Hikmet Temel Akarsu ve Sozopol’de Son Yaz / Ahmet Yıldız
Belki yaz geçti ama evet “sonyaz”dayız. Hikmet Temel Akarsu’nun Sozopol’de Son Yaz romanını yaz tatilinde okumak için almıştım ama tatile filan gidemediğim için Eylül ayının sonuna yaklaşırken okuyabildim. Çünkü Türkiye’de gerçekten iyi yazarlar var. Çalışkan, dürüst, mütevazi. İşini yapan; yani her şart ve kazada yazan! Bunları keşfetmek hele bu “sosyal medya” çağında hiç de zor olmasa gerek. Ahmet Yıldız
Hikmet Temel Akarsu yaşayan en iyi yazarlarımızdan. Edebiyat kamuoyumuzun, iyi okurların kitaplarını izlemesi gereken bir yazarımız.
Eğer alacağınız kitabın Türkçe bozukluğundan korkuyorsanız ve okunamayacak abuk sabuklukta olacağından endişeliyseniz mevcut edebiyat piyasasından uzak durun derim.
En iyi okur, okuyacağı kitabı -yönderilmeden- kendisi bulan okurdur derim ben.
Eşyalara, nesnelere, insanlara, tarihe, coğrafyaya, sevgiye ve aşka vakıf, bilgili ve bütün bunlardan çok güzel olaylar anlatacak kadar roman yazabilecek kıvrak bir Türkçe’ye sahip yazarlarımızdan biri de Hikmet Temel Akarsu. Akarsu’yu okurken bütün bunları sanki herhangi biri de böyle anlatabilir gibi duyguya kapılıyor insan; o kadar basit ve eğlendirici bir anlatım. Oysa arkasında büyük bir hayat deneyi var, büyük, geniş bir bakış açısı kazanmış olmak var.
Örneğin şöyle bir nitelemeyi romanının en hassas yerine kim kondurabilir:
“Biz Türklerin kaderi budur. Dünyanın bütün insanları bizi en kötümüz gibi bilirler. Aramızda en kötü kimse hepimiz onun gibiyizdir sanırlar. Kazara iyi biri çıksak da Türk olduğumuza inanmazlar.” (s. 39)
“DUYGUSAL YOLCULUKLAR DİZİSİ”
Bir solukta, -şezlongda başladığınızda öğle yemeği yerken tabağınızın kenarında ya da banka sırasında beklerken bir gözünüz numaratördeyken bile- her yerde okunabilecek ama bitirmeden bırakılmayacak roman.
Güzelim anlatım için bir örnek:
"Sozopel'de sonyaz, tükenişe giden bir yaşamın son demlerindeki eğlencelere katılmak gibiydi. Avrupa'nın en uç sınırlarındaki bu yalnız sayfiye, insanı, bir yıl sonra burada yaşamın devam edeceğinden kuşku duyurtacak denli eğreti ve kederli duruyordu. Orta-alt tabakadan Avrupalı bohemler, Bulgar sosyetikler ve üçüncü sınıf Rus oligarklarla, Türkiye'den gelmiş kart zamparalar kalmıştı koca yazdan geriye. Bunların bir kısmı tek başına ödediği hesapla bir barın bir gecesini karşılayacak kadar müsrif ve esrarengiz tiplerdi. Onların hatırına tatile son verilmeyip kepenkler kapatılmıyordu şimdilik." (s. 35)
Teknik olarak sürükleyici, olaylar olayları kovalayan ve sonunu müthiş merak ettiren bir sinsilede devam ediyor roman. (Bakın piyasa zibidilerinin ilk değerlendirme cümlesi olan “kurgusal bir roman” demiyorum; her roman, film hatta şiir bile kurgusaldır Allahın belaları!)
Roman, Bulgaristan’ın Karadeniz kenarında tatil beldesi Sozopol’de düzenlenecek akademik bir çalıştaya Türkiye’den katılan bir orta yaş kadın profesöre eşlik (arkadaşlık) eden işsiz bir yazarın yaşadığı duygusal olayları anlatıyor. Elbette orada bur Bulgar güzeline âşık oluyor ve olaylar yeni insanların romana doluşmasıyla hareketleniyor.
Sonu pek de ummadığım gibi sonuçlanmasa da (ben profesör arkadaşıyla aşkın alevlenmesini planlamıştım!) uzun süredir Türk romanlarında rastlamadığım bir duyguyla bitirdim kitabı. Kahramanların tümünü sevdim. Hatta "Danimarkalı Tania"yı bile!
Hikmet Temel Akarsu, hayatı ve en önemlisi kendini alaya alabilen anlatımına karşın her sözcüğünde tüm kahramanlarını sevmiş. Kahramanlarını sevmeyen yaratıcı olur mu tanrıdan başka!
Roman duygusal, çok duygusal bir kahramanın savruluşlarını içeriyor. Hem de Novalis’in, Miguel de Unamuno’nun şiirleri eşliğinde. Karadeniz’in Nuh tufanı gibi gece yağmurlarıyla. Ama roman aynı zamanda -yazarın haklı olarak arada “geçirdiği!” gibi- turizmcilerin yaz sonu faaliyetlerine yarayan sayısız bilimsel çalıştaylara/akademiyaya da ciddi bir eleştiri içeriyor.
Hikmet Temel Akarsu “Duygusal Yolculuklar Dizisi”nde dört kitap tasarlamış. İlki Symi’de Aşk. En kısa zamanda alacağım. Okuduğum roman Sozopol’de Son Yaz ikincisiymiş. Venedik Duygusu ve İspanya Meydanında Ağlamak ise yayınevinin duyurusuna göre “hazırlanıyor”muş. 1989 Yayınevi'ne teşekkürler.
Edebiyatımızı ele geçirmiş liberal gayrımilli çete yapıya son not: Sahtekar yazar Ahmet Altan'ın yarısı kadar değer vermediğiniz bir gerçek yazar Hikmet Temel Akarsu, Konstantinopolis Kapılarında ve Özgürlerin Kaderi / Malazgirt gibi romanlar yazıp "Türkiyeli" romancı olmadığı için mi acaba tüm kapıları kapatmanız!
Kitabı edinmek için:
GERCEKEDEBİYAT.COM
YORUMLAR