Devlet bir gereklilik midir?
Devlet, insanın özgürlük potansiyeline karşı bir oluşumdur ve genel olarak düzen yaratma savı ile ortaya çıkmış, kurucularının istek ve çıkarları, arzu ve öğretileriyle de hayat bulmuştur…
Bu kural bugün de aynı şekilde geçerlidir ve güvenilmez şeytani yapısını hala devam ettirmektedir. Evet, devlet şeytani bir yapıdır, çünkü her devlet bir savaş cephesidir, her devlet bir şiddettir, acıdır… Ve yine hemen her devlet felaketlerin ve krizlerin, salgınların ve çölleşmenin nedenlerin başında yer alır. Yoksulluk yaratır, düşman yaratır, eşitsizlik ve adaletsizliğe neden olur. Böler, ayrıştırır, ötekileştirir ya da tek tipleştirir… Ve daha feci olanı, rant ve konfor üzerinden aylakça bir yaşamdır devlet. Hiç çalışmamasına rağmen, en iyi yaşam şartlarına sahiplik yaratır. Sözgelimi bir marangoz, tomruk tozları içinde karın tokluğuna ömür tüketirken, devlet, kutsiyet ve yücelik, düzen ve gereklilik söylemleriyle hayatı şeker tadında yaşamaya devam eder... Ve yine hemen her devlet yurttaşına karşı yıkıcı, sevgisiz ve sürekli bir güvensizlik içindedir. Otoritesini tartışmasız kabul ettirir ve sanıldığı gibi düzen tesis etmez. Aksine düzensizliğin ve karmaşanın yaratıcısıdır. Umutsuzluğun ve şaşkınlığın nedenidir. Bağnaz inançlardan biridir ve bu bağnazlık, bütün bağnaz inançlar gibi çıkar ilişkisine dayalı etkinlikten ibarettir… Hiçbir devlet özgürlük unsurlarını barındırmaz, çünkü bilimin, bilimsel düşüncenin emek verip geliştirdiği bir buluş değildir. Tamamen kaba, ilkel ve baskın bir gücün ürünüdür… Ne derin düşünceler ne derin hayaller ne dostluk ne de hak ve adalet taşır. Ve yine hangi karakterde olursa olsun, bünyesinde ne erdem ne de hayat vardır… Bizler tarihte herkesi kapsayabilecek, eşitlik ve gönüllülük esasına dayalı bir devleti var etmedik hiçbir dönem. Bunu başaramadık… Aksine devlet denilen aygıt bize boyun eğdirerek kendini var etti ve meşru kıldı. Başka bir ifadeyle herhangi bir ihtiyacımızdan dolayı var olmadı, kendi ihtiyaçları sonucu kendini var etti ve bize de kabullenmeyi zorunlu kıldı. Gereklilik ve gerekli olduğu düşüncesini kafamıza yerleştirerek, bizden “iyi yurttaş, sadık çalışan” olmamızı istedi… Kuşkusuz bizler de hemen her devletin daha ilk günden yurttaşına öğrettiği “iyi yurttaş, sadık çalışan” kuralına uyarak, irademiz ve yargımız dışındaki otoritenin tahakkümüne onay verdik ama her defasında olduğu gibi yanıldık yine. “Devlet ortadan kalkarsa kaos çıkar, kargaşa başlar…” diyerek kandık. Hatta birkaç adım daha ileri giderek onu birliğin, beka ve selametin teminatı sayarak, özgürlüğümüzü otoritenin ellerine bıraktık. Yani köleliğe razı olduk… ( Bir çiftlik sahibine köle olmakla, devlete köle olmak arasında belirgin fark yoktur ama çiftlik sahibine köle olmayı günümüm koşullarında kabul edilmez bulup itiraz ederken, devlete köleliğe karşı çıkmamak, düzenlilik ve güvenlik adına onun gerekliliğini savunmak tam bir uyku halidir… Tam bir ikiyüzlülük ve sapkınlıktır. ..) “Devlet benim güvenliğimdir, yaşamımı düzenleyen güçtür..” gibi benzeri inançlar yanlış hesaptır ve bu hesap sadece ceberut yapının devamına ve daha da otoriterleşmesine hizmet eder… Devletin devam etmesi gerektiği inancının benimsenmesi, bu soğuk ve doğal yaşam karşıtı yapının hayatımızda giderek artan bir yer edinmesine, iş, sosyal ve özel yaşamdan, politika, din, ahlaki kurallara kadar hemen her konuda müdahaleci olarak karşımıza çıkmasına neden oldu. Düşüncelerimizi ve davranışlarımızı denetleyerek, yaşam bütünlüğümüzü ve kişiliğimizi parçalayarak, sarmalın içine itti bizi. Peki insan devletsiz yapabilir mi? Evet, yapabilir… Devletin örgütlenmediği bir yaşam olasıdır. Önümüzde eski çağlardan kalma Frigyalılar örneği var: Pers ve Makedonların hakimiyet taleplerine karşı, devletsiz bir yaşamı örgütleyerek ömürlerinin sonuna kadar uyum içinde yaşamayı başardılar. Benzer örnek kısmen Amerika yerlilerinde de görülebilir… Yöneten ve yönetilen ilişkisinin olmadığı, emir ve itaat yerine, gönüllü uzlaşıya dayalı, artı değerin üretilmediği, ihtiyaç ekonomisi üzerine kurulu eşitlikçi bir yapı, gelecek kuşakların yaratıcı yetenekleri sayesinde var olabilir. Bunu başardığımız zaman, kültürel reflekslerimizden ve alışkanlıklarımızdan kurtulduğumuz zaman, yeni bir uygarlığın devletsiz gündoğumu da başlayacaktır. Haydar Uzunyayla Haydar
Uzunyayla
Gercekedebiyat.com
Gercekedebiyat.com