine verilen bütün görevleri yerine getirmişlerdir." vurgusunu yapıyor. Prof. Dr. Anıl Çeçen'in yazısının bazı ilginç bölümleri şöyle: "(...) Ulusal kurtuluş savaşı, aslında batının emperyalist devletlerinin askeri birliklerinin Misakı Milli sınırlarına girerek Türk şehirlerini istila ve işgal etmeye başladığı an başlamıştır. Vatan sathından toplu bir milli direniş olarak örgütlenen Kuvayı Milliye hareketinin ilk çıkışları, işgal ordularına karşı ülkenin çeşitli bölgelerinde yapılmıştır. Libya, Suriye ve Irak gibi eski Osmanlı eyaletlerindeki direniş savaşları sonuç vermeyince çatışmalar ana ülke olan Anadolu topraklarına sıçramıştır. İşte Türklerin anavatanını elinden alma mücadelesi kritik bir aşamaya geldiği noktada, kurucu önder yanında bir grup Kuvayı Milliyeci ile Samsun topraklarına ayağını basmıştır.
"Bu adım kendiliğinden bir tepki olarak değil ama dünya savaşı sonrasında başlayan işgal girişimlerine karşı, Osmanlı genel kurmayının başlattığı çalışmalar sonucunda yapılan hazırlıkların bir sonucudur. Cephe savaşları nedeniyle Libya ve Suriye eyaletlerinde savaşan Mustafa Kemal, cephelerin geride kaldığı ve merkezi bir savaşın gündeme geldiği bir aşamada İstanbul’a gelmiştir. İmparatorluğun başkentinde altı aylık bir süre kalmış ve bu zaman zarfında ulusal kurtuluş savaşının hazırlıklarını, plan ve programlarını tamamladıktan sonra, ana ülke olan Anadolu’nun kurtuluşu amacıyla Samsun’a bir çıkış planı hazırlanarak devreye sokulmuştur. "Doğu, batı ve güney cephelerinde işgal birliklerine karşı savaşlar devam ettiği için o sıralar en sakin bölge olarak Kuzey Anadolu seçilmiş ve Karadeniz bölgesinin ortalarında yer alan Samsun kenti ne çıkış o dönemin jeopolitik koşullarına uygun bir biçimde kararlaştırılarak uygulanmıştır. Bir ara daha doğuda yer alan Trabzon’a çıkış düşünülmüş ama Doğu Karadeniz’deki Pontus isyanları ve yapılanması yüzünden ve bölgenin karışık olması dikkate alınarak orta Karadeniz’in merkezi olan Samsun tercih edilmiştir. Rotanın Trabzon’dan Samsun’a çevrilmesi üzerine Samsunlular civar illerden gelenlerin katılımları ile Atalarını geniş törenlerle karşılayarak gereken konukseverliği göstermiş ve Ata’larını bağırlarına basmışlardır. Yarımadanın doğusu, batısı ve güneyi işgal girişimleri ile uğraşırken, milli direniş için o dönemde en uygun yer olan orta Karadeniz’den başlayarak Kuvayı Milliye hareketinin bütün ülkeye yayılması sağlanmıştır.
"(...) Osmanlı Genel kurmayında çalışmalar tamamlandıktan sonra Mustafa Kemal arkadaşları ile birlikte buradan ayrılırken, Cevat Çobanlı paşa yanına gelerek 'Bir şey mi yapacaksın Kemal?' diye sormuş bu soruya cevap veren Mustafa Kemal, 'Evet paşam, bir şeyler yapacağım' diyerek kalkmakta olan gemiye yetişmek üzere orayı hızla terk etmiştir. Ulusal kurtuluş planlarının bitmesinden hemen sonra 15 Mayıs günü Bandırma Vapuru ile yola çıkan yirmiden fazla Kuvayı Milliyeci, dört günlük bir seyahattan sonra Samsun’a gelerek Anadolu hareketini başlatmışlardır.
"Genel Kurmay’daki çalışmaların sona ermesinden sonra padişahı da bir devlet başkanı olarak ziyaret eden Mustafa Kemal, uzun sürecek bir kurtuluş mücadelesine devlet ve toplumun geniş desteği ile kalkışıyordu. Osmanlı devletinin teslim olması sonrasında ülkenin her yerinde isyanlar ve karışıklıklar birbirini izlerken, ülke tam anlamıyla devletsizlik ortamına sürükleniyordu. Türk ulusunun dünyanın önde gelen büyük imparatorluklarından birisini elinden kaçırması üzerine, bunun yerini alacak yeni bir Türk devleti kurulması misyonu, bu aşamada vatanı kurtaracak kahramanlarını bekliyordu. Mustafa Kemal’in bu işin başlangıcında lider olarak seçilmesi ve Osmanlı Genel Kurmayının da geride kalan devlet gücünü bu iş için seferber etmesi ile birlikte, Karadeniz çıkışı devreye sokuluyor ve ulusal kurtuluş planı da bu aşamada uygulanmaya başlanarak ilk adım Samsun’da karaya çıkış olarak atılıyordu. Ulusal kurtuluş yolunda bir şeyler yapmak için yola çıkan Atatürk ve arkadaşları beş yıllık bir ulusal kurtuluş savaşı sonrasında tam bağımsız bir cumhuriyet devletini kuruyorlardı. " I9 Mayıs’ta Samsun’a çıkan Mustafa Kemal’in hocasına söylediği gibi bir şeyler yapmak amacıyla yola çıkılıyor ama daha sonraları da yola çıkıldıktan sonra öne çıkan sorunlar ve gündemler üzerinden çok şeyler yapılmak zorunda kalınıyordu. Tarih boyunca dağınık bir biçimde var olmuş olan Türklük olgusu adım attıkça öne çıkıyor, yepyeni bir Türk devleti kurulurken geçmişte içine düşülen hata ve çıkmazlara yeniden sürüklenmemek için fazlasıyla dikkat edilmesi gerekiyordu. Tarihsel bir olgu olan Türklük konusunun çözüme kavuşturulması için sadece bir devlet kurmak yetmiyor, ülkeyi böylesine büyük bir uluslaşma oluşumuna getiren sosyal, kültürel ve siyasal konuların da ele alınarak çözüme kavuşturulmaları gerekiyordu. Türklük olgusu kişisel ve hanedan boyutlarının ötesinde bir bütün olarak ele alındığında uluslaşmaya giden yolların ayrıntıları ortaya çıkıyordu. Bu gibi çalışmaların yıllarca eksik ve hatalı bir biçimde ele alınmalarından sonra gelinen yeni aşamada hem tarihin hem de kültürün bilimsel boyutları ile ele alınmaları hem de yeni kurulan Türk ulus devleti oluşumuna paralel bir düzeyde incelenmeleri gerekiyordu. Sadece bir devlet kurmak ile işler bitmiyor ,konu geniş çapta sosyal ve siyasal boyutları ile ele alınarak incelenmeye başlandığında bilimsel çalışmaların zorunluluğu gündeme geliyordu . İşte bu yüzden devletin kurucu önderi Mustafa Kemal, kendisini Atatürk olmaya yönlendiren bilim ve kültür çalışmalarını da yapmak zorunda kalıyordu. Ulusal kurtuluşun ilk aşamasında Türklerin anavatanına ayak basarak bir süreç başlatılıyor ama daha sonra da bu doğrultuda bilimsel çalışmalar yapmak üzere, Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil kurumu birlikte kuruluyordu. Aynı dönemde Başkent Ankara’da Dil-Tarih-Coğrafya Fakültesi de kurularak, Tarih ile birlikte, coğrafya ve kültürün birlikteliği önemle dikkate alınıyordu. Türk devleti kurmak üzere yola çıkanlar Macarların elinde kalmış olan Türkoloji biliminin temel derinliklerine girmek durumunda kalıyorlardı. Türk milletini yaratan olgunun Türk dili olması nedeniyle bir Türk Dil Kurumu, insanlığın uzun geçmişi içinde yer alan tarihsel geçmişin ortaya çıkarılabilmesi için ayrı bir Tarih Kurumunun kurulması, yeni devletin kurumlaşması idi. "Dünya tarihini değiştiren, emperyalistlerin plan ve programlarını bütünüyle alt üst eden bir girişim olarak dünya sahnesine çıkmış olan Türkiye Cumhuriyeti oluşumu, bir yüzyıldan diğerine geçerken ortaya çıkmış olan devrimci sürecin bir sonucudur. Krallıklar ile imparatorlukların devrinin bittiği bir aşamada Osmanlı İmparatorluğunun eskisi gibi devam etme şansı yoktu. Nitekim bu doğrultudaki gelişmeler Avrupa kıtasının geleceğini belirleyince benzeri gelişmeler Balkanlar üzerinden Orta Doğu bölgesine de yansıyordu. İmparatorluklar dönemi geride kalırken, gündeme gelen ulus devletler çağı Balkanlar’daki gelişmelerden sonra Anadolu yarımadasının tam ortasında yer aldığı merkezi bölgede de bir Türk devletini yeni bir ulus devlet olarak siyasal gündemin önüne çıkarıyordu. Asya’nın kuzeyinde bir devrimci süreç yaşanırken, Anadolu’ya komşu olarak görünen Sovyetler Birliğinin devrimci bir atılım ile kurulduğu anlaşılıyordu. Sosyalist sistemin bir devrimci atılımla tarih sahnesine çıkması gibi bir oluşum komşu bölgeleri etkilemeye başladığında, bu kez de Sovyetler Birliği ile Orta Doğu bölgeleri arasında yer alan bölgede benzeri bir devrimci atılım gerçekleştirilerek Kemalist rejim kuruluyordu. Karadeniz kıyılarında başlamış olan ulusal kurtuluş hareketinin sonunda tüm bölgeyi kapsayan devrimci atılımların etkisi altına girmesiyle birlikte, devlet kuruluşunun yanında devrimci kararlar alınarak ve bu doğrultuda ödünsüz adımlar atılarak, Sovyet devriminin benzeri olmayan bir başka devrimci atılım Atatürk’ün önderliğinde Türklerin anavatanı olan Anadolu yarımadası üzerinde gerçekleştiriliyordu. O dönemde vatanları için bir şeyler yapmak üzere yola çıkanların sonunda uluslararası konjonktüre uygun olarak bir de devrim yapmak sorunu ile karşı karşıya kaldıkları görülmüştür. Kurtuluş yolunda atılan adım arkasından yeni adımları getirince Kemalist devrim siyasal bir dönüşüm olarak ortaya çıkıyordu." Yazının tamamı https://prof-dr-anil-cecen.blogspot.com/dan okunabilir. Gerçek edebiyat
YORUMLAR