Bernarda Alba'nın Evi oyununda gördüklerim... / Oğuz Gemalmaz
Federico Garcia Lorca'nın Bernarda Alba'nın Evi oyununu Oğuz Gemalmaz yazdı.
Ankara Devlet Tiyatroları, yazıldıktan iki ay sonra 19 Ağustos 1936 tarihinde Franco'nun sivil muhafızları tarafından öldürülen İspanyol şair, ressam, müzisyen ve oyun yazarı Federico Garcia Lorca'nın, Kanlı Düğün ve Yerma ile birlikte bir üçleme olarak kabul edilen Bernarda Alba'nın Evi oyununu sahneye koydu. Bana her seferinde, "Adela'nın trajik sonu nasıl sahneye konmuş acaba?" dedirten oyun Turan Oflazoğlu çevirisi ve Ayşe Emel Mesci rejisi ile sahneye taşınmış. Ben bu oyunu hep bale ve bir keresinde Almanya'da izlediğim gibi opera olarak izlemek istemişimdir. Oyun olarak izlediğimde de biraz renklendirilse ne olur diye düşünmüştüm. Oyun için fuayeye girdiğimde, bizi karşılayan siyah yas elbiseli kadınlar bana bir kiliseden içeri girmiş hissini verdiler. Oyuna hazırlık. Güzel düşünülmüş; ama kasvet bastı sanki. Müzik güzel. İçeri geçtiğimizde yardımcı hizmetçiyi iş başında gördük. Sahne ve podyum birleştirilmiş. Kiliseden gelecekler bekleniyor. İsa çarmıhta. Işık mükemmel. Oturduk. Sahnenin içindeyiz. Oyunu takip etmek için sandalyeler dönerli. Keyifli bir oyun bizi bekliyor anlaşılan. Hizmetçi La Poncia ve yardımcısı konuşuyorlar. Ölüden, mezardan bahsediyorlar. La Poncia: Verip verecekleri tek toprak parçası o bizlere. Oyun, 1930'lar İspanya'sında, erkeksiz bir evde, annenin uyguladığı baskıları, dul kalan zengin bir çiftçi hanım, akli dengesi yerinde olmayan bir annesi, iki hizmetçi kadın ve beş kızının, ev içinde yaşadıkları olaylar, üzerinden anlatıyor. Evde yaşama sevinci ile ilgili herşey, özellikle de karşı cinse olan ilgi yasak olunca, kızlar birbirlerini kontrol etmeye ve birbirlerine eziyet etmeye başlıyorlar. İkinci eşinin ölümü üzerine Bernarda Alba 8 yıllık bir yas ilan ediyor. Sadece ilk eşinden olan ve babasından kendisine yüklü bir miras kalan büyük kızı Angustias'ın, kendisinden 14 yaş küçük, yakışıklı Pepe el Romano ile nişanlanmasına izin veriyor. Fakat Pepe'nin, tüm korkularına rağmen kendisini seven, ailenin en küçük kızı Adela ile de ilişkisi var. Kızların çirkin olanı, Martirio da Pepe'yi seviyor. Böylece, kızkardeşler arasında, hizmetçi La Poncia'nın arayı bulma çabalarına rağmen, sonu trajik bir biçimde bitecek, kıskançlık ve birbirini çekememezlik başlıyor. Adela yasak olmasına rağmen, tutkularının esiri olarak Pepe ile bir ilişkiye giriyor ve bir erkeğin kendisine hükmetmesine izin veriyor. La Poncia: Kimsenin gönlüne nöbet tutamazsın. Sonuçta Martirio, Adela'nın ilişkisini açığa çıkarıyor. Bernarda Alba Pepe'yi vurmak için tüfekle peşine düşüyor, ateş ediyor. Martirio'nun Pepe'nin öldüğü yalanını söylemesi üzerine Adela kendini asıyor. Ailenin onurunu korumak için Bernarda Alba, Adela'nın kız oğlan kız olarak öldüğünü söylüyor ve hiç kimsenin, kimseye birşey söylememesini emrediyor. Böylece ailenin ahlaklı görünümü korunmuş oluyor. Ayşe Emel Mesci genelde metne sadık kalan bir yönetmen. Bu oyunda da bundan vazgeçmemiş. Epik sahnelemeyi tercih eden Mesci, Maria Jozefa karakterini dramatik bir oyunculukla sahneye koyarken, giydirdiği kıyafet ve aksesuarlar ile de, sergilenen epik dünyaya bu rolü monte etmeyi başarmış. Oyun başladığında kızlar kırmızı kuru acı biberleri uzun ipe diziyorlardı. Sanki uzun sürecek acı kaderlerini diziyorlardı. Siyah giysiler içerisindeki sahnede, uzun kırmızı acı biber dizisi bana bunu hissettirdi ve görsel olarak çok hoşuma gitti. Oyunun ortasında da izleyicileri bir sürpriz bekliyordu. Beyazlar giyinmiş Lorca 'Atlının Türküsü' şiirini okuyarak sahneye doğru yürümeye başladı: Kurtuba Uzakta tek başına Ay kocaman at kara Torbamda zeytin kara Bilirim de yolları Varamam Kurtuba'ya Ovadan geçtim yel geçtim Ay kırmızı at kara Ölüm gözler yolumu Kurtuba surlarında Yola baktım ama yol uzun Canım atım yaman atım Etme eyleme ölüm Varmadan Kurtuba'ya Kurtuba Uzakta tek başına Genç yaşta (5 Haziran 1898 - 19 Ağustos 1936) kurşuna dizilerek öldürülen Federico Garcia Lorca'yı yaşadık desem yeridir. Sahneye vardığında açılan duvarın arkasından Lorca'yı, katilleri İspanyol falanjistlerine teslim etmek üzere tutuklamaya gelen sivil muhafızlar, sisler içinde, göründüler. Lorca'yı almaya gelmişlerdi. "Federico Garcia Lorca" dediklerinde tüylerim diken diken oldu. Lorca rolünde Okan İrkören başarılıydı. Bu müthiş sürpriz için ben yönetmene teşekkür ediyorum. Oyun'un müzikleri Granada'yı yansıtıyor. Atlının Türküsü'nün bestesi ve müziklerin düzenlemesi sevgili Tahsin İncirci'ye ait. Çok güzel bir beste ve Arzov Kurbani çok güzel yorumlamış. Koroyu da ayrıca kutlamalıyım. Oyun Adela üzerine kurulmuş olmasına ve İpek Atagün Gezener'in övgüye değer oyununa karşılık, Martirio rolünü başarıyla oynayan Miraç Eronat Erbil ve Maria Jozefa rolündeki Serpil Gül'ün başarılı yorumları bu rolleri de ön plana çıkarmış. Oyuncular arasındaki uyum oyunun keyifle izlenmesini sağlıyor. Oyundaki ilgi çeken diğer bir rol de La Poncia karakteri idi. Cesaret Ana rolünden tanıdığımız Sükun Işıtan'ın başarıyla canlandırdığı, Bernarda Alba'nın kendisini sömürmesi nedeni ile, ondan nefret eden; ama onun çıkarları için de çalışmaktan geri kalmayan bu karakter, Marx'ın yabancılaşma teorisine uygun, aydınlatılmamış ve politik bilinç verilmemiş bir insanın kendi doğasına, emeğine ve yaşamına yabancılaşmasını, dolayısı ile kendi çıkarlarının ne olduğunu bilememesini, tam anlamıyla sahneye koyuyordu. Lorca okuyucuya (izleyiciye): -bireysel tutkulara teslim olunmaması gerektiğini; -toplum ya da ailenin bireysel tutkuları bastırmaya haklarının olmadığını; -çok fazla kontrolün duyguları zedelediğini; -insanların kendi duygularını bastırmalarının ve başkalarınınkileri kontrol etme ve baskı altına almalarının çok kötü sonuçlara yol açacağını göstermek istemiş. Oyun da tam olarak bunları izleyiciye vermiş. * Bernarda Alba'nın Evi sahneye koyulması zor bir oyun olmasına rağmen, başarıyla sahneye konmuş ve oynanmış. Son dönem izlediğim oyunlar içerisinde en keyif aldıklarımdan bir tanesi. Bu oyunu bu reji ile kaçırmayın derim. Emeği geçenlere teşekkür etmek gerekiyor. Keyifli izlemeler. Oğuz Gemalmaz (Gerçekedebiyat.com)
YORUMLAR