Karikatürcü Seyit Saatçi ile ‘Sevinciniz sevincimizdir’
Belleğim beni yanıltmıyorsa, ustamız Turhan Selçuk, bir değerlendirme yazısında ortak arkadaşımız Hasan Seçkin için “Halk Sanatçısı” tanımını yapmıştı. Böyle güzel bir tanımı hak eden, başarılı bir karikatür sanatçısı da Seyit Saatçi’dir bana göre.
2019’da, topraklarından çokça karikatürcü çıkaran memleketim Bafra’ya gidiyordum. Bir o kadar bereketli topraklara sahip komşu ilimiz Sinop’ta yaşayan karikatürcü Seyit Saatçi’ye telefon açıp “Bana ayıracağın zamanın ve bir döşeğin varsa Sinop’ta bir gece kalmak istiyorum” dedim. Emin olduğum dost ve tabanca sesiyle gürledi: “Olmaz mı” dedi, “her zaman”… Anadolu insanına yakıştırılan bütün hasletlere sahip bir dostumuzdur Seyit Saatçi… Sofrasında daha çok sevginin pay edildiği yoksul evlerde büyümüş, güzel sanat eğitimi alma şansı bulamamış, buna rağmen gözleyerek, çalışarak, üreterek kendini her sabah yeni baştan yaratmayı başaran, Aşık Veysel’in, ressam Balaban’ın doruklarından olduğu halk sanatçısı sınıfından saymıştı Hasan Seçkin’i. Böyle güzel bir tanımı hak eden, başarılı bir karikatür sanatçısı da Seyit Saatçi’dir bana göre. Güzel bir Sinop sabahında beni karşılayan Seyit Saatçi ve şair-yazar İlyas Tunç’la dopdolu bir gün yaşamıştık. Rastlantıyla Nevruz’a denk gelen o güzel günün gecesinde, iki kadeh “yorgunluk atmak” için Seyit’le uğradığımız, canlı müzik yapılan bir sahil restoranında, yine rastlantı eseri bir arada eğlenen subay-astsubay grubunun bize yaşattığı o ‘bayramı’ ömrüm oldukça unutmayacağım. Bu arada, dostum Seyit’in iznine sığınarak bunları yazıyorum, çünkü Seyit, 12 Eylül rejiminin kendisine tanıttığı kimi subay-astsubaylar yüzünden, bugün dahi sağlık sorunları yaşayan bir yurtsever olduğu için, “subay-astsubay” denilince tüyleri diken diken olursa hakkıdır. Saatler ilerledikçe öğrenecektik ki bunlar, en büyük rütbeli askerin Yüzbaşı olduğu, Sinop il sınırları içinde halen görev yapan 16-18 kişilik subay-astsubaylardı. Yirmi gün süren bir görevi başarıyla tamamlamış olmalarını kutluyorlardı. Rütbe farkı bir sonraki mesai saatlerine kadar rafa kalkmış, sarmaş dolaş içerken, şarkılara bağıra çağıra eşlik eden bir grup halk çocuklarıydılar… Bizim gibi… Sinop’ta olup, “Aldırma Gönül”ü söylememek olmazdı şüphesiz de, “Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz”, “Seviyorum seni, ekmeği tuza banıp yer gibi” çalınırken, hep bir ağızdan eşlik etmeleri bizim için mükemmel anlardı. Daha bitmedi: “Çav Bella”yı coşkuyla söylemelerine ne demeliydi… Bu şarkılar sahiden bu kadar güzeller miydi… Yoksa o günler sandığımız kadar karanlık günler değil miydi? Karışık fakat güzel duygularla, geceye ve söylenen bütün şarkılara biz de eşlik ediyorduk. Bir ara gruptan bir askerin masamıza çekingen gelip, rahatsızlık verip vermediklerini sorması üzerine, Seyit nezaket dolu yanıtıyla günün manşetini yazmıştı: -Sevinciniz sevincimizdir! Mutluluk ve yol yorgunu benim için gecenin sonu yaklaşmıştı artık. Gruba veda selamı çakarak mekân kapısına varmıştık ki, peşimizden, sanki dosta düşmana kim olduklarını haykırarak uğurlamışlardı bizi: “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz!..” “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz!..” İflah olmaz iyimser olan beni haklı çıkaran bu yaşadıklarımız mı yoksa içtiğimiz rakı mı esrik etmişti anlayamadan biraz şaşkın, çokça mutlu ve umutlu, Nevruz ateşi yüreğimizde dostum Seyit Saatçi’nin evine kol kola yollandık. Mustafa Bilgin
Gercekedebiyat.com