haydar-uzunyayla-iki-esit-18042025222007.jpg


Sözü fazla uzatmadan şunu söylemeliyim ki: Eğer bir düzen (devlet veya sistem) yurttaşını iki eşit kötü arasında seçim yapmaya zorluyorsa, daha baştan itibaren kusurludur.

Sözgelimi, beni bir seçim sandığı etrafında iki kötüden birini veya sağımda bir kurt, solumda bir tilkinin arasına bırakıp, bunlardan birini seçmeye zorunlu kılarsa, bu düzen yurttaşının irade ve özgürlüğünün gaspı üzerinden kendini var etmiştir ve işlevini de çarpıtma, yön değiştirme temelinde yürütmektedir… Bunu anlamak da pek zor değil… Hemen hemen herkes sezgisi ve bilgisi ile bir düzenin ne tür yanılsamalar yarattığını anlayabilir.

Bunlardan birkaç tanesini sıralarsak:

-Peşin yargı ve hükümlerle zihinleri kapatmak; bilinci ve aklı bölmek; gerçeği, sisli ve bulanık gösterme tekniği ile gizlemek,

-Çok para, çok refah, çok şehvet, uyum, özgürlük ve benzerleri ile kendini yurttaşının gözünde çekici hale getirmek ve bunları herkesin yararına yanılsaması ile pazarlamak,

-Bağlılık sözleşmeleri, yeminleri, en üst seviyeden erdem ve ahlak özdeyişlerini üretmek, dolaşıma sokmak,

-Ödülleri, övgüleri yaygınlaştırmak; eğitimi yanıltma ve gerçeği tersyüz ettirme aracı olarak kullanmak,

-Var olmayan bir şeyi varmış gibi gösterip, bireyin hayal gücünü kuşatmak….

Yukarıda sıraladığım birkaç satır başlığına daha uzun açıklamalar eklenebilir ama burada üzerinde durulması gereken nokta şudur: Biz yurttaşlar, önümüze konan her kurguyu, her yanılsamayı gerçek gibi algılıyoruz.  Bu büyük bir sorundur… (Tıpkı haydutlar ve ruh hastaları tarafından yönetilmek kadar büyük bir sorundur…)  Görülenle, duyulanla gerçeklik bağımızı koparıyoruz ve “İşte size en iyi düzeni getirdim diyen başrol oyuncusunun peşinden daha gür bir sesle, “Evet, bu benim düzenim” gibi yanılgılarla kendimizi bir anda çıkmaz sokaklarda buluyoruz.

Oysa her düzen, kendi üstyapı unsurunun ilişkileriyle, düşünce, kavram, arzu ve istekleriyle birleşir. Düzenin her uzvu üstyapıya hizmet için programlanır.  Her uzuv enerjisini üstyapıyı korumaya iletir.  Her düzen yaşamı kuşatma temelinde kurulur; öz, amaç ve uygulama olarak ayrılmaz noktalara sahiptir: Yanıltır, baskılar, hizaya sokar, gerçekleri saptırır, saçmalama.  Sis ve bulanıklık yaratır… Bireyi kendine benzetme, kendi taklidi olmaya zorunlu bırakır…  Ve işin feci yanı bizler de daha doğar doğmaz kendimizi böylesine hazır halde bir yapının içinde buluyoruz. Yani dünyaya gözlerimizi açar açmaz kuşatılmışlıkla karşı karşıya geliyoruz…  Daha doğar doğmaz, hayatta yenilgiyle başlıyoruz… Sadece bizler de değil, dışımızdaki canlılar da ilk andan itibaren yenilgiyle buluşuyorlar… (Günümüzün tüketim ve yıkım ağırlıklı düzenleri, insan dışı canlılarla yaşamı paylaşma yeteneğini kaybetmek üzeredir. Onları tehdit olarak görüyor artık… Sözgelimi bir yaban eşeğiyle ortaklığı kasıtlı şekilde kendi yararına, hayvanın zararına olacak şekilde geliştiriyor…)

*****

Şimdi şu noktaya dikkat çekelim artık: Bugünkü halleriyle hiçbir düzen, ‘daha iyi’ diyebileceğimiz koşullara sahip değildir. Çünkü açık olmaktan uzaktırlar ve bizler de onlar hakkında yanıltma ve yanılsamalardan dolayı net bilgilere sahip değiliz… Yine de “bir düzen” içinde yaşadığımıza inanıyoruz ama gerçek bunun tersidir. Düzen değil, düzensizlik içinde yaşıyoruz ve insanlık tarih boyunca bu yanılgısını hep tekrarlayarak gelmiştir.

Eskinin kalıntıları üzerinde, onun zıttı bir düzen tasarlayamayız.  Sürekli bir akış içinde artan, çoğalan, her defasında gerçekle buluşan, yanıltma ve yanılsamadan uzak, kendinden öncekinin zıddına dönüşmeyen bir üçüncü yol aranmalıdır.  Birinin diğerinin karşıtlığına dönüşmediği yeni bir form… Göze göz, dişe diş, rövanşist olmak yerine, daha doğru, daha verimli, süreklilik gösteren üçüncü yol aramak en iyisidir…

Haydar Uzunyayla
Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler