Son Dakika

alper-erdik-arabesk-ferdi-512025135609.jpg


Müzik eleştirmeni Naim Dilmener, Sibel Öz ve İsmail Afacan’ın derlediği Arabesk Yeniden (NotaBene Yayınları, 2020) adlı kitaptaki yazısında, klasik müzik dinleyenlerin cazcıları, cazcıların popçuları beğenmediklerini ama arabesk söz konusu ise bu türün kötü olduğu konusunda herkesin ne hikmetse ortaklaştığını söyler ki doğrudur.

Ancak konu bu kadar basit de değildir: Ülkemizde bir gazeteci, bir yazar, bir piyanist ne kadar ilerici ne kadar aykırı olduğunu kanıtlamak için bir vesileyle arabeske, arabeskçilere sövebilir. Bunun nedeniyse ideolojik ve çarpık koşullanmalardır. Çünkü arabeskle ilgili olumsuz düşüncelere sahip olanların asıl derdi arabeskten çok arabesk dinleyenlerledir. Zira bunlar kadercidir, ağlaktır; acılardan zevk alan, sağ partilere oy veren yaratıklardır.

Sibel Öz – İsmail Afacan, Arabesk Yeniden, Notabene Y. İstanbul

Oysaki yine yukarıda andığım kitapta bulunan, müzikolog Uğur Küçükkaplan imzalı yazıda belirtildiği üzere; bir müzik türünün var olabilmesi için öncelikle uygun sosyal koşullar, bu koşulları deneyimlemiş icracılar ve bunların üretimlerine ilgi duyacak dinleyiciler gereklidir. Konuya buradan yaklaşıldığında arabeskin toplumda fazlaca benimsenmesinin çok da yadırganacak bir şey olmadığı görülür. Önder Kulak, Theodor Adorno: Kültür Endüstrisinin Kıskacında Kültür (İtahki Yayınları, 2017) adlı kitabında; Adorno’nun, müzik dinleme alışkanlıkları bahsinde, metalaşmış ürünlere küçük yaşlardan itibaren maruz kalma neticesinde oluşan ve ileri yaşlarda da devam eden bir durumun varlığını tespit ettiğini belirtir. Yani Türkiye’nin yoksul insanları, isteseler de “yüksek kültür” ürünlerini alımlayamazlar.

Önder KulakTheodor Adorno: Kültür Endüstrisinin Kıskacında Kültür, İthaki Yayınları İstanbul

Bu nedenle sosyoloji ve siyaset odaklı değerlendirmelerin arabesk konusunda çok da sağlıklı zemin teşkil etmediğini söylemek ve arabeske müzikal ölçütlerle yaklaşmak gerekir. Nazife Güngör’ün tarifiyle arabesk “içinden çıktığı toplumsal ve kültürel çevreye göre biçimlenmiş, tutarlı bir kuramsal dayanaktan yoksun, ezgi yönünden Arap müziğinden, çalgı yönünden de batı müziğinden esintiler taşıyan, öncelerde taşradan başlamakla birlikte zamanla toplumun tüm kesimlerinden gelen yaygın bir dinleyici kitleye sahip toplumumuza özgü bir türdür” (Arabesk, Bilgi Yayınevi, 1993). Buradan hareketle Sezen Aksu’nun da bir arabeskçi olduğu ortadadır ancak Aksu, eli kalem tutan solcularca asla bu yönüyle eleştirilmemiş, yetmez ama evetçi olana kadar hep el üstünde tutulmuştur. Ya kendisi saraya kapıkulu olmadan önce, arabesk kötüdür ama Orhan Gencebay iyidir, diyenlere ne demeli?

Arabesk, Nazif Güngör, Bilgi yayınevi Ankara

Ferdi Tayfur’un ölümüyle yeniden başlayan arabesk tartışmaları bir süre daha devam edecektir. Solcu değil en fazla Batıcı-laik olabilecek yazarlarımız, umarım, Müslüm Gürses’in vefatının ardından yazdığı yazıda arabeski kastederek, buradan ya düpedüz intihar eğilimi, ya da örneği Gürses’in özyaşamında da görülen, kademeli intiharı andıran bir yaşam çıkar. Buradan alkolizm çıkar, uyuşturucu bağımlılığı çıkar, sadece var olduğunu hissedebilmek için, acıdan hissizleşmiş bedenini jiletle parçalamak çıkar.” cümlelerini kuran Nevzat Evrim Önal kadar komikleşmezler.

Alper Erdik
Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler

REKLAM

ÜCRETSİZ ABONE OL

REKLAM