Mukadder Yakupoğlu’nun felsefeyle yaşama tutunması / Hasan Murat Doğan
İnsanın yaşamına anlam yükleme arayışı hep süregelmiştir. Son yıllarda özellikle beyaz yakalı kesimin yoga, reiki, osho vb. pratiklere sığınmasının nedenleri içerisinde, içinde bulunduğumuz çağda varoluşun daha da zorlaşmasının ve yaşamdaki anlam arayışının daha geniş kitleler tarafından sahiplenilmesinin olduğunu düşünüyorum. Son yıllarda, ülkemizde felsefeye yoğun bir ilgi olduğu görülüyor. Felsefeyi salt ünlü filozofların aforizmaları olarak görenlerin yanında, toplumumuzda felsefe kitaplarına ilginin de yoğunlaştığı gözlemleniyor. Genç, orta yaşlı birçok kişi felsefe alanında yüksek lisans yapıyor veya uzaktan eğitimle felsefeye yakınlaşıyor. Bütün bunlar tabii ki olumlu olmakla birlikte, başka bir şeyi de gösteriyor bence: Yaşamda anlam arayışı. Değerli felsefeci Afşar Timuçin, yaşamı boyunca, her insanın felsefe öğrenebileceğini savundu; hatta her insanın, insanı tanımak için temel felsefe bilgisine sahip olması gerekliliğini belirtti. Afşar hocanın şu sözleri felsefeye adeta bir davet: ‘’Felsefeye şöyle cümle kapısından bir girin, onun gerçekte bir çilecilikten çok bir sevinç olduğunu göreceksiniz. Bir zaman sonra o sizin tutkunuz olacak, güvendiğiniz en büyük dostunuz olacak, ona soracak ona danışacaksınız. Kimsenin size kolay kolay öğretemeyeceği nice şeyler öğreneksiniz ondan. Bilinçsizce felsefe yapmak sıkıntılar getirebilir. Bilinçle yapılan felsefe bir sevinçtir, evet bir sevinçtir.’’(1) Değerli felsefeci yazar Sadık Usta ise, okuyucusuna felsefeyi sevdiren, ‘Şüphenin Tarihi’ isimli felsefeye giriş kitabında, şu sözleri ile O da bir nevi insanı felsefeye davet ediyor: ‘’Herkes felsefe öğrenebilir; herkes felsefeci ve hatta bazılarımız filozof da olabilir. Bunun için çok şeye gerek yok; sadece sorgulamak, araştırmak, merak etmek, derinlemesine okumak, mevcut durumu eleştirmek ve her anlatılana kanmamayı öğrenmek yeterlidir.’’(2) Çok erken yaşta kaybettiğimiz, ülkemizde felsefeye çok büyük katkılar sağlayan, onlarca eser veren, felsefe profesörü Ahmet Cevizci ise şöyle diyor: ‘’Felsefe, ister akademide doğrudan eğitimi alınsın, isterse insanın kişisel okuma ve araştırmalarıyla hayatına bir şekilde dahil ettiği bir disiplin ve düşünme alanı olsun, kişinin hayatına her yönden olumlu katkılar yapmaya aday bir kültür öğesi ya da düşünme faaliyetini ifade eder. Kişi ister hekim, ister mühendis, ister öğretmen, ister hukukçu olsun, kısacası hangi mesleği icra ederse etsin, gerek yaptığı işi anlamlandırıp layıkıyla yapmakta, gerekse bir bütün olarak hayatını anlamlandırma noktasında felsefeye ihtiyaç duyar. Günümüzün giderek karmaşıklaşan ve zorlaşan hayatını anlamlandırma, daha sorumlu ve ilkeli bir birey olarak yaşama noktasında, öyle sanılır ki felsefeye daha çok ihtiyaç duyulmaktadır.’’(3) Dört ay kadar önce, bir arkadaşım bir kitap hediye etmişti. Kitabın adı ‘’Edebiyat ve Felsefe’’, yazarı Mukadder Yakupoğlu. Yazarın ismini daha önce duymamıştım, ama kitabın ismi ilgimi çekmişti. Kitabı kısa bir sürede bitirdim. Kitapta varoluş sorunsalı üzerine yazılanlar, okuyucuya yer yer varoluş çöküntüsü, yer yer de varoluş coşkusu veriyordu. Karışık duygu ve düşüncelere beni yönlendiren kitap, son zamanlarda beni en çok etkileyen kitaplardan birisi oldu. Kitabı okuduktan birkaç ay sonra, mutlu bir rastlantıyla Mukadder hocayla Ankara Kitap Fuarı’nda tanışma olanağı buldum. Bundan yaklaşık bir ay önce de kahve içerek uzun bir sohbete dalma sevincine eriştim. Sohbetimizde Mukadder hoca, yaşamından da bahsetti. Galatasaray Lisesi’nde öğrenciyken, ağır bir depresyon geçiren hocanın yaşama bakışı değişmiş ve kendisini felsefeye adamış. Hukuk fakültesini bitirip, uzun yıllar avukatlık yapmış, ancak felsefeye adanmışlığı yoğun olarak sürmüş. Felsefe alanında yıllarca derinlemesine okumuş. Kendisini büyük bir felsefeci olmanın yanında, bir Nietzsche uzmanı olarak da tanımlarsam, herhalde yanlışlık yapmamış olurum. Mukadder Yakupoğlu’nun felsefe alanındaki yazıları çeşitli dergilerde yayımlanmakla birlikte, kendisinin yazdığı ‘’Varoluşun Anlamı’’, ‘’Ahlak ve Şiddet’’, ‘’Varoluş, Ahlak ve Ölüm’’ ve sonuncusu olan ‘’Edebiyat ve Felsefe’’ isimli kitapları bulunmaktadır. Mukadder hoca, felsefe çevirisi alanında da gerçekten büyük işler yapmıştır. Bataille, Bergson, Klossowski, Kierkegaard, Armand Cuvillier, Simone Weil gibi filozofların eserleri de dahil olmak üzere, edebiyat ve felsefe alanında 21 adet eseri Türkçeye çevirmiştir. Bu kadar çok sayıda çeviri ve kendisinin yazdığı kitaplar ile Mukadder hoca, hem yaşamını felsefeye adamış, hem de felsefe külliyatımızın genişlemesine çok büyük emekler vermiştir. Çeviri kitapları, ülkemizin önemli yayınevleri tarafından yayımlanmıştır. Sohbetimiz benim için hem felsefe dünyasında bir yolculuk, hem de arkadaşlığımızın başlangıcı oldu. Mukadder hocanın yaşamında arkadaşlığın çok önemli bir yer tuttuğu, konuşmalarından anlaşılıyordu. Görüşmemizde ben de kendisine naçizane öykü kitabımı hediye ettim. Bazı sözde yakın bildiklerimin kitabı almaya, okumaya tenezzül etmediğini bildiğim için, Mukadder hocadan da pek umutlu değildim. Hocanın iki gün sonra beni arayıp, birkaç küçük eleştirisinin yanında, kitabı çok beğendiğini belirtmesi, beni hem utandırdı, hem de gururlandırdı. İlk gençlik yıllarında geçirdiği ağır depresyondan, felsefeyle yaşama tutunarak çıkan Mukadder Yakupoğlu, o günden bugüne felsefe okyanusunda yüzmeye, yazmaya ve çeviri çalışmalarına tüm hızıyla devam etmektedir. Afşar Timuçin’in felsefe sevincini her an yaşamakta, Ahmet Cevizci’nin söylediği gibi, felsefeyle yaşamını anlamlandırmaktadır. Ayrıca Sadık Usta’nın da, herkesin isterse nasıl felsefeci olabileceği sorusuna verdiği yanıtın, çok güzel bir örneğidir Mukadder Yakupoğlu. (1)Felsefe Bir Sevinçtir, Afşar Timuçin, Bulut Yayınları, 6. Baskı, Aralık 2019, s. 27 (2)Şüphenin Tarihi, Sadık Usta, Kafka Kitap, 1. Baskı, Aralık 2021, s. 18 (3)Felsefeye Giriş, Ahmet Cevizci, Say Yayınları, 7. Baskı, 2019, s. 11 Hasan Murat Doğan
Gercekedebiyat.com
YORUMLAR