Sözüm ‘şiir’den içeri!
Açıklama: Bir şiir kitabım olmasına karşın, şair değilim, şiir uzmanı değilim, hatta günümüz şiiri bağlamında “şiirsever” bile değilim. Aşağıdaki yazıyı çizmeyi aşarak, altındaki tarihte başka şeylere tepki olarak yazmış, yayımlamamış ve neredeyse unutmuştum. “Şiir” yazmakla yetinmeyip, henüz birkaç tane döktürmüşken “şiirbilimci” kesilen ve yazdığı şiirlerden fazla, şiir konusunda konuşma ve yazılarıyla gündem yaratan “şair”lere hayranım. Yaptıkları ilk ve en önemli iş şiiri kutsamak, edebiyatın neredeyse dışında, en yüksek, adeta erişilmez bir tahta oturtmak ve büyük bir alçakgönüllülükle karşısında secdeye varır gibi yapmaktır. Gibi diyorum, çünkü kendilerini hiçleme ölçüsündeki alçakgönüllülüklerine karşın şair olarak, yaratıcısı oldukları (onların bir ürünü ve yaratısından başka bir şey olmayan) şiiri ne denli yükseğe çıkarırlarsa onun bir baş üstünde olacaklarının bilincindedirler. Üstelik çoğunun özgüveni patlamış, tavan yapmıştır hep, her biri de bir kanon oluşturduğu inancındadır. (Şiir ortamının bir “kanonlar tepişmesine” dönüşmesi de bundan olsa gerek.) Şiiri öyle konumlandırınca, roman, öykü, deneme… konusunda yazılar hatta kuramsal kitaplar yazma hakkı kazandıklarına inandıkları gibi, başka türlerdeki yetkinlik düzeyleri ne olursa olsun şair olmayanların şiire ilişkin söyledikleri ve/ya yazdıkları en ufak bir şeye kaş kaldırıp dudak bükme hakkını da kendilerinde görürler. Daha ötesi, roman veya öykü yazmaya gönül indirdiklerinde bunu bir lütuf gibi sunmaları bile pek de yadırganmazken, bir roman, öykü yazarının veya eleştirmenin şiir yazması bu tür şairlerimizce hoş karşılanmaz hatta alay konusu bile yapılabilir. Egemenlik alanları saldırıya uğramışçasına bir huzursuzluk, bir kıpraşma, bir alaysama, bir küçümseme… Aman, siz siz olun, işe şiirle başlayın. Nasıl olsa eleştirinin gizli ya da açık “saldırısından” kurtulabilen de şiirine yönelik eleştiri kabul eden de pek yok. Eleştiren de eleştirilen de “şair” olsa bile. Övgü ise, kimin yaptığına bakılmaksızın baş göz üstüne veya tevazu olarak “istemem, yan cebime koy”! (Ekim-2014) Aşağıya aldığım iki bildirinin (ki her dileyen “şiir günü bildirisi” yazdığı için toplam sayıyı bilmiyorum) ve özellikle sosyal medyadaki şiir ortamının kışkırtmasıyla yazıyı yayımlamadan duramadım, bazı şairleri ve “şiir yazanları” kızdırma pahasına… Yazıma ekleme gereği duyduğum iki bildiriden ilki sayın Mustafa Köz’ün yazdığı TYS bildirisi. Kısa yazımda eleştirdiğim, şiiri abartılı övme, yüceltme, kutsama, gücünü aşan misyon yükleme; eleştirilemez, dokunulamaz tabu sayma türü içeriklerle birçok şair yazdı, yayımladı, paylaştı. Bildiride ise, belki bazıları hiç de yanlış olmayan ama çoğu -yazanın niyetinden bağımsız olarak- eleştirdiğim kapsama giren çok sayıda betimleme ve tanımlama bir aradadır ve uygun bir örnek niteliğindedir. “Türkiye Yazarlar Sendikasının (TYS), 21 Mart Dünya Şiir Günü bildirisini bu yıl Şair Mustafa Köz yazdı. Mustafa Köz'ün kaleme aldığı 21 Mart Dünya Şiir Günü bildirisi şöyle: Şiir; balçığın ortasında küfle, gümüşle kılıcını bileyen savaşçının işitilmez çığlığı, tolgası, harmaniyesi, bölünmüş toprağı, özgürlük ülküsü. Şiir varlığın ve hiçliğin ilk yüzü. Ruhlarımıza astığımız o küçük çan, sonsuzluğa ve tutsaklığa karşı yeniden ışıyabilir. Sizce de, - “Şiir her şeydir” sözü gerçekçi midir? - Her şiir için “Şiir dilin ve halkın vicdanıdır” denebilir mi? - “Şiir doğası gereği devrimcidir” sözü her şiir için geçerli midir? - “Ve şairin kalbi yasasız, sınırsız, bayraksız, flamasız, ordusuz tek ülkedir” sözü kaç şair için söylenebilir? Her şair için mi? Başka sorum çok ama şimdilik yeter… * * * İkinci bildiri ise, (çağrıştırdığı fıkra sayılmazsa) yorumsuz olarak aşağıdadır. Kanımca yorum gerektirmeyecek ölçüde açıktır ama bu durum yorum yapmanıza engel değildir. “Bu yıl (PEN Şiir Ödülü alan) Barış Pirhasan’ın yazdığı 2023 MANŞFESTOSU (Tabii ki “Manifestosu” olacak ama asla “bildirisi değil; çok da şiirsel! A. G.) “I came to bury Cesar not to praise him.../ Sezar’ı övmeye değil gömmeye geldim...” (Doğrusu: Sezar’ı gömmeye geldim, övmeye değil… a.g) Kendini bilip de yalnızlıktan geberen genç ibnelerin okuma merakına selam olsun Venedikte ölme heveslerine, Mişima’nın maskesine, o mıymıntı Andre Gide’in DÜNYA NİMETLERİ’ne bile selam olsun Reading zındanı baladını yazan asil ruha selam olsun Okuduğu ilk Cavafis şiirinde kimliğine kavuşanlara selam olsun Safo’yla Rumi’ye yıllarını veren Memo’ya bin selam olsun Delirinceye kadar aynaya bakan hepsi güzel çocuklara selam olsun Dünyanın tüm yatakhanelerine, parklarına, plajlarına, arka sokaklarına, ucuz otellerine selam olsun Aşkı sokakta arayan ve bulan, eve götüren, dayak yiyen, soyulan ve asla ders almayanlara selam olsun Ne içersin diye sorulduğunda hiç düşünmeden “enerji drink ve votka” diyen aktif biseksüellere selam olsun Yengeçlerin gururlu tanrısı Bilge Karasu’ya, azınlıklar prensi Ece Ayhan’a selam olsun Uluyan Allen Ginsberg’in gizli disiplinine selam olsun Suretimizi tuzla buz bir aynanın çatlaklarında görme cüretimize selam olsun Bu alelacaip macerada yoldaşımız olan maskeli süvarilere selam olsun Aklı fikri dokunmak ve dokunulmakta olan lubunyalara mahsus selam olsun Uyandıranlara selam olsun, uyutup okşayanlara selam olsun Queern (queer olmalı-a.g.) kişi niyetine: Yaralılarımızı, delilerimizi, intihar etmişlerimizi, öldürülmüşlerimizi, yaşamayı becermişlerimizi, solgun fotoğraflarımızı, parlak dijital sevişme videolarımızı, kadınken erkek, erkekken kadın olmuşlarımızı nasıl bilirdik? İyi bilirdik! İyi bilirdik! Hakkımız helal olsun mu? Helal olsun...” SON(UÇ) SORU(SU): ŞİİR HEVESLİSİ GENÇLERE, GENÇ ŞAİRLERE ve GELECEK KUŞAKLARA MİRAS BIRAKMAK İSTEDİĞİNİZ ŞİİR ve ŞİİR ANLAYIŞI BU MUDUR? EK: Bildirinin sonu bir fıkra çağrıştırdı: Halkı küfürbaz bir köyde görev yapan imam her cümlede AMK kullanmalarından bıkmış. Bilmem kaçıncı ölenin cenaze namazını kıldıracak. Sormuş: kişiyi nasıl bilirdiniz? Bir ağızdan yanıtlamışlar: İyi bilirdik AMK! İkinci ve üçüncü kez sormuş, aynı yanıtı almış. Cemaate dönüp son sözü söylemiş: Gömün AMK! Ali Günay
Şiir, yüreklerimizin soğuk ve yalnız eldivenleri.
Şiir; kâğıda, mermere, bazalta, ipeğe, kılıca işlenen kara sim.
Şiir; içgüdünün, önsezinin, yoksulluğun, kuşkunun ve iyiliğin gizi.
Şiir, ateş böcekleriyle ışıyan gece.
Şiir, raylarda uyuyan kelebek.
Şiir, ruhun en içli, en derin, en sessiz, en soylu yaralarının şarkısıdır.
Şiir, yeryüzünün acı, hüzünlü müziğine, onun büyülü ritmine göre atan bir nabızdır.
Şiir, ekmek yapamaz ama ekmeğin kokusunu duyurabilir.
Şiir, dilin ve halkın vicdanıdır.
İktidarların kaba, yıkıcı söylevleriyle değil, halkın arı ve iyi kalpli sözcükleriyle yazılır o.
Şiir buradadır.
Bağlılığı istemeliyiz ona. Boyun eğiş yaşamadır yalnızca.
Yaşamın eylemlerimize kattığı her şey, şiire de yakındır.
Bilincimizde, yarınımızda bir değirmen taşı gibi döner şiir.
Yaşamın zümrütlerle, unutuşla ve kanla örüldüğünü anlamaktan uzak değildir.
Zaferi ve yenilgiyi bilir şiir. En işlek organlarımız kadar bağlıdır bize.
Saldırganlık hazzı, yitirme ve kazanma utancı gerçekten, gerçeklikten koparamaz onu.
Yönetme programlarından, bilgisayar görüntülerinden, en korkunç toplu öldürmelerden, kaplanların gevşek vuruşlarından, yaprağın ürpermesinden, haşhaş kapsüllerinden, büyük beyaz yumuşakçalardan, önemsiz savsözlerle kurulur belleğin o eşsiz söz oyunları.
Yakılmış insan kemiklerinden, çürüyen bitki ve hayvan leşlerinden henüz kullanmadığımız bir çığlık ve anlam dizgesi yaratılabilir.
Emeğin, aşkın ve incir ağaçlarının yemişleri şiirle olgunlaşabilir.
Tel örgülerden, yığınaklardan, savaşlardan ve yersiz barışlardan kurulmuş bu büyük düş; devletlerin, dinlerin, zorbalığın bize taş iskeletler kadar yabancı tanrılarını, sınırlarını yok ettiğimizde gerçekleşecektir.
Gerçek şiir yasaların, yasakların, adaletsizliklerin donmuş, ikiyüzlü sözlüklerinde değil, evrensel barış ülküsünde, iyiliğin yeryüzünü sarıp sarmalayan uysal kanatlarında aranmalıdır.
Şiirin uçsuz bucaksız eşitlik ve özgürlük düşü, onu kutsal göklerden, sarayların ışıltılı odalarından kurtarıp sokağa çıkardığımızda insanlığın da evrensel düşü olacaktır.
“Şiir, doğası gereği devrimcidir,” demişti Octavio Paz.
Evet, devrimcidir şiir, hiç değilse yeryüzü için...
Çünkü şiir, her şeydir.
Ve şairin kalbi yasasız, sınırsız, bayraksız, flamasız, ordusuz tek ülkedir.
Bu özgür ülke dün Şili, Meksika, Japonya, Endonezya, Yunanistan’la kardeşti; bugün de acılı Anadolu ve Mezopotamya toprağıyla kardeş...”
Gerçekedebiyat.com