Bir tereddüdün dizisi: İstanbul Ansiklopedisi
Netflix’te bir hayalet dolaşıyor: Bir Başkadır Hayaleti. Yalçın Küçük, Tahir’i verip Safa’yı alalım, diye boşuna dememiştir. Peyami Safa, cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının en önemli kalemlerindendir. Devrim sonrası hızlı toplumsal değişimlerin bireylerin yaşamlarına izdüşümleri ve insanların çeşitli başlıklardaki içsel ve uzlaşmaz çelişkilerini onun kadar iyi ele alan edip çok azdır. Tabii bu, yazarın her tezini doğru ve meşru kılmaz ve zaten her iddiası doğru ve meşru değildir. Örneğin doğululuk ve batılılaşma, eski ve yeni sosyal yapı ikileminde çubuğu hep sağa bükmesi Safa’nın temel yanlışıdır. (Yine de Peyami Safa, asla Necip Fazıl gibi bir tetikçi olmamıştır.) Romancının, anılan meseleleri bir yazarın bireysel yaşamını odağa alarak anlattığı Bir Tereddüdün Romanı da öne çıkan yapıtlarından biridir. Zira tereddüt yani karar verememe, insanı çaresiz ve nefessiz bırakan bir haldir ve bunu bir sanat yapıtında kanlı canlı hale getirmek herkesin harcı değildir. Çektiği iki “bağımsız” filmde bu arada kalma meselesini irdeleyen genç sinemacı Selman Nacar da aynı mesele etrafında dolaşmayı sürdürüyor ve bir tereddüdün dizisini çekmeye soyunuyor; Netflix’te gösterilen İstanbul Ansiklopedisi’ne imza atıyor. Yapımda, tereddüdün öznesi olarak Z kuşağından bir genç kızı, Zehra’yı seçiyor. Zehra, türbanlı bir annenin türban takması beklenen çocuğu olarak Amasya’da büyüyor ve okumak için İstanbul’a geliyor. Annesinin yirmi yıldır görüşmediği kuzeninin evinde kalmaya başlıyor. Ardından sırayla muhataplarıyla iletişim kurmaya başlıyor: Türkan Saylan’a benzetilmiş, duygusuz dernek yöneticisi kadına; iyi niyetli türbanlı genç kızlara, türbanlılardan hoşlanmayan başka kızlara rastlıyor. Hiçbirine yakınlık duyamıyor çünkü o, büyük bir iştahla kendi kimliğini arıyor! Zehra, basit ama gerçek bir karakter. Yalan söylüyor, namaz kılıyor, içki içiyor, âşık oluyor, kavga ediyor; kuşağının pek çok özelliğini taşıyor. Zehra dışında hiçbir karaktere ise bu denli iyi çalışılmış görünmüyor. Eski Türkiye’yi imleyen hasta anne, Y kuşağına mensup şanssız kız kardeş, kendini bu ülkeye ait hissetmeyen ve yurtdışına gitmek isteyen doktor… hiçbir orijinallik taşımıyor. Sol liberalizmin kokuşmuş tezleri, Selman Nacar’ın aklına nüfuz etmiş görünüyor! Yeni dönemin genç sanatçılarını böyle kısırlaştıranın, kendilerindeki ideolojik-politik birikim yoksunluğu olduğu anlaşılıyor. Hayata, dünyaya, topluma sınıf pusulası ile bakmayan gençler ne siyasal İslam’ı ne neoliberalizmi ne de bu ikisinin ortaklığını kavrayabiliyor. 2. Dünya Savaşı’nın bitişini takiben ortaya çıkan yeni koşulların, emperyalist-kapitalist dünya düzenine az gelişmiş bir ülke olarak eklemlenen Türkiye’yi hangi konularda etkilediğinin farkına varamıyor. Ve doğal olarak bu yüzden günümüzde maruz kaldığımız sorunların hiçbirinin nedenini bulamıyor. Bu yüzden de ortaya, sözüm ona alt metinli ama aslında yüzeysel yaratılardan başka bir şey çıkmıyor. İstanbul Ansiklopedisi bunun son örneği ve maalesef bu yapım, Bir Başkadır’ın kötü bir kopyası olmaktan öte bir özellik taşımıyor. Alper Erdik
Gercekedebiyat.com