Ayşe Nana
Bir zamanlar dansözlerin gündemde olduğu Türkiye'de iz bırakmış dansözlerden Ayşe Nana Aslanoğlu adlı Ermeni kökenli vatandaşımız Türkiye dışında yaşadığı maceralardan sonra yine Türkiye'ye dönmüş burada yaşamış ve ölmüştü.
Türk filmi olur da dansöz olmaz mıydı? Gençler dansözler için sinemaya giderdi. Zennube, Özcan Tekgül, Aysel Tanju, Necla Ateş şöhretli dansözlerdi… 50’li yıllardı… 15 yaşındaki Ermeni asıllı Nana Aslanoğlu, Boğaziçi güzeli seçildi. Asıl adı Kiash Nanah’ydı. Hermin Aslanoğlu diye tanınıyordu. Filmlerde boy gösteriyor, tüm dansözlerin pabucunu dama atacağı söyleniyordu, ama… O bir olay kadındı… Henüz televizyonla tanışmadığımız radyolu yıllarda ünlü yazarımız Muzaffer İzgü, Adana sinemalarında makinistlik yaparak, köylerde perde kurup gösterimler düzenleyerek hayatını kazanıyordu. Western filmler, Hac yolculuğunu anlatan “belgesel” filmler ile dansözün yer aldığı kareler ilgi çekiyordu. Halk arasında “göbek filmi” olarak bilinen dansöz filmleri izleyicilerin coşkulu alkış ve çığlıkları eşliğinde izleniyordu. İzgü, bazı köylerde dansöz filmlerini göstermiyor bazı köylerde ise ek seanslar düzenliyordu. İşte, bu seanslardan birinde muhtar ve adamları salona baskın düzenlediler, İzgü’yü hırpaladılar. Sonra, filmi yeniden izlediler. Dansözün performansını o kadar beğendiler ki, filmi Jandarma’ya teslim etmediler. Dansöz Ayşe Nana, İzgü’nün kurtarıcısı olmuştu. Geniş bir hayran kitlesi vardı... 1951’de “Barbaros Hayrettin Paşa”, “Cem Sultan”, “İstanbul Çiçekleri” 1952’de “Aşk Besteleri”, “Efelerin Efesi”, “Edi ile Büdü”, “Söz Müdafaanındır” ve “Çılgın Bakire” filmlerindeki dansları hayranlarını etkilemişti. 1954’te Kervansaray Gazinosu’nda dans etmeye başladı. Gazinonun yöneticisi şovmen Orhan Boran, Nana’nın programda yer almak için yaptığı danstan o kadar etkilenmişti ki, ağzındaki sigarayı kucağına düşürmüş, çevresindekilerin yardımıyla hastanelik olmaktan kurtulmuştu. Nana rüzgârı her geçen gün kuvvetleniyordu… Aynı yıl Çorum turnesinde kaldığı Yayla Oteli’nde yattığı yatağın çarşafının çalınması gazete manşetlerini süsledi, hayran kitlesini ikiye katladı. 50’li yıllarda dansözlerin İstanbul eğlence hayatında, en azından büyük gazinolarda boy göstermesinin yolunu açan dansözlerden birisi Nana, diğeri de İnci Birol’du. Vatan gazetesi, 29 Ağustos 1952 tarihli sayısında “Türkiye’de ilk defa olarak göbek havasını nezih ve bedii (estetik) bir raks haline getiren rakipsiz Nana” başlığını atmıştı. Ünlüydü artık. Ne var ki, kaldığı otellerin ve sahneye çıktığı gazinoların sahipleri ve çalışanlarıyla sık sık kavga ediyor, karakolluk oluyordu. Hakkında hakaret davaları açılıyor, bazılarından hapis cezası alıyordu. Kamuoyuna ulaşan en büyük olayı 9 Temmuz 1955 gecesi Beyoğlu’nda yaşandı. Programı sırasında, garsonların sürekli sahnenin önünden geçmesine sinirlendi, dansı bıraktı “Kazık herifler, dans ederken sahnenin önünden geçilmez” dedi. Müşteriler sus pus olmuş, program duraklamıştı. Karşılıklı atışmalar yaşandı. Tam ortalık yatıştı derken Nana: “Siz Türk erkekleri bir kadınla konuşmaktan ne anlarsınız” deyince olay Beyoğlu Karakolu’na taşınacaktı. Neyse ki, garsonların ifade değiştirmesiyle serbest bırakıldı. (Demokrat İzmir, 10 Temmuz 1955). Bu olayın ardından Fransa’ya gitti. Ardından sözler dizildi: “Nana gitti Paris’e / Kaldık Semiramis’e / Semiramis yine hamile / Düştük Türkan Şamil’e…” Bir yıl dolmadan 6 Aralık 1956’da geri döndü. İçinde olduğu tren Sirkeci’de büyük bir kalabalık tarafından karşılandı. Vagonun kapısı yığılma nedeniyle açılamayınca Nana pencereden inmek zorunda kaldı. Ayaküstü yaptığı basın açıklamasında birikmiş bütün parasını Kabare yatırımında batırdığını açıkladı. Bir soru üzerine de “Salyangoz yemekten kendileri de salyangoza benzemiş bunların…” dedi. Fransız erkeklerini tanımlıyordu. Neyse… Yeniden olay çıkarması, hâkim karşısına çıkması uzun sürmedi. 25 Mart 1957’de yine Adana’da yaptığı bir programda ahlaka aykırı hareket ettiği şikâyeti üzerine gösterisi yarıda kesildi, polise küfür eden Nana gözaltına alındı, mahkemeye çıkarıldı. Duruşma her zaman olduğu gibi çok kalabalıktı. Dans ederken göğüslerini açtığı iddiasını reddetti. “İsterseniz burada da tekrarlayım gösteriyi” deyince, tutuklandı, Adana Kadınlar Cezaevine konuldu. İki gün sonra yapılan yeni duruşmada avukatlarının uyarısıyla konuşmayınca tahliye edildi. Dansöz olarak göründüğü ilk filminde 20’li yaşlarındaydı. Şöhret basamaklarını hızla tırmanmış, diğer şöhretleri sollamıştı. Paris, Kahire, Beyrut turnelerinin ardından Türkiye’den bu defa göz yaşlarıyla uğurlandı. Dünya jet sosyetesinin eğlence merkezi Roma’ya yerleşti. “Ayşe Nana” ismini kullanıyor, “La Turca” diye tanınıyordu. Ama o yıl, 1958’de, Adını tüm dünya duyacaktı… Amerikalı milyarder Peter Howard, kontes sevgilisinin doğum günü için Rugantino gece kulübünü kapatmıştı. Özel eğlencede New Orleans Jazz Band çalıyordu. Beyaz perdenin ve sosyetenin önde giden simaları çılgınca eğleniyordu. O gecenin bir de sürprizi vardı: Ayşe Nana… Saatler gece yarısını gösterdiğinde “La Turca” sahneye çıktı. Apar topar getirildiği için yanında kostümü yoktu. Olsun, sorun değildi… “Olduğun gibi dans et” dediler. Tüm konuklar avuç içi kadar yuvarlak pistin etrafına toplanmıştı. Beyaz tenli, uzun siyah saçlı, ince belli kadın, ayakkabılarını fırlattı, yalınayak ortaya çıktı, eteklerini sıyırdı… Vücudundan şehvet fışkırıyordu. “Yere halı serin” diye haykırdı. Görevliler halı araya dursun, Roma imparatorluk hanedanından Prens Hercolani, ceketini çıkardı, halı serercesine, piste fırlattı. Peşinden, diğer centilmenler… Ayaklarının altında, ceketlerden halı oluşmuştu. Partinin alkol seviyesi git gide yükseliyordu. Ritmik hareketlerle kıvrılmaya başladı “La Turca” … Yırtıcı bakışlarıyla etrafını süzüyor, büyülenmiş bakışlarla seyrediliyordu. İşte o anda olan oldu, ev sahibi Amerikalı, “Üzerindekileri çıkar” diye bağırdı… Nana, elbiselerini çıkardı, iç çamaşırlarıyla kaldı. Derken… Amerikalı, “Sütyeni de çıkar” dedi. Rugantino coşku çığlıklarıyla inlerken, Ayşe Nana kopçayı açıverdi. (Foto 3) Konuklar kendilerinden geçmiş alkol tüketirlerken, gazeteci Tazio, makinasının deklanşörüne sürekli basıyor bu unutulmaz geceyi tarihin sayfalarına taşıyordu. Erken ayrıldı eğlenceden gazeteci… Doğru L’Espresso dergisine… Nana’nın şuh fotoğraflarını Vatikan’ın laneti korkusuyla, göğüs uçlarını kapatarak yayınladılar. Yer yerinden oynadı… Tiraj tavana vurmuş, İtalya ayağa kalkmıştı. Yobaz Katolikler akın akın kiliselere koştular. Papalık açıklama yaptı: “Bu skandal asla kabul edilemez!..” Hedef haline gelmişti Nana. “İzinsiz çalışmak ve müstehcen gösteri yapmak”tan gözaltına alındı. Sınır dışı edilmesi istendi. Amerikalı milyarder Peter Howard araya girdi, kefaleti ödedi, serbest bırakıldı. Havası sönmüştü dansözün… Ardından… Gazeteci Saro Balsamo ile nişanlandı, olmadı… 1970’de yönetmen, senarist Sergio Pastore ile evlendi, “Aiche Nana” adıyla anılmaya başladı. Kariyerinin zirvesindeyken, iş bulamaz hale geldi. “İtalyan halkından özür diliyorum, Katolik olmayı düşünüyorum!” dedi. O da tutmadı… Affedilmedi. İzbe yerlerde dans ederek hayatını sürdürmeye çalıştı. 1984’de ASALA örgütüne yardım ettiği gerekçesiyle Türk vatandaşlığından çıkarıldı. 2014’te, 78 yaşında kanser tedavisi gördüğü Roma’da hayata veda etti. Acı son aradan bunca yıl geçse de bir zamanlar ünlü olan Nana’nın kapısını da gürültüyle çalıyor. Hakkında bir zamanlar söylenenleri anımsatıyor: “Nana balkonda yatar / Altına minder atar / Beyaz donu içinde / Kara kedi saklar...” Selim Esen Gercekedebiyat.com